T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
DSP: Normal şartlarda "hiçbir şey", mevcut şartlarda "birşey"

DSP kongresinin gerçek bir siyaset açısından "hiç" mertebesinde bir anlam ifade ettiği açık. DSP, Türk siyasi hayatı açısından "siyasetsizleşmenin" yükselen değeri olarak birinci parti olmuştur. Siyaset alanında, siyasi araçlarla ve siyasi kurumlar denkleminde rol alarak, "siyaset" adına ne varsa onu dibe doğru çekme misyonuyla iş görmüştür DSP. Siyasi düzlemde yerleştiği konum bakımından, "normal şartlarda" DSP'yi siyasi denklemden çıkarsanız, yok saysanız hiçbir şey değişmez.

Fakat "normal şartlar" için geçerli olan bu durum, "mevcut şartlar" içinde fantazi olmaktan başka birşey ifade etmez.

"Mevcut şartlar"ın iki kurucu ögesi var: Birincisi, militerleşmesinin sürekli bir şekilde etkisini artırmasına bağlı olarak siyasetin alanının "yapısal" olarak iyice daraltılmış olması, ikincisi ise, siyaset sınıfının mensuplarının dünya kavrayışlarındaki eksikliklerinden kaynaklanan siyasi model kurmaktaki ve siyaseti toplumun dinamiklerini tam olarak "kavrayan" bir tutunum/dayanak noktası yapmaktaki "genetik bozuklukları".

DSP, bu iki ögenin üst üste bindiği bir noktada, daha doğrusu bu iki ögenin bilek güreşi sırasında aradan sıyrılmıştır. DSP'nin siyasetle toplum arasındaki bağın kesildiği ve siyaset adına ortaya koyulan hareketliliklerin devlet yönetiminin tamamen dışına düştüğü bir aşamada beliren "siyasetsizleşmenin" taşıyıcısı olarak ortaya çıkması, bu nedenlerle, çok güçlü bir temele yaslanıyor aslında.

"Politik kamera"yı geniş açıya aldığımızda, tabloyu Avrupa Birliği'ne üyelik süreci gibi derin anlam ve siyaset sancılarının kuşattığını, hatta kurguladığını da tesbit edebiliriz kolayca. Bu şartlar altında "milli"lik adına "içe kapanmacılığı" piyasalaştıran, denenmemiş DSP siyasetinin kendi siyasi değer üretiminin etkisinden dolayı değil, karşısındaki siyasi değer üretimlerinin işlevsizliğinden ne büyük bir güç aldığı da görülür. Böylece DSP'nin "siyasetsizleşme" zeminininde hangi sebeplerle seçmen ilgisini merkezileştirebildiği açıklığa kavuşur.

Bugün gelinen noktada, Ecevit, hükümetin alternatifsiz olduğunu dillendiriyor. Buna karşılık muhalefet son derece haklı olarak "ancak diktatörlerin alternatifsiz olduğunu" söylüyor. Dolayısıyla DSP'nin temsil ettiği siyasi misyonun siyasal meşruiyetini kaybetmiş olduğu muhalefet tarafından bütün açıklığıyla tesbit edilmiş oluyor. Yanı sıra, ekonomik kriz yüzünden DSP'nin arkasındaki halk desteği en azından "anketler alemi"nde tartışmalı hale gelmiştir. Ersümer'in istifasıyla beraber bir hükümeti istifa ettirecek bütün sebepler ortaya çıkmışken, DSP, "hükümetin yapıştırıcısı" olmaya devam edebilmektedir ve bu sebeple yıpranmayı da göğüslemektedir.

Bütün bunlar normatif açıdan ne kadar kabul edilemez olsa da analitik açıdan hükmünü sürdürüyor. "Normal şartlar" altında ancak "hiçbir şey" olabilecek DSP'yi "mevcut şartlar" altında "birşey" yapan "düğüm" de burada zaten.

Bu da çok açık bir denkleme yaslanıyor... DSP'nin parti olarak rakibi ve alternatifi olmaması düşünülemez. Fakat DSP'nin üzerinde yükseldiği siyaset(sizleşme) zemininin nasıl aşılacağına dair ciddi bir alternatif ve bu alternatifin taşıyıcısı olabilecek bir "siyasi odak" olmadığı için, "normal şartlar"da ancak "hiçbir şey" olabilecek DSP, "mevcut şartlar"ın "birşey"i olmaya devam ediyor.

"Siyasetsiz siyaset"in taşıyıcılarının değil beslendiği zeminin alternatifi kurulamıyor. Ersümer'in istifasını getiren sürecin hiçbir noktasında siyaset kurumu yok, örneğin. Tamamen bürokrasinin hareketlenmesi ve dış dinamiklerin altını çizmesiyle Ersümer'in istifasını getiren süreç gerçekleşti. Avrupa Birliği'ne tam üyelik konusunda siyaset kurumundan gelen itirazlar da taraftarlıklar da romantik olmayı aşıp "siyasi model" karakterine bürünemiyor. Ekonomik kriz konusunda muhalefetin de Derviş eksenli olmayan bir söylemi yok. Ayrıca siyasetsizleşme zeminini aşmak için hareketlenmek, yani toplumla siyasetin bağını yeniden kurmak bir yana, siyasetsizleşme zemini içinde "sabitlenerek" hükümeti boşa düşürmeyi ve iktidara gelmeyi kollayan bir muhalefet şeması var.

Dolayısıyla DSP'yi birinci parti olarak vareden zeminin alternatifi üzerinde durmuyor muhalefet, aynı zemin üzerinde hükümet olma fırsatı elde etmek için "köşe kapmaca" oynuyor. Böylece, DSP'yi Türk siyasetinin birinci partisi yapan zemin, DSP'nin becerikliliğinden değil, muhalefetin toplumla siyaset arasındaki bağı yeniden kurmaktaki yeteneksizliğinden ileri geliyor...

Bütün bunlar ise ayrıksı bir durum çıkarıyor ortaya: DSP Türk siyasi hayatının en "sıkıcı" partisi olmasına rağmen, aynı zamanda en "ilginç" partisi olmayı da sürdürüyor. Ve kimsenin kuşkusu olmasın, solun geleceğini belirleyecek düğüm noktaları da DSP'nin ister aynı kalmasına, isterse değişmesine bağlı olsun, kesinlikle "DSP merkezli" atılacak...


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED