T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şimdinin içinde

Zamanı elimizle tutulabilecek kadar küçülmüş ve somutlaşmış bir top gibi algılamamız mümkündür. Böylece zaman olgusu toptan kavranabilir hale gelir. Böyle bir kavrayışa ulaşabilirsek zamanın dehşet verici akışı anlamını yitirmiş olur. Yüz yıl, ikiyüz yıl, bin yıl, onbin yıl diye adlandırılan süreler yalnızca geriye, tarihin geçmiş zamanlarına matuf olarak değil, aynı zamanda ileriye, gelecek zamanlara matuf olarak da çalışır ve onbin yıl önceki insan gibi, onbin yıl sonraki insan da, birdenbire, çağdaşım haline gelir.

Unsurlara ve ayrıntıya indikçe, geçmiş zaman hakkındaki fikrimiz karmaşık ve kavranması zor olan uzun bir süreyle karşı karşıya bırakıyor bizi. Fakat kendimizi ayrıntıdan kurtararak ve kendimizi aktüel şimdinin etkisinden uzaklaştırarak baktığımızda, zamanı, neredeyse elimizle kavrayabileceğimiz denli sınırlanmış bir lastik top haline getirebiliyoruz.

Sözünü ettiğimiz sınırlılık, yalnız bizim dışımızda varlığını sürdüren, mahlûk olarak var olan zaman için değil, kendi yaşantımız için de geçerli görünmektedir. Kendi yaşantımızın ayrıntısı üzerinde düşündüğümüzde, nasıl ki, ezelî bir geçmişe sahipmişiz gibi bir vehme düşüyorsak, fakat onu ayrıntısından kurtarıp da yaşantımızın oluş ânını kavramaya çalıştığımızda bu ezelîlik duygusu kayboluyor, onun yerini fanilik duygusu alıyorsa; bu olguyla birlikte, ebedî olarak yaşayacakmışız gibi gelen duygu da yerini fanilik duygusuna bırakıyor: kendimizin yaratılmış (dolayısıyla fani) olduğuna ilişkin soğuk ve katı gerçeklikle karşı karşıya geliyoruz.

Körleşmiş bir geçmişle (çünkü onu sarahaten göremediğimizi biliyoruz), körleşmiş bir gelecek (çünkü onu da sarahaten göremediğimizi bilmekteyiz) arasında, kul olarak kendimize bir duruş yeri bulmak zorundayız. Bu duruşu ne geçmişe ait gereksiz kötümserlik, ne geleceğe ait gereksiz iyimserlik üzerinde dengelemeyi bekleyemeyiz. Bu duruş, kul olarak üzerimize düşen görev, şimdiki aktüel zaman içinde ifa edilmekle sağlanabilir. Bu durumda geçmişten veya gelecekten umulan yardımlar, onlara sığınmak suretiyle elde edilebileceği düşünülen yararlar anlamını yitirir. Şimdi ve burada yapılacak işler anlam kazanır.

İşte o anda, bize, geçmişin ve geleceğin, fiilen elimizde olmayan etkileri değil, fakat doğrudan doğruya o anda başardığımız işlerin etkisi heyecan vermeye başlar. Zaman küresinin oluşmasına vehimlerimizle değil, fakat fiilimizle katkı sağladığımızı ve sağlayabileceğimizi farkederiz. O anda Allah'ın rızasının da, bu aktüel şimdinin fiilen değerlendirilmesiyle açığa çıktığını görebiliriz.


24 Mayıs 2001
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED