|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bunlara "evrensel doğru"ları göstermek için, ille de A.B.D. Başkanı Bush'un mektup yazması mı gerekir? Mesela şöyle bir mektup mu gelmeli Beyaz Saray'dan? -Sayın Başbakan.. Bundan önceki mektuplarda ilettiğim talimata, aynen uydunuz.. Karşılığında da, gerekli dış kaynağı aldınız.. Ancak, şu anda işi yeniden dağıtmış durumdasınız.. Yolsuzluk soruşturmalarını engelliyorsunuz.. Medya tekeline, yasal destek sağlamaya hazırlanıyorsunuz.. Beyaz Saray'dan gelecek yeni mektup, herhalde daha sert ifadeler içinde, şöyle devam ederdi.. -Sayın Başbakan.. Uğraşmak zorunda olduğum sayısız sorun var.. Size her dakika yeni mektuplar yazıp, atacağınız her adımı göstermeye, pek vakit ayıramam.. Lütfen dünyalı ve dirayetli bir devlet adamı gibi davranın. Ülkenizdeki kokuşmuşluğun üzerine gidin.. Soyanların değil soyulanların, suçluların değil savcıların yanında yer alın. Herhalde Başkan Bush, bu yeni mektubunu şöyle bitirirdi.. -Sayın Başbakan.. Yaşınızı ve fiziki yeteneklerinizi bildiğim için, bu mektubu iyice kavrayasınız diye, satırları yavaş yavaş yazıyorum.. Siz de ağır ağır okursunuz.. Dilerim, mektubun tarihini karıştırmazsınız.. Size şifalar diler, sevgiler sunarım.. Samimiyetle sizinleyim.. George W. Bush.. Evet.. Ecevit'in ve ortaklarının işi dağıtmamaları için, ille de böyle bir yeni mektup gelmesi mi gerekir? Ya da, herkesin "evrensel sabıka kaydı"nı anlaması için, bir Amerika yolculuğu mu yapması gerekir? Düşünün.. Burada çok itibarlı ve güçlü olan bir "siyasi lider", yakın mesai arkadaşlarını toplayıp, dramatik kararını açıklıyor.. -Arkadaşlar.. Gerçek durumumu anlamak için, bir Amerika yolculuğu yapacağım.. Uçakla New York'a gidip, bir gün kalacağım.. Sonra bir başka uçakla, ülkeme geri döneceğim.. "Lider"in bu açıklamasını dinleyen yakın mesai arkadaşlarından bazıları ağlamaya başlar.. Fenalık geçiren bir tanesine doktor müdahale eder.. Gece gündüz beraber olan bir yoldaş, bu açıklamaya karşı tepkisini seslendirir.. -Sayın genel başkanım.. Böyle bir riski alamazsınız.. Ya size kelepçe takıp, öyle geri gönderirlerse?.. Bakın Cavit Çağlar'ın başına neler geldi?.. Bu tepkiye karşı, lider, derin bir ızdırap duyduğu izlenimi veren gülümsemesi ile, gerçek duygularını gizlemeye çalışır.. Konuşur.. -Hayır arkadaşlar.. Korkunun ecele faydası yok.. Bizim Meclis'te aklanmak önemli değil.. Önemli olan, F.B.İ'ın ve C.İ.A'nın bizi aklamasıdır.. Kendi ülkelerinde, nice astığı astık, kestiği kestik politikacı, Amerika'ya gidince ya hapsi boyluyor, ya sınırdışı ediliyor.. Eğer Amerika'ya sağ salim giriş ve çıkış yapabilirsem, dönüşte buradaki parti-içi ve parti-dışı muhaliflerin canına okuyabilirim.. "Lider"in bu sözleri üzerine, yakın yoldaşlardan biri merakla sorar? -Eğer Amerika'da tutuklanmazsanız, burada neler yaparsınız? Lider sigarasını ağızlığına takar.. Derin bir nefes çekip, dumanı ağzından, burnundan, kulaklarından ve gözlerinden salıverir.. Sonra yapacaklarını anlatır.. -Önce şu medyanın işini iyice bitiririm.. Beni eleştiren köşeleri dümdüz ederim.. Dinç Bilgin'den geride kalan patronları da, iyice özelleştirmeye, kamu ihalelerine boğar ve onların da işini bitiririm.. Borçtan başlarını kaldıramazlar. Jandarma, savcı, enerji, soruşturma gibi kavramları, sözlüklerden bile çıkartırım.. Seçim Kanunu'nu değiştiririm.. En az oy alan parti, en çok milletvekili çıkartır.. Millet Meclisi yerine Müteahhitler Meclisi kurarım.. Sonra bir de mutlaka hapishane reformu yaparım.. Çünkü hepimiz bir gün girebiliriz hapse.. ŞAKA
Burası Türkiye!.
İslamcı "Yeni Asya" gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular, "Düşünce Suçlusu" olarak cezaevinde.. Laikçi "Sabah" gazetesi sahibi Dinç Bilgin, "Banka Boşaltma Suçlusu" olarak cezaevinde.. "Medya sermayesi" önündeki tercihler böyle.. Herkes seçimini yapmakta özgür!.. "Laikçi Medya" ile "Dinci Medya"nın arasındaki yolu, cezaevi duvarları sınırlıyor. AKLIN YENİLGİSİ
Meğer kriz falan hiç olmamış!..
Kemal Derviş dış kaynağı bulup, Anadolu'yu gezmeye de başladı ya.. Diğer ortaklar da, hiçbir şey olmamış gibi, kaldıkları yerden devam edebilirler yollarına.. Zaten bakın Devlet Bahçeli'nin sözlerine.. -Kriz de yoktu, iflas da yoktu zaten, doğrultusunda konuşmalar yapıyor.. Bir anda, "IMF zorlamalı kanunlar" gündemden çıktı.. "Mesut Yılmaz-Hüsamettin Özkan zorlamalı kanunlar" gündeme geldi.. Meğer Türkiye öncelikle, medya patronlarının devlet ihalelerine girmesinin meşrulaştırılmasını ve basına verilecek cezaların artırılmasını bekliyormuş.. Avrupa Birliği uyarmış, TÜSİAD istekte bulunmuş.. Bunlar hep hava-cıva.. Meğer MGK'nın siyaset üzerindeki ağırlığı yetmezmiş.. RTÜK'e de, bu ağırlık gelmeliymiş.. Bunlara kriz-mriz vız geliyor.. Kendileri dışında herkes sanki keriz!.. Baksanıza tabloya.. Meclis yine, denetim mekanizmasını durdurdu.. Mümkün olsa Cumhur Ersümer'e "Üstün hizmet madalyası" verilecek.. Şimdi öncelikli mesele, Tantan'ı tasfiye etmek, savcıları cezalandırmak, jandarmayı sindirmek.. Bunların fendi, yine, Türkiye'nin ve dünyanın beklentilerini yendi!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |