T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeter söz milletin!

Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu Türkiye'nin siyasi kriterlere uymadığı tesbitini yaptı. Biz, önce, Anayasa değişikliğine uyum sağlayacak yasaları çıkarıp, gereken ilerlemeleri gerçekleştireceğimize, yolsuzluk yapanları DGM kapsamından kurtarmaya çalışıyoruz.

Hiş değilse, bugüne kadar başlayan ve yüzlerce klasörden oluşan davalara, DGM devam etsin, öyle değil mi?

Vatandaş, bıkmış bu soygun düzeninden. Ama, önce Tantan görevden uzaklaştırıldı; sonra kamu bankalarının içini boşaltanlar (görevi ihmal ve görevi suistimal gerekçesiyle yargılandıkları için) affa uğradılar. Şimdi de, yolsuzluk dosyaları DGM'den Ağır Ceza'ya intikal ediyor.

Daha geçen sene, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, sadece çete suçları değil, vatandaşın hassasiyetine binaen, "bankacılık suçları da, DGM tarafından yargılanabilsin; bunu sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır" diyordu.

Şimdi tam aksine bir gayret içinde.

Acaba, birileri, konu Ağır Ceza Mahkemeleri'ne intikal ederse, gidişata müessir olabiliriz diye mi düşünüyor?

Neden, hiç değilse, başlanmış davalar DGM'de tamamlanmıyor?

2004 yılı

Saadet Partisi Başkanı Recai Kutan, "2004 yılına kadar seçim yok" diyen Ecevit'e haklı olarak kızdı.

2004 yılına kadar Ecevit'le bu ülke devam edebilir mi? Devam ederse, vatandaşta derman kalır mı? Türkiye'yi Mesudiye merkezli köykent mi kurtaracak?

Şimdi gözler bütçe sonrasına dikilmiş durumda. Kulaktan kulağa yıl sonunda Ecevit'in çekileceği fısıldanıyor.

Acaba MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendisini hangi gün için saklıyor?

Seçim, hükûmetten kurtulabilmenin yegâne yolu. Ama mevcut koalisyon sürsün isteniyorsa, o takdirde Ecevit değiştirilmeli; Devlet Bahçeli başbakanlık koltuğuna oturmalı. Bahçeli'nin başbakanlığı, Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz ikilisinin oynadıkları rolü sınırlayacak, yolsuzluklarla mücadeleye, siyasetçi gölgesinin düşmesini kısmen engelleyecektir.

Güven sarsıldı

Aslında MHP, Koray Aydın ile güveni sarsan bir örnek vermiştir. Koray Aydın'ın adı, DGM Savcısı Cengiz Köksal'ın hazırladığı iddianamede zaten yer alamazdı. Çünkü savcılar üzerinde ağır baskılar var. Talat Şalk ve Nuh Mete Yüksel, geçirdikleri soruşturmalarla, yargıya müdahalenin iki canlı örneğini oluşturuyor.

Her şeye rağmen, eğer seçim yapılmayacaksa, uğursuz statükonun sürmemesi adına, Bahçeli, Ecevit'e göre, ehven-i şerdir. En azından, onun yol gösteren bir Rasputin'i yok. Ve MHP'li milletvekillerinin bir çoğu, halâ Anadolu insanının sağduyusunu muhafaza ediyor; hiç değilse, genelde, yanlış yaptıkları zaman, mahcup olmasını biliyorlar.

Filizlenen umutlar

Bu arada bazı umutlar filizleniyor. Erdal İnönü ile Kemal Derviş'in kuracağı bir sol parti... Anayasa Mahkemesi raportörünün Tayyip Erdoğan'ın yasaklı olmadığına dair rapor hazırlaması... Hatta Demirel'in yeniden sahneye çıkması.

Filizlenen umutların her biri, milletin sırtına kene gibi yapışan bu statükoya indirilen bir darbedir.

Türkiye, çok daha iyi yönetilmeye lâyık. İrtica balonu ardında semiren politikacıların, halkta desteği kalmadı. 11 Eylül'den sonra, Taliban ile birlikte pişirilip yeniden yutturulmaya çalışılan hazır reçeteler kimseyi kandıramıyor.

Ortaya çıkabilecek dikta eğilimleri yüzünden, öteden beri, başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerini, hep kuşkuyla karşıladım. Ama Türkiye'nin gelip duvara dayandığı bugünkü noktada, siyasetin oligarşik yapısını aşmak için, halkı devreye sokmaktan başka çare yok.

Yarı başkanlık

Yarı başkanlık sisteminde, halk cumhurbaşkanını seçiyor. Cumhurbaşkanının atadığı başbakan hem kendisine, hem de Parlamento'ya karşı sorumlu. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı, Meclis'ten güvenoyu alabilecek birini başbakanlık koltuğuna oturtuyor. Parlamento'da çoğunluğa sahip bir parti mevcutsa ve cumhurbaşkanı da aynı partiden değilse, cumhurbaşkanının hareket kabiliyeti büyük ölçüde sınırlanıyor. Başbakanı, çoğunluk desteğine sahip partiden atıyor, böylece sistem, uygulamada, parlamenter rejime yaklaşıyor. Çoğunluk partisinin liderinin (başbakanın) etkisi artıyor.

Ama özellikle, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu gibi bir tabloda, tek bir parti Meclis'te çoğunluğu elde edemeyeceğine göre, halkın seçtiği cumhurbaşkanının, büyük tesiri olacaktır.

Halk seçsin cumhurbaşkanını. Hatta, mevcut yetkileri bile arttırılmasın. Belki sadece, Meclis'i fesih imkânı verilir. Hiç şüpheniz olmasın, böyle bir yapı değişikliği ile Türkiye'ye siyasi istikrar gelecektir.

Halk seçerse, mevcut liderler, bir iki istisnasıyla eleğin altına düşer. Yeni ve umut vaad eden isimler daha kolay yarışa katılır. Böyle bir düzenlemeye paralel olarak, partiler arası ittifaklar da yasallaştırılmalı.

Cumhurbaşkanı adayını, ister partiler göstersin, ister kişi, tek başına ortaya çıksın. Neticede, vatandaşın terazisinde tartılsınlar, ağır çeken, hilesiz hurdasız iş başına geçsin.

Statükonun failleri, koltuğu bırakma niyetinde değil. Millet perişan. Mevcut hükûmete güven duymuyor. Ama Ecevit, halkla alay eder gibi "2004'e kadar iş başındayız" diyebiliyor.

Lider sultasını, ancak vatandaş yıkabilir. Herhalde söz söyleme sırası bir gün ona da gelecek. Aman! Bir an önce gelsin.


15 Kasım 2001
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED