![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Ankara yeni siyasi aklını arıyor!Nasrettin Hoca, eşeğine diyet yaptırmış, malûm. Yemini her gün biraz kısmış, bakalım ne kadar az yemle yaşayabilecek? Eşek nefes alıp veriyorsa, yaşadığına hükmetmiş ve bir tutam daha azaltmış yemi... Bir gün eşek yolda yıkılmış ve bir daha da kalkamamış. Nasrettin Hoca hayıfla seslenmiş: -Ah benim güzel eşeğim, az kalsın alışıyordu açlığa... Şu sıralar Türk ekonomisinin geçirdiği operasyon için ekonomistler "Ameliyat başarılı oldu ama hasta sizlere ömür" özdeyişini kullanıyor. IMF ve Dünya Bankası yetkilileri gelip gidiyor, "iyi gidiyorsunuz" diyorlar. Ankara'nın bürokratları programa dair hep umut verici şeyler söylüyorlar. Onlara kalırsa, benzimizin sararması, nabız atışlarımızın - kalp ritmimizin bozulması, mide spazmları, yüzümüzde sivilceler çıkmaya başlaması hep beklenen şeyler... Sonunda iyi olacak! Acaba iyi olacak mı? Tam bu günlerde, Financial Times gazetesinde, Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Ajay Chibber ve Dünya Bankası Avrupa ve Asya Bölümü'nden sorumlu başkan yardımcısı Johannes Linn "Türkiye yolsuzluklar ülkesi, çürümüş bir ülke..." diye yazı yazıyor. Chibber ve Linn'e "bunu nasıl yaparsınız, Türkiye'nin dış borçlanma riskini nasıl artırırsınız?" diye öfkelenmeye kalkışırken, Davos'ta bir rapor patlıyor. Price Waterhouse Coopers isimli kuruluşun hazırladığı rapor, Türkiye'yi "yolsuzlukta dünya dördüncüsü ülke" olarak ilân ediyor. Dünya böyle okuyor Türkiye'yi... Ve hiç kimse yatırımı düşünmüyor Türkiye'de... Türkiye'de yatırımı düşünen yok. Çünkü mevcut yatırım sahipleri can çekişiyor. Ürettiğini iç piyasada para olmadığı, dış piyasada da, uygulanan para programı sebebiyle ihracat şartları yokedildiği için mal satamayan bir ekonomi... Günlük kapısını açmak zorunda olan, ama ürettiğini stoğa ayıran bir reel ekonomi... Ardından birbirini sürükleyen iflaslar... Konya'da işadamları ile görüştüm. Hiç kimseye "durumunuz nasıl?" diye soramıyorsunuz. Bu, sanki cevabı bilinen fuzuli bir soruyu sormak kadar anlamsız bakışlarla cevaplanıyor. Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan feryad ediyor: "Üretimi durmuş, yatırımı durmuş, fabrikaları kapanmış, işçisi sokağa dökülmüş, esnafı kepenk kapatmış, tüccarı iflâs etmiş bir ülkede enflasyon sıfır olsa ne olur?" Devam ediyor: "Eğer bu gidiş böyle devam ederse organize sanayi bölgeleri, sanayi siteleri amele pazarına dönecek." ATO Başkanı Sinan Aygün, İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, İSO Başkanı Hüsamettin Kavi, Denizli, Kahramanmaraş, Van sanayi ticaret odası temsilcileri, "bir dokun bin ah işit..." üslûbunda bir yangın ihbarcısı gibi konuşuyorlar. Geleceğe yönelik, bahara, yaza, yılın ikinci yarısına yönelik tahminlerin içinden ne yazık ki umut çıkmıyor. "Asıl kriz yazın olacak" diyor Prof. Dr. Akın İlkin. Neden? Çünkü "Finansal piyasalardaki deprem, reel ekonomiyi mahvetti. İflaslarda çok artış olacak." MÜSİAD, TÜSİAD, hükümetin ne enflasyon, ne büyüme hedeflerini gerçekçi bulmuyor. İşsizlik kasıp kavuruyor. Bir iş sahibi olan, işinden atılmamayı en büyük başarı olarak telakki ediyor. Ücretlere zam, zaten boğulmakta olan işverenin lütfu gibi görülüyor. Esnaf, kazanmadığının vergisini ödemek için boğuşuyor. Hükümet, programın başarısı için reel ekonominin tüyünü yolmak değil, derisini yüzüyor. Ekonominin Ankara'dan görünüşü ile, fabrikalardan, evlerden, işyerlerinden, tezgâhlardan görünüşü arasında uçurum ölçüsünde fark var. Doğrusu Ankara'da kim neyi görüyor sorusu da önemli. Ekonomi bürokrasisi neyi görüyor, siyasetçiler neyi görüyor? Programın asıl patronu olan IMF ve Dünya Bankası neyi görüyor? Belki de asıl soru, Ankara'daki siyasi akıl, gerçekten bu operasyonun başını sonunu kavrama gibi bir kıvraklığa sahip mi? Yoksa "uydum kalabalığa" türünden bir yaklaşımla, "IMF diyorsa bir sebebi olmalı, hem gerekli parayı da onlar bulacak" gibi bir teslimiyet mi söz konusu? Ankara'nın siyasi aklında, yani hükümet kadrolarında derin bir savrukluk gözleniyor. Bu işin sahibi Ecevit mi? Ecevit bu sahipliği yürütecek kudrette mi? Hangi akılda bir operasyon ahengi mevcut? "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir"i mi oynuyoruz, yoksa, kendini, bu ülkenin en garip ocağında kaynayan - ya da kaynayamayan kazandan sorumlu hisseden bir orkestra şefi var mı? Ben, bundan emin olmadığım için soruyorum bu soruyu... Şu an sadece tencerelerinde et yerine dert kaynatmaya alışmış olanlar değil, ürettikleri iş imkânlarıyla onlara ümit verecek olanlar da ümit arayışındalar. Duvara toslamak ya da dibe vurmak deyimleri vardı bir ara ekonomi değerlendirmelerinde... Bunlar bile hafif kalıyor şimdiki geleceğe yönelik tahminlerde... Türkiye yeni bir siyasî akıl arıyor. Yani bir başbakan arıyor!
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|