|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32. Gün'de ortaya çıkan "Kıbrıslı gençler" olgusu, Kıbrıs meselesinden daha ötede bir sorunu gündeme getiriyor. Orada gençler, Kıbrıs politikası sebebiyle Türkiye'yi kıyasıya eleştiriyor, hatta daha ileri gidip "işgalci" suçlamasında bulunuyor. "Türkiye'yi ve Türkleri istemiyoruz" diyor. Kaldı ki gençlerin sözlerinden öte bir gerçek daha var; Rum pasaportu almak için başvuran Kıbrıs'lı Türk sayısı daha şimdiden 7 bini bulmuş. Nasıl bakmalı bu olaya? Bir kere olayın tabii olmadığı açık. Kıbrıs'ta Türk varlığını korumak için gelen bir kuvvetle böylesine bir duygu kopuşu tabii değil. Ama ötesi ne? Bu toplum neden böyle hisler taşıyor? Olaya yaklaşırken, "bu toplumda milli hassasiyetin azaldığı"ndan yola çıkıp, ihanete kadar uzanan suçlamalarda bulunmak mümkün. "Anlamaya çalışmak" da mümkün? "Neden bu tepki?" diye sormak. Bu sevgi kaybının sebebini araştırmak, Kıbrıs'ta bir çözüm için sağlıklı diyaloglar geliştirmek... Şu an, sadece şaşkınlık ve öfke var. Minnet duyması beklenen insanların suçlaması ile karşılaşmış olmanın şaşkınlık ve öfkesi... Belki art niyet arayışı, belki ideolojik kışkırtma kuşkusu... Hatta belki Rum oyunu şüphesi... Kimbilir, belki gerçekten bunların payı da vardır Kıbrıs gençliğinde oluşan Türkiye'ye yönelik duygu kırılmasında... Her ne ise, Türkiye'nin şehitler verdiği 1974 harekatından bu yana sevgi ve bağlılık hislerini tahkim etmek yerine böyle bir duygu kırılmasının oluşumuna mani olamadığı bir gerçek. Şimdi buradan Türkiye'ye gelelim. Türkiye'de gençlik alanında yapılan kamuoyu araştırmalarında da derin bir geleceğe güvensizlik duygusu ortaya çıkıyor, bir. Yurt dışına gitme eğilimi yoğun bir istek halinde, iki. Son üç-beş yıl içinde küskün duygularla başka ülkelerde eğitim imkanı arayan binlerce öğrenci oluştu, üç. Amerikan yeşil kartı için, Almanya'nın yetişmiş iş gücü talebi için büyük yığınlar oluşuyor bu ülkelerin temsilcilikleri önünde. Gençlerin askerlikle ilgili duygularını da dikkate almak gerekir böyle bir konuyu değerlendirirken... Mesela bir ara asker kaçağı sayısına ilişkin rakamlar çıkmıştı basında ki, dikkate değer bir yoğunlukta idi. Peki bunların sebebi ne? Milli maçlarda duyguları kabaran ve gırtlaklarını parçalarcasına haykıran gençler, bir başka boyutta neden küskün, kırgın, kaçma duyguları içinde hareket ediyorlar? Eğitim kurumlarında "milli"liğe en çok vurgu yapılan bir ülkede, gençler hangi geçitten geçiyorlar ki, duyguları yaralanıyor? Yoksa her şeyin ekonomiye indirgendiği bir süreçte toplum olarak mı milli hassasiyetlerimiz zayıflıyor? Belki Türkiye gençliği ile Kıbrıs gençliği arasında sorunların ve duygusal iklimin birebir örtüşmediği düşünülebilir. Ama sonuçta her iki alanda da kuşatılamayan bir gençlik dünyası oluşmuş durumda. Kuşatılamayan, artı sorgulayan, artı suçlayan, artı duygusal olarak kopan... Ve bugün bir şamar gibi yüzümüzde patlayan... Sanki çocuklarından şamar yiyen gururlu bir babanın yıkılışını yaşıyoruz. Şu da söylenebilir ki Türkiye'de gençlik, öteden beri bir sorun alanı. Bir kuşatılamamış alan. Sokaklarda, dağlarda ölenler, cezaevlerinde ömür törpüleyenler, eğitim kademelerinde kaybolanlar ve işsizliğin girdabında tükenenler.. Kıbrıs, hep stratejik planda görüldüğü ve üzerinde çok farklı güç odaklarının hesabı çarpıştığı için, belki bir de küçük ölçeği sebebiyle toplumsal dönüşüm çok daha çarpıcı biçimde ortaya çıktığı için, "gençlerin sergilediği imaj" kırbaç gibi şaklıyor. Halkı ile duygusal planda koptuğunuz bir adayı sırf askeri olarak koruma zorluğu çıkıyor önünüze. Sonra himaye için gittiğiniz ve ayrı devlet diye nitelediğiniz bir yerin halkı tarafından "işgalci" diye suçlanmak, tüm diplomatik girişimlere darbe vuruyor. Ama gençliğin duygusal iklimi açısından, Türkiye de Kıbrıs kadar sancılıdır. Dinleyin, kulak verin göreceksiniz, ürpereceksiniz. "Ankara patinaj yapıyor" sözünü birkaç kişi söyledi. Evet Ankara patinaj yapıyor. Üstelik kaç yıldan beri bilmiyorum. Ülke sorunları karşısında tükenmiş bir irade Ankara. Bu, ekonomide patlak veriyor, siyasette, eğitimde, dış politikada, en önemlisi de toplum ilişkilerinde... Geleceğe ait umutları tükenmiş bir toplum Ankara için ne demektir, bir düşünsek... Erkan Mumcu, hem de iktidar ortağı partinin içinden avaz avaz bağırıyor. Konu aynı değil ama tonu aynı... Yıllar önce Cem Boyner bağırmıştı böyle; deniz bitti, diye... Kamran İnan yıllardır bağırıyor... Bunlar bana göre siyasetin kıyısında duran insanlar... Ne içinde ne dışında... Bunlar vücudun ağrıyan uzuvları olarak görülmeli, her ağrı da vücuttaki bir hastalığın işaret fişeği... Kıbrıs'lı gençler ise, Kıbrıs için çok daha derindeki bir sancıyı işaretlemiş oluyorlar. Kıbrıs'lı gençler Kıbrıs'ın geleceği demek, Türkiye'liler de Türkiye'nin geleceği. Kıbrıs'lı gençlerin sert, aykırı tavrı bir alarm olmalı. Kıbrıs'la askeri boyuttan ayrı gerçekten kalıcı bir diyalog kurmanın yolu bulunmalı. Ama bunu önce Türkiye'de gerçekleştirmeli. Türkiye gençliğinin yüreğine umut taşıyan bir Ankara oluşmalı. Gençlerden dağlar gibi suçlu üretmek, onlar için aklımıza ilkönce cezaevlerini getirmek sona ermeli... Sokaklarda işsiz dolaşan gençlerin yüreğindeki daralma yansımalı Ankara'ya... Ankara patinaj yapmaktan kurtulmalı...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |