|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başbakan Ecevit, "Ekonomik ve Sosyal Konsey" toplantısında olabilecek en ileri noktaya giderek, "Tek Türkiye ve tek hükümet" sloganını hediye etti siyasi hayatımıza. Kemal Derviş'in iş başına geldiği günden beri büyük bir isabetle ve dikkatle, herhangi bir ekonomik programın başarıya ulaşması için "toplumsal muatabakat"ın şart olduğunu söylemesini ilginç bir tarzda, tersinden, konumlandırıyor Başbakan Ecevit. "Bir tane Türkiye" olması ile "bir tane hükümet" olması arasında "özdeşlik" kuran siyasal kişiliğin, darbeler tarafından mağdur edilmiş bir kişi olduğunu unutmamak gerekiyor. Türkiye'nin bir tane olması ile ülkenin alternatifsiz tek bir hükümeti olduğunun ilan edilmesi arasında nasıl bir demokratik bağlantı kurulabildiğini ortaya çıkardığımız zaman, darbe karşıtlığının ne kadar sahici olduğunu öğrenme imkanımız da olacak belki... Siyaset yapmayarak iktidar olan ve siyasi misyonlarını "siyasetsiz siyaset"in olabilecek en uzun müddet sürdürülmesi olarak benimsemiş bulunan koalisyon partileri, muhalefetin demokratik olmayan yollarla köşeye sıkıştırılmış olmasını okşayarak, hükümetlerinin "alternatifsiz" olduğunu ikide bir dillendirmeyi pek seviyorlar. Bu alternatifsizliğin, "siyasetsizleşmenin" demokratik sistemi kilitlemesinin yerleşikleştirilmesi namına gerçekleştiğini, bunun sonucunda daralan siyasi alanın iç politikada çözümsüzlükleri kışkırttığını; Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinde Türkiye'yi felçleştirdiğini ve en sonunda toplumu cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi ile başbaşa bıraktığını görmezden gelmenin mümkün olmadığı bir aşamada ilan edilebilmesi ise gerçekten ibretlik bir durum... Hükümet kendini alternatifsiz ilan ettikçe, Türkiye'ye hakim olan "siyasal akıl"ın, iç politikanın dizaynı uğruna ülkenin bütün geleceğini ipotek altına sokmaktan çekinmeyen bir irrasyonalite içinde hareket ettiği ilan edilmiş oluyor aslında. Dünyanın gözü önünde, Türkiye, çıkarlarını doğru tanımlamakta aciz bir ülke durumuna düşüyor. Dar alandaki iktidar mücadelelerinin içinde dolaşmakta/kaybolmakta ustalaşmış siyasi kadroların Türkiye'yi dünya liginin etkili bir üyesi yapabileceğine kimse inanmıyor o yüzden. Türkiye'nin krizden çıkmasını kendi çıkarları için zorunlu gören ülkeler bile, siyasi kadroları, "15 günde 15 yasa" formülü ile test ederek, "eskimiş siyasi akıl" ile "yeni bir siyasal gelecek" arasında tercihe zorluyorlar. Buna karşılık, "alternatifsiz hükümet"in sözcüleri, bu kadar kısa sürede bu kadar yasa çıkamayacağı gibi inanılmaz bir çözümsüzlüğe doğru biraz daha ötelemekten çekinmiyorlar ülkeyi. Buna direnmesi gereken anamuhalefet partisi ne yapıyor peki? Daha doğrusu, toplum adına "siyasal İtiraz"ı örgütlemesi gereken odak ne halde acaba? Uzun zamandan beri tek tanımlayıcı ögesi haline gelmiş olan "siyasetsizliği" aşmak için eline geçen nadir fırsatları bile heba etmek konusundaki "istikrar"ını sürdürüyor FP. Yani, Türkiye'yi kilitlemeye çalışan hükümete, "gönüllü kulluk üzerine söylev"i haklılaştıran paslar atıyor. Kamuoyundaki meşruiyet problemlerini bir kenara bırakarak, kendi iç meşruiyeti konusundaki tartışmaları "örtbas" etmeye bütün enerjisini harcayan FP yönetimi, Bülent Arınç'ın Derviş'e "destek verme biçimiyle" yaptığı ustaca hamleyi "sulandırmayı" da büyük bir profesyonellikle başardı. Genel Başkan Kutan'ın dilinden, Arınç'ın hamlesini karambole sokan açıklamalar yapıldı anında. Bütün yorumculara göre, FP yönetimi, bu teşebbüsü, kamuoyuna dönük bir hamleyi doğru olup olmamasına göre değil, parti içindeki kanatlardan hangisine yaradığına bakarak gerçekleştirdi. Sonuçta, uzun zamandan beri FP'den kaynaklanan en sıkı hamle, FP yönetimi eliyle siyaset sahasının dışına atılmış oldu. Oysa Arınç'ın çıkışı hem "uluslararası denklem", hem "kamuoyu", hem de "FP seçmeni" açısından en doğru stratejik çıkışlardan biriydi... Bu tablonun gösterdiği şey belli. Hükümet etmeyi kendi tekelinde sayan koalisyon yönetimi ile şeklen ayrı saflarda dursa da, muhalefet etmeyi kendi malı sayan FP yönetimi Türkiye'nin başına gelenlerin "genetik ortağı"dır. Siyasi alanda, hem "alternatifsiz hükümet"e hem de "alternatifsiz muhalefet"e aynı anda "itiraz" eden siyasi çıkışlar hakim olmazsa, Türkiye'nin sonbahardaki hali felakettir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |