T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
İslâmiyât ve Kitâbiyât

Son üç-dört yıl içinde estirilen karabasan ve söylemsel terör havasının ne kadar yanıltıcı ve "yamultucu" olduğunu anlatmak için bir hayli ter döktüm bu sütunda. Ama sonunda her şey geç de olsa yavaş yavaş anlaşılmaya başlanıyor.

Altını çizmeye çalıştığım noktalardan biri şu/ydu: Türkiye'de yeni bir entelektüel söylem ve yeni bir düşünür tipi gelişmeye başladı. Türkiye gibi zoraki tarihsel dönüşümler yaşattırılan ülkelerin gidebileceği yerlerin, bu dünyaya söyleyebileceği sözlerin ve önerebileceği vaatlerin ne kadar sınırlı ve sığ olacağı şu ya da bu şekilde anlaşılacaktı.

Türkiye, kendi ruhunu değiştiremeyecek, satamayacak kadar zengin bir tarihsel, kültürel kolektif hafızaya, dünya tarihini yapmış ve yazmış esaslı birikim ve deneyime sahip bir ülke/ydi. Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülke olmasına rağmen Türkiye'nin yaşadığı kendi-kendini sömürgeleştirme deneyiminin ne denli absürd ve anakronik bir deneyim olduğu kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak ve bu ülke gerçek düşünürlerine, devlet adamlarına ve gelecek vaadeden kuşaklarına bir gün kavuşacak/tı.

Şu an böylesi bir dönemecin eşiğindeyiz. Kentleşme süreci bir şekilde tamamlandığı zaman bu toplum, Müslüman olmaktan başka seçeneği olmadığını her geçen gün daha iyi farkedecek; İslam'ın anlam haritalarını, kavramsal sistemini, dünya, insan ve toplum tasavvurunu yeni bir dille yeniden keşfedecek, icat edecek bir öncüler kuşağı yetiştirecektir.

Tarihi, hep öncüler yapar. Öncüler yani çığır açan, ufuk ve gelecek vaadeden, tarihe ve zamana özne olarak müdahale edebilen eylem, zihin ve gönül adamları.

İslam'ın dünyamıza ne kadar esaslı imkanlar sunabileceğinin henüz farkında değiliz. Birazcık dışarda, özellikle de Batı'da yaşayan insanlar, bu gerçeği çok iyi görebiliyorlar. İslam, hayatı bölmelere ayırıp da 'Tanrı'yı, insanı ve her şeyi karikatürize eden sekülerliğe direnen tek dindir. Bu gerçek, neden hakim güçlerin İslam'ı teorik (protestanlaştırmak gibi) ve pratik (seküler-totaliter sistemleri her ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak gibi) yöntemlerle etkisiz hale getirmek istediklerini açıklamamızı kolaylaştıran hayati bir gerçektir. Ayrıca bu gerçek, Müslüman toplumları, İslam'la daha imaginatif, daha ufuk ve zihin açıcı, apolojilerden (mazeret / özür dileyici) ve reaksiyonlardan uzak şekillerde ilişki kurmaya da icbar etmektedir.

Bu iki süreç de şu an fiilen yaşanmaya başlanmıştır. Hakim güçler, boş durmuyor; ama Müslüman toplumlar da hakim güçlerin şeditliklerine, şirretliklerine rağmen kendi bildiklerini okumaya, kendilerini olgunlaştırmaya bakıyorlar.

İşte bu süreçte önümüzdeki on yıllarda Türkiye'de en fazla konuşulacak ve gelecekte Türkiye'nin asli ve asil yörüngesine sahip çıkmasını kolaylaştıracak yeni bir düşünürler kuşağı geliyor; dergileriyle, yayınevleriyle, kurumlarıyla.

İşte İslamiyat dergisi ve İslamiyat'ın kardeşi Kitabiyat Yayınevi bunlardan sadece biri veya ikisi.

İslami Araştırmalar dergisi Türkiye'de alanında çığır açmış bir dergi/ydi. Şu an, İslamiyat'ın İslami Araştırmalar'ı pekçok bakımdan aştığı söylenebilir. Her iki dergi de, Türkiye'de üniversitelerin neden işe yaramadığının ve yarayamayacağının; ancak sığ tartışmaların ve zorba yöneticilerin cadı kazanına çevirdikleri üniversitenin dışına çıkıldığı zaman bir şeyler yapılabileceğinin en somut örneklerini oluşturuyor. Üniversite dergilerinin ne kadar sığ, gelişigüzel birer müsamere dergileri olduğunu en azından erbabı çok iyi bilir.

İslamiyat, bağımsız bir dergi. Bu çok önemli. Eğer İslamiyat resmen Ankara İlahiyat'a bağlanırsa biter ve birkaç sene sonra da tarihe kavuşur veya üniversite dergileri gibi canlı cenaze gibi varlığını sürdürmeye çalışır.

İslamiyat'ın ikinci önemli özelliği bilimsel / akademik hassasiyetten şimdiye kadar ödün vermemiş olması. Dergi çok sayıda konuyu dosya veya kapak yaptı: Osmanlı'dan Diyanet'e, Hıristiyanlık'tan Demokrasi'ye, Şeriat'tan ve Tasavvuf'a kadar.

İslamiyat'ın son sayısı Örtünme konusunu kapak yapmış. Hatiboğlu Hoca, Eyüp Ay (kadim uygarlıklarda), Mehmet Görmez (ilahi dinlerde), M. Zeki Duman (Kur'an'da), İ. Hakkı Ünal (hadislerde), Mustafa Öztürk (tefsirlerde), Yunus Apaydın (fıkıh'ta) Mehmet Özdemir (Endülüs'te) ve Adil Şen (Osmanlı'da) örtünme sorununu kadim kültür ve geleneklerden günümüze kadar çeşitli şekillerde araştırıyorlar.

Dergide ayrıca Meşrutiyet döneminin önde gelen iki aydını Rıza Tevfik'le Ahmed Naim arasındaki tartışmanın orijinal metinleri yer alıyor. Adnan Aslan ile Mehmet Sait Rençber arasındaki "dini çoğulculuk" tartışması, hem üslup, hem de içerik açısından izlenmeye değer bir tartışma.

İslamiyat'ın hazırlanmakta olan son sayısında sekülerlik sorununu kapak konusu olarak belirlediğini hatırlatmak isterim. Ayrıca ben İslamiyat'ın Divan, Toplum ve Bilim, Defter, Tezkire ve Umran'la birlikte okunduğu zaman okunmuş olacağını, verimli olacağını düşünüyorum.

Kitabiyat'a yerimiz kalmadı. Onu da Çarşamba gününe bırakalım. İslamiyat'a ulaşmak isteyen okuyuculara derginin telefonunu veriyorum: 0312-433 2465 veya 433 6668.


19 Kasım 2001
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED