T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
'Medeniyetler Çatışması'nı doğru anlamak...

11 Eylül 2001'le harekete geçen gelişmelerin ortaya çıkarttığı en çarpıcı 'olgular'dan biri İslam coğrafyasındaki 'düşünce sığlığı'… Belki de 11 Eylül'ün 'en hayırlı sonuçları'ndan biri bu. Yani, sadece 'tepki'ye dayalı ve bir 'evrensel proje' sunmaktan uzaklaşmiş olan İslam coğrafyasındaki bu 'sığlık' ve 'düşünsel kuraklık', zaman içinde yerini ister istemez, 'düşünce hareketlenmesi'ne bırakacak. 11 Eylül, İslam coğrafyasında hepimizin farkında olup, kendimize bile itiraf etme cesaretini gösteremediğimiz bu hazin duruma kendiliğinden bir ayna tutmuş oldu.

İslam coğrafyasında -Amerika'nın Realpolitik hesaplarından kaynaklanan katkılarıyla oluşmuş- baskıcı rejimlerin yaygınlığı, değişime dirençli siyasi donukluk ve ekonomik gerilik, doğal bir 'kültürel gerileme'ye yol açmış durumda. Bunun sonucunda 'saha' İslam adına hareket ettiğini iddia eden ve Asr-ı Saadet'i şeklen geri getirmekten başka bir 'çağrı'yı sunamayan 'eylemci akımlar'a kaldı. Ne Taliban, ne El Kaide, ne bunların 'akrabası' olan örgütler, birer 'konjonktürel çarpıklık' olmaktan öteye gidemiyorlar.

Sadece Amerika düşmanlığı ve anti-Amerikan eylem çağrıları, İslam adına 'küreselleşmiş dünya'da bir 'evrensel proje' sunmaya yetmiyor.

11 Eylül'ün yol açtığı küresel boyuttaki sarsıntı, 'düşünce planı'nda da söz konusu olduğu için, İslam coğrafyası üzerine sinmiş bu 'düşünme ataleti'ni üzerinden atacak ve 'düşünce planı'nda bir tür 'rönesans' da belki 11 Eylül sonrası dünyada mümkün olacak.

Bunun, Batı düşüncesiyle 'inter-aktif' bir ilişki içinde gerçekleşmesi kaçınılmaz. Tıpkı tarihte olduğu gibi. Batı düşüncesinin gelişmesi, 'rönesans'ın gerçekleşmesi Endülüs ve Sicilya gibi bin yıl öncenin İslami kültür havzalarında eski Yunan ve Roma klasiklerinin tercümelerinin, uzun bir aradan sonra Batı'nın bilgi haznesine aktarılmasıyla söz konusu olabilmişti.

İslam ile Batı arasında 'düşünce planı'ndaki bu karşılıklı geliş-gidişlerde sıra bu kez 'bin yıl' sonra sanki terse dönecek. 'Rönesans'ını önemli ölçülerde İslam kültür havzalarına 'borçlu' olan Batı'dan bu kez İslam coğrafyası 'alacaklı' konumda.

'İslam düşüncesi'nin içine girdiği ya da sokulduğu uzun 'kış uykusu' nedeniyle artık bir zamanlar dünyanın medar-ı iftiharı kültür merkezleri olan Kurtuba, Kahire, Bağdat gibi merkezlerden düşünce üremiyor. Dünyada 'açık toplum' kimliğinde neresi varsa ve 'beyin gücü' diğer güç alanlarına paralel biçimde nerede olabilecekse oralarda ürüyor. Hoşunuza gitse de gitmese de, çağın önemli 'medreseleri', Harvard, Princeton, Yale, Stanford vs. gibi üniversiteler ile Washington think-tankları. 11 Eylül sonrasının düşünce zenginliği yine oralarda ve büyük ölçüde Amerikan medyası aracılığı ile yansıyor. İki ayı aşkın süredir her gün yakından izlediğim Amerika'da bir haftada çıkan makaleler ve raporlar toplamındaki tartışma canlılığı ve düşünce üretimini, yine yakından izlediğim Türkiye, Mısır ve İran gibi 'büyük İslam ülkeleri'nin medyası ve akademiyasının iki yıllık üretiminde bulamazsınız. ' 'Çatışmacı' bir zihniyete yönelen bizim çevrelerin pek tutkuyla asıldığı Harvard profesörü Samuel Huntington'un 'Medeniyetler Çatışması' tezindeki savının ne olduğu dahi, buna asılanlar tarafından doğru dürüst anlaşılamamış halde. Robert Kaplan, Atlantic Monthly'de Huntington'u anlatan 'Looking the World in the Eye' başlıklı önemli bir makaleye imza attı, "Huntington'un yakın geçmişte gündeme getirdiği Batı, İslam ve Asya düşünce ve devlet sistemlerinin çatışacağına ilişkin 'medeniyetler çatışması' konusudur. Argümanı, genellikle anlaşıldığından çok daha derinde ve incedir" dedikten sonra Huntington'un bu konudaki temel tezini şöyle özetliyor:

" - Dünyanın modernleşmekte olduğu gerçeği, onun Batılılaştığı anlamına gelmez. Şehirleşme ve kitle iletişim araçlarının etkisi, yoksulluk ve etnik bölünmelerle birleştiğinde, her yerde halklarının bizim düşündüğümüz gibi düşünmesine yol açmayacaktır.

Asya, iniş çıkışlarına rağmen, askeri ve ekonomik olarak büyüyor. İslam demografik bir patlama içinde. Batı, görece nüfuz açısından inişte olabilir.

Kültürel kimlik zayıflamıyor, güçleniyor ve devletler ya da halklar geçmişteki ideolojik yakınlıktan ziyade, kültürel benzerliklerden ötürü biraraya gelebilirler.

- Parlamenter demokrasi ve serbest piyasaların herkes için uygun olduğuna dair Batılı anlayış, Batı'yı değişik düşünen uygarlıklarla -özellikle, İslam ve Çin uygarlığı ile- çatışmaya sürükleyebilir.

- İdeolojilerden ziyade gevşek biçimde uygarlıklara dayalı çok-kutuplu bir dünyada Amerikalılar Batılı kimliklerini teyid etmeliler."

11 Eylül sonrası dünyanın içine girdiği 'kulvarlar', özünde bu 'temel tezi' doğrulayan işaretler taşıyorlar. 11 Eylül eylemini gerçekleştirenlerin 'karargahı' Afganistan mağaraları olabilir ve oradakiler özellikle İslam coğrafyasındaki derin adaletsizlik ve haksızlıkların fonu üzerinde 'eylem meşruiyeti'ni savunuyor olabilirler. Ama, yaptıkları 'küreselleşme'nin bir türevi değil midir? Kullandıkları saldırı araçları ve yararlandıkları kitle iletişim araçları, 'modernleşme'nin ürünleri değil midir? 'Modernleşme'ye karşı çıkanlar, ister 'eylemci' olsunlar, isterse İslam Dünyası'nın her köşesinde boy gösteren kalem sahipleri, bunlar 'modernleşme'nin araçlarını kullanmıyorlar mı?

Bu öyle bir paradoks ki, bir yandan 'modernleşme' içinde hareket ediyorlar; bir yandan da 'modernleşme'ye karşı bir 'reaksiyon projesi' dışında bir projeye de sahip değiller. Huntington'un 'Medeniyetler Çatışması' tezini bile doğru dürüst anlayamamışlar.

Doğru anlaşılması 'modern medreseler' sayesinde olacak ve 11 Eylül, belki de, 'İslam modernleşmesi'nin yolunu açacak…


20 Kasım 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED