|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Artık Dünya Kupası'ndayız ve Avrupa'ya duyurduğumuz sesi küresel bir avazeye dönüştürmenin tam eşiğindeyiz... Bunu anlamak için, dün gece Ali Sami Yen tribünlerinin insanın ayağını yerden kesen çoşkusuna tanık olmak yeterliydi. Grup eleme maçlarındaki bütün yanlışlar dün gece doğrulandı, bütün ahlar vahlar çimlere gömüldü. 'En zor maç' 'en parlak zafer' olarak tarihe yazıldı. Okan, Rüştü, Tugay, Yıldıray ve tabii ki Şenol Güneş imzaladı. Farkımızı gösterdik. Baştan beri, bu takımın "ballı börek grup"ta bulunduğu ve kolaylıkla çıkması gerektiği düşüncesinin karşısında oldum. Grup Eleme maçları başlarken, takımın çouğunluğunu oluşturan oyuncuların kasları zafer sarhoşlukları ile yorgun, beyinleri herhangi bir üst düzey hedefe odaklanamayacak kadar işgal altındaydı. Milli Takım, şöhretli kratvizitlere sahip ama sermayeleri atıl hale gelmiş futbolculara sahip olmanın paradoksu içindeydi. Şenol Güneş'in bu "zihin yorgunu" takımla Dünya Kupası finallerine kalabilmesi işte bu yüzden çok anlamlıdır. Seleflerinden hiçbirisinin ulaşamadığı yüksek bir istatistikle Türkiye'yi Dünya Kupası'na taşıyan Güneş, sadece takımı bu hedefe ulaştırma becerisini göstermekle kalmadı, artık devrini tamamlayan agresif futbol anlayışından defans güvenliğini önemseyen tek forvetli ama arkadaki blokun her an skora katkı sağlayabileceği sisteme de ustalıkla geçti. Bunu da aylardır ardı arkası kesilmeyen, "korkaklık" suçlamaları pahasına gerçekleştirdi. Bu anlayış ve yenilenmenin, Türkiye'nin işine ne kadar çok yarayacağı, bir taktik ve sabır sürecinden ibaret olan Dünya Kupası'nda daha iyi anlaşılacaktır. Bu yüzden, Milli Takım'a eskisinden çok daha fazla güvenebiliriz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |