Adına, ister "Süper", İster "Mega", ne derseniz deyin, değişen birşey yok. Galatasaray, Fenerbahçe veya Beşiktaş'tan başkasına umut bağlayamıyorsunuz. Arada sırada bir Anadolu takımı ipi göğüslese, Türk Futbolu kimbilir şimdi olduğundan ne yukarılarda olur. Belki bu sezon olacaktı. Ama onu da "ekonomik kriz" aldı götürdü. Gelen haberler hiç de içaçıcı değil. Hemen hepsi parasızlıktan kan ağlıyor. Zaten kısıtlı gelirleri var. Futbolcusunu satmayıp da ne yapsın, nasıl yaşasın.

ASLAN SARSINTI GEÇİRDİ

Bursa yenilgisine "İş kazası" demiştik. Farklı yenilgiyi savunmasında tek adam bile kalmamasına bağlamıştık. Üstüne üstlük "yorgunluktan canı çıktı" diye omuz vermiştik. Aslan da olsa böyle. Yapacak bir şey yok. Ama bir haftada toparladılar. Bursa'nın acısını Diyarbakır'dan çıkardılar. O moralle bugün hayırlısıyla Roma'yı da "ROMA'tizma" yaparlar inşallah.

Galatasaray'ın anlatılacak güzel yanı oldukça fazla. Biz genellikle takımın nasıl oynadığına, kimin nasıl oynadığına baktığımız için diğerlerini pek göremiyoruz. Mesela arkada Bülent Ünder, Eser Özaltındere var. Kim iki satır yazıyor, kimse. Biz böyleyiz işte. Bir kötü tarafımız da yazdıklarımızı, dediklerimizi biraz inkar ederiz. Sergen'i seyrettikçe o arkadaşlar hemen gözümün önüne geliyor. "Kim?" diye sormayın. Onlar kendilerini bilirler. Kusura da bakmasınlar, bugün kendimi biraz "çuvaldız" gibi hissediyorum da...

Neyse, bugün önemli maçı var Aslan'ın. Bize düşen görev de manevi desteği sürdürmek.

DAUM'UN TOP KAZASI

Antalyaspor'u 4-1 yenerek zirveye ortak olduğunu gösteren Beşiktaş'ta Nihat gitti, gidiyor. Demek ki, çok para lazım... Ama, Daum da transfer istiyor. Hedef şampiyonluksa, Nihat neden satılıyor, anlamış değilim. Para lazımsa, neden futbolcu alınıyor? Buyrun bakalım, ortaya duble bir karışık. Birkaç tane Nihat'ınız olsa neyse. Oysa şampiyon olmak için zaten, bir kaç Nihat'a ihtiyaç görünüyor.

Antalya maçında derdini anlatamadı Alman hoca. Her maçtan önce İstiklal marşı söylüyor, ama maçın hakemine "top" denmeyeceğini öğrenememiş. "İbrahim'in hareketi rakibe değil, topaydı" demeye çalışırken, Ünsal Çimen'e "Sen topsun" deyiverdi. Adamı tribüne de çıkarırlar, sınırdışı bile yaparlar Herr Daum. Senelerdir Türkiye'desin, artık bir kaç kelime de Türkçe öğren. Bu, dümenden İstiklal Marşı söylemeye benzemez.

DENİZLİ'NİN KADERİ FENERBAHÇE

Bir de olaya tersinden bakalım istedik. Şimdi Mustafa Denizli istemez miydi Real Madrid'i, Barcelona'yı, ya da Bayern Münih'i çalıştırmayı?.. Kader işte. Yönetim Kurulu oturup karar verdi. Teklifi götürdüler, üstelik biraz da naz dinlediler, sonunda razı edip takımın başına getirdiler. Hepsi bu.. Tamam, takım kötü oynuyor ama, takır takır da maç kazanıyor kardeşim. Fenerbahçe 50 milyon dolarlık takım. Az buz değil. Her futbolcusu bir birinden merdane. Birini oynatsan, öteki gücenir. Oynatsan bir türlü, oynatmasan bir türlü. Mustafa Denizli ne yapsın. Allah'tan bir kaç sakat var da, onlar mecburen gücenemiyor. Sonra hangi teknik adam çıkıp da "Arkadaşlar golleri karambollerden ve serbest atışlardan kazanacağız. Sistemle düzenle filan vakit kaybetmeyin. Nasıl olsa kalede Rüştü var" der. Denizli bana göre de yerden göğe kadar haklı sayın Başkan Yıldırım...

NOT: Milli Takımın Dünya Kupası finallerine katılmasını alkışlamak yerine bir takım spekülasyonlarla vakit kaybetmek istemiyorum. Başarıda payı bulunan herkesi kutluyorum. Katılmaya bilirsiniz ama ben arkadaşım Kazım Kanat'ın da bu başarıda payı bulunduğuna inanıyorum. O, "inanmıyorum karizması yok" dedikçe, Şenol Güneş'i hırs bastı. Bundan iyi motivasyon mu olur.