T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Amelia" ve "Marlene"den,Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne..

Eğer kendinizi sadece Türk politikasının çıkmaz sokaklarına atıp, bütün beyin gücünüzü Ankara'ya odaklarsanız, günleriniz, Soljenitsin'in ünlü mahkûmu "İvan Denisoviç'in 24 Saati" gibi geçer..

Ben bu çemberi, yine kırmayı denedim..

Önce kendimi, Mecidiyeköy'de, Odeon Cineplex'de "Amelie" filmine attım..

"Amelie", insanın yaratıcı gücüne ve sinema sanatına olan saygımı yine artırdı..

Yönetmen Jean Pierre Jeunet, bir Paris'li yalnız kızın gözünden, insanları, tutkuları ve aşkı anlatmış.. Bazan Fellini'yi, bazan Tati'yi hatırlatan ve ikisi düzeyinde ustaca anlatımlar var "Amelie"de..

Jeunet'yi "Şarküteri" ve "Kayıp Çocuklar Şehri"nden de hatırlar sinema-severler..

Sinemadan sonra, Taksim'deki "Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi"nde, Pam Gems'in yazdığı ve Zeliha Berksoy'un oynadığı "Marlene"in "ilk gece"sine gittim..

"Taksim Sahnesi", Fahrettin Arslan'ın ünlü "Maksim Gazinosu"nun tiyatroya dönmüş hali.. Salonda, Tevhide İpar gibi ünlü dinleyicilerin ve Zeki Müren gibi büyük yıldızların ruhlarının dolaştığını, hisseder gibi oldum..

Ama sahnede, bu defa büyük oyuncu Zeliha Berksoy vardı.. Güzelliğin ve cinselliğin 1930-50'ler arasında simgesi olan Marlene Dietrich'i canlandırıyordu Berksoy..

İngiliz yazar Pam Gems, Marlene Dietrich'in bir dünya turnesi sırasında, 65 yaşındayken Paris'te geçirdiği bir geceyi almış.. Yıldızın kızı Maria Riva'nın yazdığı biyografiden kaynaklanan anıları, o geceye yerleştirmiş.. Sonunda da, "lili Marlen", "La Vie En Rose", "Falling in Love" gibi çok bilinen şarkıları söyletmiş..

"Marlene"i, iki yıl önce Broadway'de (Cort Theatre), BBC'nin "I Claudius"undan bilinen Sian Phillips oynamıştı..

Keşke, Broadway'de de Zeliha Berksoy çıkabilseydi sahneye..

Ve keşke, Broadway'de Marlene sahneye çıkarken, kostümleri Sevim Çavdar yapsaydı..

Aslında, yapı olarak sürükleyici bir oyun değil.. Zaten yazarı Pam Gems (doğumu 1925), tiyatroya geç yaşta geçmiş..

Önce 1970'li yıllarda romanlar yazmış.. Sonra 1978'de yazdığı "Piaf"da, bu ünlü Fransız şarkıcının hayatını ele aldı ve "Piaf" da tiyatrolaştı 1990'larda..

"Marlene"de, iki saatte, bütün hayatını, yaşlılıktan korkusunu ve dünyaya bakışını anlattırmış yıldızına yazar..

Ve Zeliha Berksoy, hem oynadı, hem de ciddi bir konser verdi.. İngilizce, Fransızca, Almanca, Marlene Dietrich üslubunda, hafif boğuk-hafif aksanlı bir sesle şarkılar söyledi.. Bembeyaz ve yerlere uzanan görkemli mink kürkü, Marlene Dietrich gibi, yarım omuzunda ustaca taşıdı.

Gece tiyatrodan çıkıp, eve döndüm..

Beynimin yarısında "Amelie" filmi, yarısında "Marlene" piyesi vardı..

Örneğin, Marlene Dietrich'in arkadaşı ve menajeri rolündeki genç Almila Uluer'in, ileride büyük bir oyuncu olacağını düşünüyordum..

Sonra, internete girip, günün son haberlerine baktım.. "İvan Denisoviç'in 24 Saati", Ankara sınırları içinde eskisi gibi devam ediyordu..

Ertesi sabah da, Fehmi Koru'nun 312'den yargılandığı davada, onun yanında olmak için, Beşiktaş'taki Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne gitmek vardı programımda.

Ona yetişemedim.

ŞAKA

Saddam yalnız değil!..

Başkan Bush, Irak'ın bombalanmaması için gereken şartı, Saddam'ın önüne getirdi koydu.

-Kitle imha silahları ve biyolojik-kimyasal savaş araç-gereçleri yapmadığının kanıtlanması için, Birleşmiş Milletler uzmanlarına kapılarını aç.. Yoksa, Afganistan'dan sonra sıra sana gelecek..

Bakalım Taliban'ın akıldaneleri, Saddam'a ne tür bir akıl önerecekler?..

Daha önce Taliban'a, "Sakın Usame'yi verme" demişlerdi ya..

BEŞER HEP Mİ ŞAŞAR?

Amatör mollaların profesyonel gazeteciliği..

İnsan "Bilinen Evren"deki en değerli yaratık.. Çünkü aklı ile, bedensel yeteneklerini birleştirmiş.. Doğaya uymak zorunda değil.. Doğayı değiştirebiliyor..

İnsan, cevabını bilmediği "Neden" sorusunu da, "Allah" ve "Din"ler içinde cevaplamış..

En ileri, en yeni, en modern din ise İslam.. Hristiyanlar'ın karanlık Orta Çağı, yasakları, donukluğu yaşadığı dönemde, İslam, özgürlüğün, akla saygının ve hümanizmin bayrağı olmuş.. "İslam Dünyası"nın özgür tartışma ortamında, müspet ilimler de, sanat da, edebiyat da, alabildiğince gelişmiş..

Bunun en temel nedeni de, "galiba", İslam'ın ruhban sınıfı olmaması..

Ne zaman ki, birileri, devletler, ulema, mollalar, sultanlar, "İslam adına" ahkam kesip, insanların ve toplumların düşüncelerine yasaklar getirmişler.. O zaman, İslam Dünyası durgunluğa girmiş..

21'inci yüzyılda, bütün bu geçmişi gözardı edip, yine "İslam adına", dünya politikasını, toplumsal gelişmeleri yargılamaya, ahkam kesmeye kendilerini yetkili gören insanlar var.. Bunlar bazan, Usame'nin yaptığı gibi "cihad" ilan edip, bazan da "fetva"lar veriyorlar..

Ve bunların yüzünden, 21'inci yüzyıl dünyasında "İslam", sanki uygarlığın anti-tezi gibi sunuluyor..

Diyoruz ki, herkes kendi işini yapsın..

Ya gazete yazarı, ya da teolog olun..

"Din" ile "dünya işleri"ni birbirine karıştırıp, insanların kutsal inançlarını istismar etmeyin..

Bu hatayı yapanlar yüzünden, başı örtülü kızların eğitim hakları ellerinden alındı.

Biliyoruz ki, bu gaspedilen hakkı geri almanın yolu ne "cihat"dır, ne de "fetva".. Bunu ancak, liberal demokrasiyi egemen kılırsak alacağız..

Çaresiz Afgan halkını da, oradaki istismarcılar bu hale soktu.. Ve şimdi, Amerika'ya kızarak, o halkın çaresizliğini, kendileri için bir geçim kaynağı yapmaya çalışıyorlar..

Usameci veya Talibancı olmaya heveslenmek, insan aklına yakışmıyor açıkçası..


28 Kasım 2001
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED