T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kör müsünüz, olayı göremiyor musunuz?

Farkında değil misiniz?

Cumhuriyet tarihinin en ilgi çekici süreçlerinden bir tanesinin içindeyiz..

Biraz, 1945-46 dönemine benziyor..

"Dış konjonktür", değişim konusunda yetersiz kalan "iç dinamikler"in üzerine çıktı..

Dışarısı, içeriyi, değişime, temizliğe, şeffaflığa zorluyor..

2'nci Dünya Savaşı ertesinde de böyle olmamış mıydı?

1945-46'da, Amerika ve İngiltere, Türkiye'yi "çok partili demokrasi"ye zorlamışlardı..

İsmet İnönü, akıllı bir devlet adamı olduğu için, sinyalleri çok iyi algılamış ve "Tek Parti Rejimi"ni hemen bitirmişti..

Bunu yapmasaydık, "Sovyet tehdidi" karşısında yalnız bırakılabilirdik..

"Soğuk Savaş"a böylece "demokratik cephe" içinde girdik..

Bu son dönemde de, yine "dış konjonktür" (veya Amerika ile Batı Avrupa) devrede..

Avrupa Birliği'ne girebilecek kurumsal yapı-değişiklikleri yapmamız isteniliyor..

Eski Başkan Clinton'un, TBMM'de yaptığı konuşmayı hatırlayın..

"Kopenhag Kriterleri"ne uymamız isteniliyor..

İçeride ve dışarıda, barışçı, uzlaşmacı, uyumlu bir politikayı oluşturmamız isteniliyor..

Sivil, çok-sesli, hukukun üstünlüğüne dayalı, şeffaf, serbest rekabetçi, temiz bir Türkiye isteniliyor..

Bunu "biz Türkler" de, büyük çoğunlukla istiyoruz..

Ama "sivil toplum" yeterince örgütlenmediği ve "kökten-devletçilik" ağır bastığı için, sesimizi ve baskımızı hissettiremiyoruz..

Yozlaşmış bir "liderler oligarşisi"ne dayalı siyasal yapı ve "ahbap-çavuş kapitalizmi"ne dönüşmüş ekonomik modelimiz, ülkeyi aşağıya çekmekte..

Uygarlık yarışında, küme düşüyoruz..

Bu tablo böyle kalırsa, Türkiye sade kendisi için değil, bölge için de "istikrarsızlık" kaynağı olabilir..

Sorunlar, çözülmek yerine biriktirilip, erteleniyor ve birer "kriz bombası" haline dönüşüyor..

"Dün"e dönük çekişmeler yüzünden, Türkiye "yarın"a dönemiyor..

Bütün bunların farkında değil misiniz?

Bereket "dış dünya" bunun farkında..

Önce Abdullah Öcalan'ı Kenya'da yakalayıp, bize teslim ettiler..

Ve bunu yaparken de, mealen şunu ilettiler..

- Güneydoğu Sorunu'na, siyasal çözüm üretin.. Kürt realitesini, terör boyutundan soyutlayın.. İşte size, terörün başını teslim ediyoruz.. Enerjinizi, eskisinden farklı değerlendirin..

Bir doğal felaket olan "deprem"i de, yine pozitife dönüştürmeye çalıştı Batı..

Şöyle dediler..

- Tarih, coğrafya ve kader, sizi Yunanistan'la birlikte yaşamaya mahkûm etmiş.. Deprem bile, aynı zamanda vuruyor sizi.. Artık barışın, uzlaşın ve ortak bir yarın için birlikte politika oluşturun.. Kıbrıs'ı da, Ege'yi de, barışa bağlayın..

Ve son ekonomik kriz sürecinde de, yine işaret ettiler aynı hedefi..

- Bakın, size nasıl Öcalan'ı gönderdiysek, şimdi de Cavit Çağlar'ı gönderiyoruz.. Şu temizliği, şeffaflaşmayı yapın.. Yozlaşmış, kokuşmuş ve yeteneksiz kadrolarınızı değiştirin.. Size bir kaynak daha veriyoruz.. Dediklerimizi yapmazsanız, bundan sonra, çaresizlikleriniz ve çözümsüzlüklerinizle başbaşa kalırsınız..

Bütün bu olanların farkında değil misiniz?

"Değişim", Türkiye'nin kapısını çalıyor..

İsterseniz, kapıyı açmayın!.

ŞAKA

Okumak ve okumak!.

Gelişmemişliğin ölçüsü budur işte..

Toplum, ağırlıkla, savcıların "iddianame"lerini ve sanıkların ifadelerini okur.

Kamuoyu, zanlıların ve suçluların isimlerini ezberler..

Sonra, eğer temiz, şeffaf ve demokrat bir ülke olunabilirse, "gelişmişlik" de beraberinde gelir..

Bu defa "kitap" okunmaya başlanır..

Üretenlerin, başarılıların isimleri ezberlenir..

Acaba şimdi biz neredeyiz?

KARTELİN SONU

Özgür medya, suçu caydırır!.

Bundan bir ya da iki yıl önce, bugün Türkiye'de olup bitenleri görebilir miydiniz?

Görenler vardı..

Ama, "kartel medyası" okurları, bunları göremiyordu..

Çünkü gazeteciliği de, Ankara'ya endekslemişlerdi.. Manşetler, haber vermek için değil, Ankara'ya mektup yazmak için atılıyordu..

Yazılabilenler, yazılamayanlardan daha azdı..

Sonuç ortada..

Türkiye, medyası, sermayesi ve kamuoyu ile, bir şok yaşıyor şimdi..

Düne kadar önünde düğme iliklenip, eğildiğiniz kişiler, şimdi ya sanık, ya tutuklu..

"Dışarıdaki" veya "iktidardaki" nice önemli adam, uykusuz gecelerini, "sıra ne zaman bana gelecek" endişesi içinde geçiriyor..

Eğer özgür, özerk, bağımsız medya olsaydı, bunların çoğu olmazdı..

Meydanı boş ve medyayı suskun bulanlar, gırtlaklarına kadar çamura, pisliğe gömülmezlerdi.. Medyadan korkarlardı en azından..

Medya uyaramadı.. Şimdi yasalar cezalandırıyor..


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED