T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıvır da kıvır, kıvır da kıvır...

Geçende karşılaştığım bir kamuoyu araştırması neşemi kaçırdı, o gün sokağa çıkmak içimden gelmedi. Araştırmaya göre, gazeteciler, meslek erbapları arasında 'en güvenilmez' sayılıyor. Halkın yüzde 27,6'sı "Gazetelere pek güvenmem" demiş; "Hiç güvenmem" diyenlerin oranı yüzde 50,8... (Radikal, 13 Mayıs). Yani, her 100 kişiden neredeyse 80'i, 'gazete' diye kendisine sunulanda okuduklarına gü-ven-mi-yor...

Acaba neden?

Şimdilerde yeniden ısıtılıp Meclis'e sunulan RTÜK yasasıyla ilgili tartışmalar "Acaba neden?" sorusuna cevap teşkil edebilir... Basın mesleğinde kıdemli, örgüt sorumluluğu bulunan meslek üyeleri, liberal bilinen yazarlar resmen ve alenen "Tekel iyidir" diyebiliyor; buna karşılık, daha önce farklı sesler çıkartan bazı yazarlar, konumları değiştiği için bizim yanımızdalar...

Şu satırları dikkatle okuyunuz:

"Rasyonel olması kaydı ile kapitalist sistemi değiştiremeyeceğimizi bir gerçek olarak kabul eden bu satırların sahibi; maalesef, kapitalist sistemde tekelleşmenin doğal bir gerçek ve hatta sistemin hem en büyük itici gücü, hem de en büyük zaafı olduğunu kabul ve ilân etmek zorunda! Bu gerçeğe göre, kapitalist sistemin olası zararlarından korunmak için, câri (eski!) RTÜK Yasası'nın yaptığı gibi, kapitalist sistemin tekelleşme eğilimine engel olmaya kalkmak veya onu yok saymaya soyunmak gerçekçi olmuyor, hatta sistemi daha fazla başıboş hale getiriyor.

"Örneğin, her bir TV kanalında en fazla % 20 mülkiyet sahipliğine cevaz verince; sahtekârlık yapmak mecburiyet haline geliyor. 1) Bakınız, bu ülkede TV reklâm gelirleri yıllık 450 milyon dolar civarında. Sadece milli seviyede yayın yapan TV kanallarının ayakta kalabilmesi için, yıllık 800-850 milyon dolar bir gelire ihtiyaç var. Her yıl açık 400-450 milyon dolar! İnatla, yıllardır zararına yayın yapan 16-17 TV kanalının açıklarını nasıl finanse ettiklerini bir bilen varsa beri gelsin. 2) Üstelik, tekelleşmenin en kolay yöntemi TV kanallarını hülle yolu ile ele geçirmektir. Yasa bu hali ile, herkese gizlenerek, istediği kadar kanalı ele geçirme olanağı tanımaktadır!" (21 Mayıs).

Bu satırlar 'liberal' bilinen bir yazara ait. Arkadaşımız, daha önce kendisi -hem de hiç gereği yokken- "Gazetemin yöneticisi bana telkinde bulunmaz" deme ihtiyacı duyduğu için "Zorlama" sonucu olduğunu iddia edemiyorum, patronunun tavrını bu cümlelerle savunuyor... Yani 'tekeli' ve 'haksız rekabeti'...

Buna karşılık, aynı patrona ait bir gazetede yöneticilik yaparken, birinci sayfaya adıyla koyduğu notta, "Bu gazete, haber ve yorumlarıyla tahkim yasasını, yani çağdaşlığı savunur" diye yazmaktan çekinmeyen bir meslektaş şimdi farklı bir konumda. Yeni gazetesinde konuyla ilgili yazıya "RTÜK: Demokrasiye son tuzak" başlığını koymakta tereddüt etmemiş.

Onun giriş cümlelerini okuyalım: "Meclis... Yargı... Siyasal iktidar... Halk egemenliği... Hepsi lâf!.. Yeni RTÜK Yasası'yla birlikte, bizim demokrasimizde birinci güç artık medya oluyor!.. Siyasetçiler birer figürandan ibaret!.. Çıkartılması için, medya patronları tarafından iki yıldır müthiş uğraş verilen RTÜK Yasası'ndaki değişiklik durup dururken Meclis'e geliyor. Komisyondan rüzgâr gibi geçen tasarı, Meclis Genel Kurulu'nda, bu hafta ivedilikle ele alınıyor. İki yıldır beklediği halde, şimdi âniden gelmesinin ardında, kimbilir hangi pazarlıklar yatıyor. Ancak, ne yatarsa yatsın, bu yasa siyasetçiyi, ülkeyi ve demokrasiyi tekelleşen medyanın ipoteği altına itiyor." (22 Mayıs).

'Tahkim' ile ilgili hatasını unutturacak doğru tespitler bunlar...

Basına standart getirme iddialı örgütün başında olduğu için 'tekel' mantığına, medyanın kötüye kullanımına karşı çıkması gereken bir başka meslektaş ilkin kendisini izleyenleri şaşırttı. 'Patrondan yana' cümleleri birbiri ardına sıraladıktan sonra, yasa değişikliği istenmesinin esas sebebi olan, medya gücünü elinde tutan patronun kamu ihalelerine girebilmesini onaylamadığını söyleyerek...

Bakın, o meslektaş ilk yazısında ne yazdı: "Tasarı, yürürlükteki yasanın 'bir radyo veya televizyonda yüzde 10'dan fazla hissesi olanların kamu ihalelerine girmelerini yasaklayan' hükmünü yürürlükten kaldırmayı amaçlamaktadır. Bu yanlıştır. Radyo, televizyon ve gazete gibi 'kitle iletişim organı' sahiplerinin elindeki güç o kadar büyüktür ki, kamusal yarar böyle bir yasağın sürdürülmesini gerektirir. Bu konuda daha diyeceklerimiz var." (22 Mayıs).

Ertesi gün, "Acaba daha ne diyecek?" diye heyecanla bekleyenler, onun da 'hidayete erdirildiğini' fark ettiler. Yeni tavrı şu: "Biz dün bu sütunda, 'radyo ve TV'lerde yüzde 10'dan fazla hissesi olanların kamu ihalelerine girmelerinin yasaklanması doğrudur' dedik. Ama bu konuda iki görüş daha var. Onları da aktarmak borcumuzdur: Biri, 'Neden sadece radyo ve TV'deki ortaklık esas alınıyor? Gazete (mevkute) ve (her gün belli sayıdan fazla ziyaretçisi olan) internet yayıncılarına da yasak konulsun' diyor. Bize ilginç gelen bir öneri. İkincisi... 'Yasak koymak neden? Elindeki medya gücünü ihale almak veya çıkar sağlamak için kullananı devlet cezalandırmalı. Yani yasaklayarak değil, görevini yaparak çözüm getirmeli' diyor. Bu, belki daha da ilginç." (23 Mayıs).

Ne dersiniz, halk gazetecilere güvenmemekle yanlış mı yapıyor?


24 Mayıs 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED