|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Cumuhur Ersümer hakkındaki soruşturma önergesi red edildi. MHP, Ersümer'in ismi iddianamede yer alırsa, soruşturma lehinde oy kullanacağını belirtmişti. Ama gene "koalisyonun namusu(!)" galip geldi; ahlâk ve fazilet yenik düştü. Cumhur Ersümer hakkındaki soruşturma önergesi red edildi. MHP, Ersümer'in ismi iddianamede yer alırsa, soruşturma lehinde oy kullanacağını belirtmişti. Grup başkanvekili İsmail Köse de, Ersümer'in yargılanması gereğini, üstüne basa basa ifade etmişti. Ama gene "koalisyonun namusu(!)" galip geldi; ahlâk ve fazilet yenik düştü. Siyaset
MHP, tavır değişikliğini izah etmekte zorlanıyor. Buldukları gerekçe hiç inandırıcı değil. MHP grup başkanvekili Mehmet Şandır, "Fazilet'in soruşturma önergesi siyasi mahiyettedir. Onlara âlet olmadık" dedi. TEDAŞ'tan TEAŞ'a, TPAO'dan Botaş'a kadar çok sayıda bürokrat tutuklanıyor, sorgulanıyor, suçlanıyor. Halâ, Cumhur Ersümer hakkında verilen soruşturma önergesini "siyasi" diye değerlendirmek mümkün mü? Anap, Genel Kurul'da, DGM Savcısı Talak Şalk'ı hedef alarak, iddiaları çürütmeye çalıştı. İddianameyi Meclis kürsüsüne taşımak, yargı mensuplarına ve bilirkişilere çatmak... asıl, adalet, bu şekilde siyasetin tahakkümü altına sokulmuş oluyor. FP grup başkanvekili Avni Doğan, yargının siyasallaşması iddiasına çok güzel cevap verdi: "Yargı mensupları Genelkurmay'da brifinglere giderken, o tarihte bunu eleştirseydiniz, yargının siyasallaşmasına karşı çıktığınız anlaşılırdı. Ama siz suskun kaldınız" dedi. Maziye sığınıyor
Cumhur Ersümer, hep eskiye atıf yaparak, kendisini kurtarmaya çalışıyor. Yok Mavi Akım'ın altında Recai Kutan'ın imzası varmış; Afşin-Elbistan Santrali, Erg firmasına eski tarihlerde verilmiş; elektrik üretim ve dağıtımındaki imtiyaz sözleşmeleri gene Recai Kutan'ın girişimiymiş. Ersümer'in dediği doğru olsa, öküzün altında buzağı arayan derin devlet, Recai Kutan'ın üzerine çoktan yürürdü. Üstelik Recai Kutan selefi Hüsnü Doğan'ın bütün bürokratlarını muhafaza etmişti. Ama Ersümer, Doğan ile aynı partiden olmasına rağmen tepe noktadakileri değiştirdi; şu an pek çoğu yargılanmakta olan kendi adamlarını işbaşına getirdi. Bir projenin ilk adımlarının atılması başka; o projeyi ülke menfaatlerini hiçe sayarak, kamu yararını özel çıkarlara âlet ederek gerçekleştirmek başka. Afşin Elbistan Santrali'nin, neden yap-işlet-devret modeliyle Erg firmasına verildiği sorulmuyor Ersümer'e. "Erg firmasının, yenileme ve tevsii yatırımlarını ilk 2 yıl yapmayacağını bile bile, tarifeyi 8 cent olarak muhafaza etmesinin" gerekçesi soruluyor. Olayları hatırlatalım. Afşin Elbistan için Erg Werbund firması ile, 21 Aralık 1999'da anlaşma imzalandı. Firma, birinci yıl, 3 milyar 385 milyon kilowatsaatlik, ikinci yıl, 5 milyar 449 milyon kilowatsaatlik üretim miktarına ulaşmayı taahhüt ediyordu. Sözleşmede, bu miktarda üretim yapabilmek için, Erg şirketinin tevsii ve yenileme yatırımlarına gitmesi öngörülüyordu. Tevsii ve yenileme yatırımlarını karşılamak üzere, tarife 8 cent gibi, çok yüksek bir rakamda tutulmuştu. Oysa, imtiyaz sözleşmesinin imzalandığı 21 Aralık 1999'da TEAŞ zaten yıllık 7 milyar kilowatsaat üretmeyi başarmıştı. Bu durumda, artık Erg firmasının 1'inci yıl 5 milyar 385 milyon kilowatsaat, ikinci yıl 5 milyar 449 milyon kilowatsaate ulaşmak için yatırım yapması gerekmiyordu. Dolayısıyla, 8 centlik tarife düşürülmeliydi. Talat Şalk diyor ki: "Ersümer, 21 Aralık 1999'da Erg Werbund ile sözleşme imzalarken, TEAŞ'ın uyarılarını göz ardı etti, Afşin Elbistan'da, üretim miktarının zaten 7 milyar kilowatsaate çıktığını hesaba katmadı; rehabilitasyon çalışmalarında para sarfedilmeyeceğini bile bile, elektrik tarifesinde kamu yararına bir düzenlemeye gitmedi." Bu olayla Recai Kutan'ın ne ilgisi var? Tarifeyi, imtiyaz sözleşmesi imzalanırken düşürmeyen Kutan mı? Ersümer, tesisleri Erg firmasına devretmeden, son onay aşamasında, yeni bir fizibilite çalışması ile tarifeyi düşürebileceğini hatırlatıyor. TEAŞ'ın Elektrik Alım Satım Anlaşması (ESA)'nı henüz imzalamadığını da, sözlerine ekliyor. Ama nedense, TEAŞ'ın şiddetli itirazı yüzünden, bir buçuk yıldır, ESA'nın imzalanmadığını kamuoyundan gizliyor. Tarife, imtiyaz sözleşmesi imzalanırken düşürülseydi, ne TEAŞ bürokratları, ne de Bakanlık bürokratları "menfaat pazarlığı" yapamayacaklardı. Çünkü pazarlık kapısı kapanmış olacaktı. Mavi Akım
Mavi Akım'da aynı kaçamak davranışı görüyoruz. Diyelim ki Kutan da tercihini, Mavi Akım için kullanmıştı. Hatalı bir tercih yapmak başka, yolsuzluk iddialarının muhatabı olmak başka. Mavi Akım'da Cumhur Ersümer, bir çok yönden eleştiriliyor. 1) Öztaş-Hazinedaroğlu firmasına avans, finansman temini ve boru siparişi ile, Karadeniz altından geçiş, teminat altına alındıktan sonra ödenecekti. Ama Botaş yönetim kararı değiştirildi; Botaş-Gazprom arasındaki mukavele şartlarına aykırı olarak, inşaat Nisan 2001'e yetişecek gerekçesiyle, Öztaş-Hazinedaroğlu'na 50 milyon dolarlık avans ödendi. 2) Ankara- Samsun boru hattı, ihalesiz olarak (Anap'a yakın bir firmaya; firma ortaklarından Vehbi Özkoç, Ankara İl ikinci başkanlığı yapmıştı) verildi. Doğu Anadolu boru hatlarıyla mukayese edildiğinde, Ankara-Samsun boru hattı çok daha pahalı. Doğu Beyazıt-Erzurum boru hattı 291 km, 172 milyon dolara; Erzurum -Sivas 325 km, 154 milyon dolara, Sivas-Kayseri 260 km, 119 milyon dolara mal oldu. Ankara-Samsun boru hattı ise, 500 km, 339 milyon dolar. 3) Gaz da pahalı. Türkmenistan'dan 70 dolara temin edebileceğimiz aynı gaz için, 120 dolar ödüyoruz. 4) Türkiye'nin, zamanında boru hattını tamamlayıp gazı alamazsa -take o pay- gereği, tazminat yükümlülüğü var. Oysa Rusya, teknik sebeblerle gazı getiremezse, hiçbir tazminat ödenmeyecek. Sırf, başlangıçta Mavi Akım projesine sıcak baktı diye, bugünkü hatalardan Kutan'ı sorumlu tutmak ne kadar doğru? Rüzgâr santrali
Alaçatı Rüzgâr Santrali'ne onay için, bürokratlara baskı yapan, sadece 7 megavat gücü olan bir santralin gerekliliğini, enerji darboğazı ile açıklamaya çalışan, iddianamede görevi suistimal suçu işlediği belirtilen, Recai Kutan mı? Enerji Bakanlığı bürokratları, kendilerine nasıl baskı yapıldığını bir bir anlatıyorlar: *Hasan Hüseyin Çoğalan (Hidroelektrik Santralleri Daire Başkanı): "Finansal kiralama, kanuna aykırıdır. Nazan Öztürk ile birlikte konuyu Yavuz Gürsoy'a anlattık. O bize baskı yaptı; bize bağırdı. Mustafa Mendilcioğlu da bize kızdı. Şirketin zor durumda kalacağını söyleyerek ısrarlı davrandı. Yavuz Gürsoy 'Bir defaya mahsus bakanın talimatı' diyerek, bize kabul ettirdi. Bu projeyi, ben, Nazan Öztürk ve diğer alt kademedekiler paraflamadık. Çünkü 3096 sayılı kanuna aykırı idi. Proje, Yavuz Gürsoy ve Mustafa Mendilcioğlu'nun imzası ile bakana çıktı. Bakan imzaladı." *Yavuz Gürsoy: "ARES firmasının, Vakıf leasing'ten finansal kiralama yoluyla aldığı kredinin, yap-işlet-devret yasasına aykırı olduğunu biliyordum. Siyasi iradenin isteği ile, kanuna aykırı olduğunu bile bile, bu anlaşmanın yapılmasına izin verdik. 1998 yılında ARES firması ile sözleşme imzalandı. 3096 sayılı yasaya göre, firmanın krediyi dışardan getirmesi gerekiyordu." *Nazan Öztürk (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Şube Müdürü): "Alaçatı Rüzgâr Enerji Santrali ile ilgili leasing anlaşmasını okuduğumda, tesislerin mülkiyetinin, leasing süresince Vakıf leasing'e ait olduğunu, ayrıca gerekli sigortaların leasing şirketi adına yapıldığını gördüm. Oysa 3096 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu ve bakanlığımız ile şirket arasındaki imtiyaz sözleşmesi uyarınca, arazinin devlet mülkiyetinde olması, üzerinde kurulan tesislerin de, arazinin mütemmim cüzü olması nedeniyle, mülkiyetinin gene devlette kalması gerekiyordu. Bunun yanı sıra, sigortaların, bakanlık adına yapılması lâzımdı. Bu konuyu, firma temsilcisinin yanında Yavuz Gürsoy'a söyledim. Kanuna, sözleşmeye uyarsak, hiçbir şeyin yürümeyeceğini, türbinlerin gümrükte beklediğini, leasing'i kabul etmezsek firmanın batacağını belirtti..." Bütün bu olaylar doğrudan bakan Ersümer ile ilgili. Kürsüdeki lâf kalabalığı kimseyi tatmin etmedi. Cumhur Ersümer'in kaybettiği puanları kazandığı, Mesut Yılmaz'ın inandırıcı olduğu pek söylenemez. Onların şahsında, siyaset de maalesef bir yara daha aldı. NOT: Yağdanlık Tartışması:
Genel Kurul'da Cumhur Ersümer hakkında verilen önergenin tartışılması sırasında Yılmaz'a, Moskova'da, Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı Çernomirdin ile çekilen fotoğrafını gösterdim. Tarih 20 Eylül 1999. Yer, Gazprom binası. Bu belge, Anap liderinin "Moskova'da, hiçbir Gazprom temsilcisiyle ne özel, ne de resmi bir temasım olmadı" sözlerini yalanlıyordu. Zaten o tarihte, gazetelere verdiği beyanatta, "Çernomirdin ile Mavi Akım hakkında görüştüklerini" söylemişti. Nedense açıklamalarım Yılmaz'ı rahatsız etti. Doğru dürüst cevap vereceğine "Bu hanımefendi yağdanlığıma talip olmuş" dedi. Acaba Mesut Yılmaz'ın bir yağdanlık kadrosu mu var? O kadroya girmek için özel bir talep formu mu dolduruluyor? İcraatımıza ve yazılarımıza yağcılık hiç yansımadığına göre, böyle bir talepte bulunduk da acaba Yılmaz bizi yağdanlık kadrosuna kabul mü etmedi? Bir insanın yağdanlık olup olmadığı, yazıları ve eylemleriyle belli olur. Ama belki de Mesut Yılmaz haklıdır. Beni "yağdanlık kadrosuna" almamıştır. Alsaydı belki şu Mavi Akım işini görmezden gelirdim. Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı Çernomirdin ile Yılmaz'ın fotoğrafını yayınlamazdım. Hatta Berna Hanım'ın niçin o kadar sık yurt dışı seyahatine çıktığını da araştırmazdım. Ben de onunla birlikte, pijamalı gazete patronları tarafından kabul edilmeyi içime sindirirdim. RTÜK yasasının değiştirilip, medya patronlarının ihale yasağının kaldırılmasını savunmayı görevimin icabı sayardım. Şaka bir yana Yılmaz sinirlerine hâkim olamıyor. Olamadıkça da köşeye sıkıştığı gibi bir izlenim yaratıyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |