|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Konya'nın Karapınar ilçesinde bundan tam 4 yıl önce son yılların en dramatik trafik kazası yaşanmıştı. İlçe yakınlarında bir Mercedes 0 403 model otobüs tankerle çarpışmış ve bu kazada büyük çoğunluğu tatile gitmekte olan 49 kişi yanarak can vermişti. Bütün ülke, o kazada hayatını kaybeden bir genç kızın çantasından sözleri çıkan küçük bir kağıda yazılmış "dünyada ölümden başkası yalan" şarkısının eşliğinde bu yürek parçalayan kazaya isyan etti, suçluların bulunması için dua etti. Dava; sonuçlanma aşamasına gelirken, sadece suçluların hak ettikleri cezayı bulması boyutunu aşan ve yabancı sermaye karşılığında "ulusal onur" çatışmasına dönüştü. Mahkemenin, Mercedes-Benz Türk firmasının yabancı yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkarması üzerine TÜSİAD, Yabancı Sermaye Derneği ve Otomobil Sanayicileri Derneği, Başbakan Ecevit ve Adalet Bakanı Türk'e "Bir dolar yabancı sermayeye ihtiyacımız olduğu bu günlerde nasıl böyle bir karar alınabilir?" mealinde mektuplar göndererek tutuklama kararının kaldırılmasını istediler. Mektupların hepsi özetle "Hukuka saygımız var ama sadece kimlik tesbiti amacıyla tutuklama kararı da olur mu? Bu şartlarda yabancı sermaye gelmez" diyordu. Bir ilçe mahkemesinin Türk hukuku adına ortaya koyduğu insan hayatına değer verme girişimi Başbakan'a şikayet ediliyordu. Bu baskıların da etkisiyle tukuklama kararları kaldırıldı. Mercedes'i savunmayı bir kampanyaya dönüştüren Hürriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök 49 kişinin ölümünü "bir otobüs kazası" olarak geçiştirdiği yazısında şunları yazıyordu: "Mercedes, dünyadaki bütün otobüs üretimini Türkiye'ye kaydırıyor. Ancak şirket bu kararı almaya hazırlandığı sırada inanılmaz bir olayla karşı karşıya geliyor. Yargıtay'ın iki dairesi kararı bozduğu halde Karapınar hakimi tutuklama kararında ısrar ediyor. Bir Alman'ın veya bir Amerikalı'nın bunun anlaması mümkün değil... Bu nasıl bir zihniyettir? 'Sakın ha Türkiye'ye gitmeyin. Başınıza olmadık iş gelir. Size hırsız, katil muamelesi yaparlar' demelerini mi istiyorsunuz?" Öyle denmemeli "Türkiye'de istediğiniz gibi otobüs üretin istediğiniz kadar adam yakın, kimse size dokunmaz" denmeliydi. Zaten, yangınla sonuçlanan 10 civarında vak'a bulunmasına rağmen Mercedes Benz Türk AŞ. sorumluluğu hiçbir şekilde üzerine almıyordu. Firma, son olarak Kırşehir ve Samsun'da yaşanan otobüs yangınlarında da pişkinliğini sürdürüyordu. Üstelik bu otobüsler seyir halindeyken, yani başkaca hiçbir dış faktör devreye girmeksizin birdenbire alev almaya başlamışlardı. Bu otobüslerin neden yandığı ODTÜ tarafından hazırlanan bilirkişi raporundan anlaşılıyor; 0 403'lerin "yakıt tankı ile yolcu bölümü arasında ahşap değil, metalik koruma olması ve yakıt deposu etrafında ek güvenlik hücresi oluşturulması" gerektiği açıkça belirtiliyordu. Rapora göre Mercedes 0 403'lerde insan hayatını tehdit eden üretim hatası bulunuyordu. Mahkeme de işte bu rapora dayanarak toplatma kararını verdi. Mercedes'in avukatları ise son duruşmada, daha önce tutuklanmaları istenen yöneticilerin yararlandığı Şartlı Salıverme Yasası'nın bütün dava için geçerli olmasını, yani davanın ertelenmesini talep ettiler. Mercedes otobüsleri artık sık sık yanmaya başladığı için böyle bir erteleme kararının alınması vicdana sığmazdı. Nitekim, Hakim Habip Kılınç başkanlığındaki Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi Şartlı Salıverme Yasası'nın insan hayatına karşı bir silah olarak kullanılmasına müsaade etmedi. Avrupa Birliği standartlarında bir karar alarak insan hayatının trilyonlarca liralık onarım maliyetinden daha değerli olduğunu belgeledi. Karardan sonra hakim için, "Habip Kılınç'ın amacı nedir?" diyecek kadar soğukkanlığını kaybeden Mercedes-Benz AŞ'nin Türkiye'yi ne kadar kolay bir ekonomik müstemleke olarak gördüğü açıkça anlaşılmaktadır. Ancak, Karapınar Mahkemesi'nin aldığı bu cesur karar otomotiv endüstrisinin dünyanın her yerinde alışkın olduğu muameleye, bu ülkede de alışmasının zamanı geldiğini göstermektedir. Markaları ne kadar büyük olursa olsun bütün üreticiler yaptıkları hatanın bedelini bunu madden telafi ederek ve prestijinin en azından bir bölümünü yitirerek ödemelidir. Çünkü, hiçbir marka ve hiçbir prestij insan hayatından daha değerli değildir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |