|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bazılarının, başımıza gelenleri hâlâ kavrayamadıkları ya da çoğunluğun başına gelenle onların başına gelenin aynı şey olmadığı anlaşılıyor. Türkiye sanki, topyekün fakirleşmemiş, milyonlarca insanının sofrasındaki ekmek başka sofralara transfer olmamış, herkesin yarınları ipotek altına alınmamış gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor. Krizin adresini şaşırtan, sorunu çözmek değil unutturmaktan ve hükümetin "alternatifimiz yok" palavrasına arka çıkmaktan başka bir sonuç doğurmayacak bir kampanya da bu olup bitenlere çanak tutuyor: "Bu ülke için seve seve!" Tansu Çiller'in, tıpkı bugün olduğu gibi ekonomiyi duvara toslattığı günlerde yani meşhur 5 Nisan sonrasında da dillerdeki şarkı şuydu: "Türkiye için çalışıyorum. Türkiye için üretiyorum. Ben ülkeme güveniyorum. Başka Türkiye yok!" Bu şarkıyı en iyi söyleyenler, o günlerde krizden en yüksek faydayı sağlayanlardı. Dolarda kalanları da hazine bonosu alanları da her türlü iç borçlanma operasyonuna katılanları da kazandı. Sahip oldukları sanayi kuruluşlarının bilançoları bile repo ve rant gelirlerinde tavan yaptı, kazandıkça kazandılar. Ülkeye güvenlerinin karşılıklarını fazlasıyla aldılar! Onlar için gerçekten başka Türkiye yoktu! Bugün de Türkiye'yi bizden çok daha fazla düşündükleri besbelli birileri, 7 yıl sonra yeni bir krizin kucağındaki ülkeye yeni bir ninni besteliyorlar. Yine de bu bestecilerin maksadını ayrı tutmak istiyorum; ihtimaldir bunu iyi bir niyetle yapmışlardır. Ancak, karşı karşıya bulunduğumuz çöküş, iyi niyetlerle aşılacak, alkışlarla, sloganlarla üstesinden gelinecek bir sorun değildir. Mevcut politik ve ekonomik egemenlik şartlarını veri olarak kabul ederek tünelin ucuna ulaşabilmek, hayalden başka bir şey değildir. Bir ülke düşünün ki, tarihinin en ağır ekonomik buhranını yaşamış ama başına gelenlerin nedeni konusunda hâlâ en ufak bir bilgisi yok. Herkes, beş-on hortumcu hırsızın cebine giren paradan dolayı fakirleştiğini zannediyor. Kimse, tarihi çöküntünün "bir avuç dolar için" doğdukları, büyüdükleri ve yaşadıkları ülkeye ihaneti meslek haline getiren "finans sınıfı"nın iştahından kaynaklandığını göremiyor. Türkiye, "hırsız patronlar" ve onlara hırsızlığın her türlüsü için akıl veren bankacı, finansçı bir grup tarafından çökertildi. Çöküntüye rağmen de ekonominin üzerinde bir sülük gibi yapışmaya krizin en derin yaşandığı günlerde bile emdikçe emmeye devam ettiler. En iyi fiyattan doları onlar aldı, devlete en optimum faizle onlar para satmaya devam etti. Krizden çıkış adına uygulanan bütün politikalar da sadece finans kesimini ayağa kaldırmak için dizayn edildi; reel ekonomi küçüldükçe küçüldü. İşsizlik artıp üretim düşerken, finans kesimine ait göstergeler hep canlı kaldı, en kritik anlarda bile Hazine ihalelerinde talep fazlası yaşandı. Çünkü, kriz dediğiniz şey nihayet çoğunluk kaybederken azınlığın kazanmaya devam etmesiydi. Nasıl olsa devlet; pahalı satın aldığı paranın faturasını vergi, fon ve zam olarak vatandaştan rahatlıkla alabiliyordu. Bu yapının devamı için "seve seve" çalışması istenen sessiz yığınların ise artık çalışabilecekleri bir işleri bile yoktu. Yargılanması ve tersyüz edilmesi gereken bu yapının tahkim edilmesi için "bu ülke" edebiyatına alkış tutabilmenin, bir avuç mutlu azınlık hariç sosyal tabanı bile kalmadı. Kampanyanın ön safında el çırpanlara, "bu ülke için seve seve" diye bağıranlara bakın, onların aslında 21 Şubat öncesindeki düzenin geri getirilmesi için yırtındıklarını görmek hiç de zor olmayacaktır. Herkesin hayalindeki Türkiye çok farklı ve birinin Türkiye'si ile diğerininki farklı yollardan geçiyor. Dahası, bir yoldan gidilebilmesi için diğerinin kapanması gerekiyor. "Beyaz Türkler" eski güzel günleri özlüyor, kolay para kazanma çarkının yeniden işlemesini istiyor. Milyonların çalışıp, kazandıklarını kucaklarına döktüğü 20 bin kişinin "bu ülke için seve seve" çalışması elbette çok anlamlı ve kârlıdır. Onlar için para çarkını döndürecek her kampanya rantabldır ama, Türkiye'nin gerçeği gerçek bundan çok farklıdır. Siyaset ve halk iradesini hakim kılma talebi yok sayılarak; ülkenin ekonomik krize duçar oluşunun siyasal arkaplanı ıskalanarak, insanları "bu ülke için seve seve" sloganının peşinde koşturmanın anlamsızlığını görmek lazımdır. 100 milyar dolara malettiğimiz, "yaşadığımız ekonomik kriz aslında siyasi bir krizdir" tecrübesini ne çabuk unuttuk!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |