T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şimdi sıra siyasetin 'düğmesi'nde...

Yolsuzluk operasyonlarının siyasetin avlusundan iç kapıya kadar dayanması, Türkiye'nin, şimdiden kimsenin kestiremediği ama kesinlikle farklı bir hedefe doğru gittiğinin dramatik işaretlerini veriyor. Normal demokratik reflekslerin 'hadım' edildiği 28 Şubat ikliminde, 'gayrimeşru' bir birliktelik oluşturan mevcut 'yarı ara rejim' hükümeti, Ersümer'in istifasıyla birlikte, kelimenin tam anlamıyla siyasi bir 'meşruiyet krizi'ne düşmüş bulunuyor.

Artık bu hükümet için buradan ötesi karanlık. Aynı zamanda, siyaset için de belirsizliklerle dolu bir dönem başlıyor. Zira, devletin içindeki güçlü bir irade, 'yolsuzluk operasyonları' konusunda hedefe kilitlenmiş bulunuyor. Bu fırtınanın, siyasetçiler de dahil devletin bütün kademelerinde yolsuzluğa bulaşmış herkesi silip süpüreceği kesin.

Evet, ortada temizlenmesi gereken ciddi bir yolsuzluk kirlenmesinin olduğu kesin, bundan kimsenin kuşkusu yok. Ancak burada, bir hedef kaymasına da dikkat çekmek gerekiyor. Zira, bu operasyonlar, yolsuzluğa bulaşmış siyasilerle birlikte siyaseti de tasfiyeyi öngören 'derin' bir politikaya dönüşmüş bulunuyor.

Kısacası, yolsuzlukların temizlendiğini sanırken, aynı zamanda önü 'militerleşme'ye açık, kutuplaşmanın azdırıldığı, siyasetsizliğin daha da derinleştiği sert bir iklime doğru yol alıyoruz. Açıkçası, yolsuzluk üzerinden sonu daha da otoriterleşmeye gidecek tehlikeli bir süreci yaşıyoruz.

'Beyaz Enerji Operasyonu' ile birlikte günlerce 'düğme'ye kimin bastığını tartıştık. Milletçe basılan ve basılmayan bütün 'düğmeler'i meraktan büyük keyif alan bir toplum olduğumuz için, işi gücü bırakıp 'düğmeci'lerin peşine düşmüştük. O günlerde, 'yarı askeri' bir gazetemiz, düğmeye bir 'hayalet general'in bastığını yazmıştı.

Şimdi anlaşıldı ki, düğmeye hayalet değil, gerçek bir yüzbaşı basmış...

Kararalılıkla sürdürülen operasyonların, kaçınılmaz hale geldiği konusunda toplumun bütün kesimleri mutabakat sağlamış durumda.

Peki ama, Türkiye bugünlere nasıl geldi? Bugün, siyaseti de 'tasfiye' etmek için güçlü bir araç olarak kullanılan 'yolsuzluk politikası'nın ilk adresi nerede başlıyor dersiniz?

28 Şubat'ta, siyaset içi denetim mekanizmalarını tümüyle tahrip ederek devletin 'gerçek sahipleri' tarafından oluşturulan 'yarı ara rejim' hükümetleri, bizzat kirlenmenin ana kaynağı haline gelmedi mi?

Çünkü, bu dönemdeki iktidarlar, topluma ve onun temsilcisi parlamentoya değil, siyaset dışı mekanizmalara hesap vermek durumundaydılar.

Çünkü, bu iktidarlara topluma hizmet görevi değil, 'toplum mühendisliği projesi' çerçevesinde öngörülen okulları ve partileri kapatmak, sermayenin ve kebapçının 'yeşili'ni kontrol altında tutmak görevi verilmişti.

Şimdi bu görev, yine aynen devam ediyor. Bir taraftan da, yolsuzluk operasyonları, 'emir-komuta' zinciri içinde siyaseti de kuşatarak sürdürülüyor. Ama, hiçbir zaman 'siyaseti kendi haline bırakmadan...'

Ancak bilmek gerekir ki, otoriter bir anlayışla giderek kurumsallaştırılan bu 'siyasetsizlik modeli', siyasal ve toplumsal çöküşü daha da derinleştirecektir.

Eğer, operasyonlar ülkeyi yeni 'otoriter arayışlar'a götürecekse, bundan birkaç yıl sonra yeni yolsuzluklarla ve yeni 'düğmeciler'le tanışacağız demektir.


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED