T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
Kim yargılanıyor, yargılayan kim?

Neşe Düzel bir kez daha 312'lik. Türk basın tarihinin 'artık çıkmayan gazeteler' rafında çoktandır yerini alan Yeni Yüzyıl'da beş yıl önce yayımlanmış bir mülâkatı, şu sıralarda çıkan "Türkiye'nin gizlenen yüzü" kitabına alınca dâvâ konusu oldu. Düzel ve yayıncısı TCK 312. maddeden Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) yargılanıyor. Düzel'in biri DGM'lik, diğeri ağır cezalık iki dâvâsı daha var.

Türkiye ilginç bir ülke. İlginçliği, yüzyıllardır süregiden aydınlarla uğraşma geleneğiyle sıkı sıkıya irtibatlı. Türk aydını toplumunu anlamaya çalışıp 'aykırı' görüneni yorumlamaya (veya bu dâvâda olduğu gibi yorumlatmaya) çalıştıkça, ensesini müesses nizama kaptırıyor. Geçmişte, 'aykırı olanı' anlamaya çalışmanın cezası 'siyaset meydanı'nda kellesini kaybetmekti; şimdi kelleler kurtuldu, ama uzun hapis cezaları var.

Yeni Asya gazetesi sahibi Mehmet Kutlular neredeyse bir yıldır cezaevinde çile çekiyor; onun mahkum olduğu TCK maddesi de aynı: 312. Oysa, Neşe Düzel'in görüşlerini açıklamalarına yardımcı olduğu Alevi önderler ile Mehmet Kutlular siyasi spektrumun epey farklı köşelerinden bakıyorlar hayata; ancak müesses nizam, onlara baktığında, aralarında fazla bir fark görmüyor. Geçmişte, Necip Fazıl da uzun yıllar cezaevlerinde misafir edilmişti, onun neredeyse hasm-ı cânı olan Nazım Hikmet de... Türkiye, aydınlarını, maalesef, sevmiyor, onları başbelâsı ve zararlı birer mahluk olarak görüyor...

Avrupa Birliği'nin toz kaldıran son 'izleme raporu' Türkiye'nin canını sıktıysa, bunun önemli bir sebebi, Türkiye'nin de aydınlarının canını sıkmasından... Raporun sayfaları, Türkiye'de insan hakları ihlâllerini merkez alan yanlış uygulamalarla dolu; o uygulamalara örnek teşkil eden kişiler, çeşitli yasaların duvarına çarpan aydınlar. AB, "Aydınlarınızı cezaevlerine tıkma geleneğinizden vazgeçin" dedikçe, bazıları, hop oturup hop kalkıyorlar.

Oysa, müesses nizamın da toplumu anlamaya ihtiyacı olduğu kesin. Neşe Düzel'in daha iyi anlaşılmasına aracılık ettiği 'Gazi olayları' üzerinden yıllar geçti, ancak benzer olaylar bugün de devam ediyor. Küçük Armutlu'da yaşananları da, bu kadar insanın cezaevlerinde ve özel evlerde ölmeye yatmalarını da anlayıp yorumlamaya çalışmamız gerekmiyor mu? Türkiye'de yaşanan ve sıklıkla tekerrür eden olumsuz olayların herbiri, anlamaya çalışılsa bir daha karşılaşılmayacak tarzda çözüme kavuşturulabilir sorunlardan kaynaklanıyor belki de. Anlamamak ve anlamamaya çalışmakla kazanacağımız hiçbir şey yok.

Mülâkat beş yıl önce gazetede yayımlandığında savcılar soruşturma açmamış; aynı mülâkat metni hiç değişikliğe uğramadan şimdi bir kitabın sayfaları arasına taşınınca dâvâ konusu oluyor. Bu garip. TCK 312, 'toplumu tahrik etmek' diye bir suç öngörüyor; konuşmada yer alan görüşler nasıl görüşlerse, sıcağı sıcağına 'tahrik' etmedikleri halde, üzerine toprak serpildikten, epey soğuduktan sonra 'tahrik edici' bulunabiliyor...

Aslında 'tahrik suçu' başlı başına bir garabet. Başka ülkelerin ceza yasalarında da var, ama gerçek anlamda bir 'tahrik unsuru' ile irtibatlı olması şartıyla... İnsanları sokağa döküp vurup kırmaya sevketmiş bir konuşma, ya da 6/7 Eylül (1955) türü vandalizm olaylarını kışkırtmış yayınlar elbette ceza dâvâsı konusu olabilir; bin adet basılmış ve henüz piyasaya bile verilmemiş bir kitabın 'tahrik edici' bulunması herhalde bizden başka bir ülkede söz konusu değildir. Neşe Düzel ve benzerlerinin toplumu anlamaya çalışmaları, iddia edilenin tam tersine, 'tahrikleri' önler, toplum kesitlerinin birbirine husumetini engeller.

Türkiye artık görüşleri 'tehlikeli' bulma alışkanlığını geride bırakmalı ve aydınlarını cezaevlerine göndermek yerine onlara kulak vermeyi öğrenmelidir. Tarihimize bakınız, en büyük tehlikeleri, "Söyletmen, vurun" anlayışının egemen olduğu dönemlerde yaşadığımızı göreceksiniz. Tarihin en ışıltılı sayfalarında ise, müesses nizamın peşine düştüğü, kellesini aldığı, kalebentliğe gönderdiği, cezaevlerinde süründürdüğü aydınların adları yer alıyor.

Neşe Düzel'i yargılıyoruz da ne oluyor? Önemli olan, tarihin, dönemler ve sorumluları hakkında verdiği o keskin yargı değil mi?


20 Kasım 2001
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED