T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İsrail'i kollarken, Cezayir'i unutmak

Ortadoğu'da Oslo damgalı barış sürecinin sona erdiğini "El-Aksa İntifadası" başladığı vakit, ta Ekim 2000 başında yazdığımızda ve söylediğimizde, garipsenmiştik. Aradan sekiz ay geçti. Ana rahmine o tarihte düşen çocuk doğmak üzere ama Ortadoğu, barışa bugün daha da uzak.

Zaten artık kimse "Ortadoğu Barış Süreci"ni canlandırmaktan söz etmiyor. Şu dönemde en "anlamlı" çaba, Filistin-İsrail ekseninde cereyan eden ve "barış tabutu"na "son çivileri"ni çakmakta olan çatışmalara son vermek. Bunun, "sihirli formülü" olarak Mitchell Komisyonu Raporu'na sarılındı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Rapor'a desteğini ilan etti. Amerika, Rapor'un üzerine atladı.

Ekim 2000'de çatışmaların önüne geçmek amacıyla Sina Yarımadası'nda Bill Clinton'un katılımıyla Şarm el-Şeyh'te toplanan "Zirve"nin kararlarından biri uluslararası şahsiyetlerden oluşan bir "komisyon" kurulması ve bu "komisyon"un çatışmaların gerekçesini araştırarak bir rapor hazırlamasıydı. Komisyonun başına, Arap kökenli ve itibarlı bir eski Amerikan Senatörü George Mitchell getirildi. Mitchell, Kuzey İrlanda'da çatışmaları durduran anlaşmanın da mimarıydı.

Mitchell'ın yanısıra başta Javier Solana gibi "uluslararası şahsiyetler"in yer aldığı komisyonda, bizim Süleyman Demirel'in de bulunması, Türkiye açısından Ortadoğu'daki gelişmelerin özel bir dikkatle izlenmesini davet eden bir unsurdu. Türkiye, kendi iç sorunlarına boğazına kadar gömüldüğü için, Süleyman Demirel'in faal üyesi bulunduğu bu komisyonun çalışmalarının, ülkede hakettiği değer ve yer verilerek, izlendiği söylenemez.

Bununla birlikte, Türk diplomatları Süleyman Demirel üzerinden, "Mitchell Komisyonu Raporu"nun hazırlanmasında ve kaleme alınmasında belirleyici bir rol sahibi oldular. Rapor, açıklandığı sırada Washington'daydım. Diplomat dostlarımız, kendi emeklerinin de yansıdığı raporun öneminin altını özellikle çizdiler.

George Mitchell'i en yakından tanıyan insanların başında Morton Abramowitz geliyor. 90'lı yılların başında, Körfez Savaşı sırasında Amerika'nın Ankara Büyükelçiliği'ni yapmış olan Abramowitz, Amerikan başkentinin en faal şahsiyetlerinden biri. Bundan birkaç yıl önce "International Crisis Group" (Uluslararası Kriz Grubu) adlı bir girişim başlattı. Girişimin amacı, uluslararası kriz noktalarında çalışmalar yürütmek, bulguları açıklayarak, krizlerin çıkmadan önce veya patlak verdikten sonra çözülebilmesi için yol göstermek. Bir nevi "uluslararası itfaiyecilik". Abramowitz, önayak olduğu "International Crisis Group"un başına George Mitchell'i getirmişti…

Önceki gün Washington'daki bürosunda kendisine "Mitchell Komisyonu Raporu" hakkındaki görüşlerini sordum. Gülümsedi. "Tam zamanında açıklandı" dedi, "Zira, Amerika'nın Ortadoğu'daki çatışma konusunda hiçbir hazırlığı yoktu. Üstelik, yeni yönetim, bu konuya Clinton döneminden farklı olarak, doğrudan dahil olmayacağına ilişkin niyetini de açıklamıştı. İşler sarpa sarınca, Rapor'un üzerine cankurtaran simidi bulmuşcasına atıldılar."

Abramowitz, Bush Yönetimi'nin Ortadoğu'da ne yapacağını bilmediğini ima ediyor. "Mitchell Komisyonu Raporu", Amerika'nın boşluğunu kapatan bir "örtü"ye benziyor. Bu rapordan yola çıkılarak sonuç alınabileceği çok şüpheli.

Çok şüpheli; çünkü etkili Amerikalılar, İsrail propaganda makinasının ta Camp David-2'den beri salladığı "Barışın önündeki engel Yasir Arafat'tır" zokasını yemiş vaziyetteler. Amerika'da "Ortadoğu uzmanı" diye takdim edilen Thomas Friedman da, önceki günkü New York Times'da bu tezi işledi ve kafaların bulanmasına katkıda bulundu.

Washington'dan kalkıp Princeton'a geldim ve son çeyrek yüzyılın "Ortadoğu uzmanlarının gurusu" sayılan Eric Rouleau ile buluştum. 90'lı yılların ortalarında Fransa'nın Ankara Büyükelçiliğini de yapmış olan Eric Rouleau, bir süredir Princeton Üniversitesi'nde ders veriyor. El-Aksa İntifadası'nda bir dönem bölgedeydi. Bölgeyi kavramak, tarihine ve iç yapısına vakıf olmak konusunda hiç kimse Eric Rouleau'nun eline su dökemez. Üstelik, kökeni itibarıyla Mısır Yahudisi olduğu için, bu kimliğinin yanısıra anadili sayılan Arapçası ile tarafların zihnine nüfuz edebilmiştir. Geceyarısına kadar Ortadoğu konuştuk…

Eric Rouleau, "Ortadoğu'da barış şansı" konusunda son derece kötümser. "Ömründe hiç bu kadar kötümser ve umutsuz olmadığını" söyleyecek kadar.

"Mitchell Komisyonu Raporu"nu aşan faktörler var. Bunun başında, İsrail'in -tabii ki başta Başbakan Ariel Şaron- Filistin halkına bakışı ve davranışında "sömürgecilik zihniyeti"nden kendisini sıyıramamış olması geliyor. Eric Rouleau, Fransa'nın Cezayir Savaşı'nı da yaşamış. Fransızlar'ın Cezayirliler'e tavrı ile İsrail'in Filistinliler'e tavrı arasındaki benzetmelerini dinliyorum…

Bu arada öğreniyoruz ki, Türkiye, 26 Mayıs'taki İslam Konferansı Örgütü toplantısında "İsrail'e karşı sert bir kararın çıkmaması için mücadele edecekmiş"… Daha önce de belirttiğimiz gibi, Türkiye'nin İsrail ile "özel ilişkileri", Ortadoğu'da diplomasisinde onu açmazlara sürükleyecek ve Filistinliler'le çatışma Şaron'un İsrail'i sayesinde önlenemeyip tırmanacağı için elini kolunu daha da bağlayacak.

Ortadoğu'da yakın gelecekte barış ihtimalini unutun; ama bari Cezayir kurtuluş savaşında Fransa ile saf tuttuğu için Türkiye'nin üzerine yapışan ve yıllarca temizlenemeyen ayıbı unutmayın…


24 Mayıs 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED