T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyasetsiz ülke...

İç siyasi alandaki daralmanın kalıcı etkilerini yeni görmeye başladı aslında Türkiye. İç tehdit algılamaları ile başlayan ve sonuçta siyasetin ilgasına varan sürecin Türkiye'yi dinamik siyasi şartlarda nasıl 'enstrümansız' bıraktığı her geçen gün daha çok belirginleşiyor.

11 Eylül'le beraber ayak uydurulması gereken şartların ağırlığı bu duruma yeni bagajlar yüklüyor.

Kıbrıs başta olmak üzere hemen her dinamik konuda yeni krizler tetikleniyor.

Türkiye'nin siyasetsiz ve dolayısıyla da 'modelsiz' olması, şartları daha da ağırlaştırıyor.

Bu durumda her konuda yeni bir sorun çözme mekanizması aramakla uğraşıyor Türkiye.

Oysa artık sorunlar tek tek çözüm biçimleri üretmekle halledilebilecek gibi değil.

Bu aşamanın bir adım gerisinde durup 'siyasetin nasıl işlevselleşebileceğine' bakmak lazım.

Siyaset adına topyekun bir alan genişlemesi olmadan yapılabilecek birşey yok ortada.

Siyasetin toplam alanı içinden türemeyen çözüm önerilerinin sonuç alıcı bir tarafının olamayacağı en kritik meselelerde kendini göstermeye başladı.

Her attığı adım geri tepiyor Türkiye'nin.

Çözüm adına ortaya koyulanlar ise, bir sonraki aşamada daha katmerlenmiş problemler olarak dönüyor.

Çözüm adına atılan her adımın tam tersi bir sonuç doğurarak alanını genişletmesi, Türkiye'nin önündeki büyük faturanın başlıklarını oluşturmaya devam ediyor.

En basit örneği ekonomide görülüyor bu modelsizliğin.

Çözüm olarak sunulan, ekonomi ile siyaseti birbirinden ayırma çabaları, belli yasal düzenlemeler eşliğinde bir tutum haline geldi kolayca.

Böylece ekonomiye ilişkin alınan kararlar, siyasetin kapsama alanı dışına çıkarılmış oldu.

Teknik detaylar dışında, ülke kaynaklarının nasıl kullanılacağı ve değerlendirileceği konusunun da her türlü tartışma sahasının dışına çıkarılmasıydı bu.

İnsanların hayatları hakkında karar vermelerinin en üst çerçevesi olan siyasetin, ülke kaynaklarının nasıl kullanılacağı konusunda devre dışı bırakılmasının bir çözüm çerçevesi gibi sunulması ise, bir başka siyasanın dayatılması anlamına geliyordu.

Dayatılan siyaset, siyasetsiz siyaset idi.

Dolayısıyla ülkede çözüm adına ortaya koyulan bir çerçeve çözümsüzlüğün sponsoru olarak ortaya çıktı.

Siyasetin devre dışı bırakılması yoluyla, noktasal bir çözüm çerçevesi üretmek aslında çözümsüzlüğü çağıran bir tutum oldu.

Şu kısa zamanda yaşananlar bile Türkiye'nin neyi ihmal ederek hangi bedeli ödediğini ortaya koyuyor.

Çözüm için tek yol ise siyasetin önünü açmaktan geçiyor.

Siyaseti etkinleştirmeden herhangi bir yol alınması mümkün değil.

Siyaset adına ortaya çıkan hareketlilikler arası bir konu olmalı sadece krizler.

Krizlerin çözümü de siyasi hareketlilikler arasında gerçekleşmeli.

Çünkü siyaset bireyler arasındaki 'dışsal bağ'ın tek adıdır.

Bu bağ devre dışı bırakıldığı zaman elde kalan şey sadece bir hiçlik olur.

Bu nedenle çözüm adına atılan her adım bir çözümsüzlük oluyor.

Bunun önüne geçmenin yolu ise bireyler arasındaki dışsal bağın ta kendisi olan siyasi alanı güçlendirmekten geçiyor...


28 Kasım 2001
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED