![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Ne Ecevit yargıya karıştı, ne de yargı yetkisini aştıBaşbakan'ın "idari olarak" kendisine bağlı olan iki milyon memurdan birisi olan DGM savcısı ile girdiği polemik; Türkiye'de önemli konuların rahatlıkla taraf olunarak savunulması imkanının bütünüyle ortadan kalktığının son değilse bile, sondan bir önceki işareti olmalıdır. Bu olayda; ne yargı bağımsızlığı adına da ne de siyasal iktidarın demokrasiden kaynaklanan hakları adına taraf olabilmek mümkün değildir. Çünkü, iki taraf da böyle bir desteği hak edecek tutum ve davranışlardan epeyidir uzak düşmüşlerdir. Birisi sınırlarını zaten sık sık aşarak; diğeri de sınırlarının iyice gerisine çekilerek eşit değerde yanlışın içine düşmüştür. Bu ilk zaaf değil
Jandarma'nın emir ve komutasında, "temizeller" kahramanlığına soyunan "Devlet Güvenlik" savcısının, sonunda bir adım daha atıp kendisini devletin yerine koyması ve AB'den, IMF'den bilgi istemesi hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü, devlet yönetiminde siyasal iktidarın otorite payının giderek azaldığı, asker-sivil bürokrasinin, özellikle "yargı bürokratları"nın Başbakan'a ve dolayısıyla koalisyon hükümetine daha baştan "topal ördek" muamelesi yaptıkları bellidir. Bu muamelenin bir örneği bizzat, Beyaz Enerji Operasyonu'nun başında yaşanmış ve Başbakan bunu, "operasyonun neden Jandarma tarafından yapıldığı benim zihnimde de bir soru işaretidir" sözleriyle itiraf etmişti. Bugün kendisini, kendisine bağlı bir savcıyla karşı karşıya getiren olayların başında bu zaaf yatmaktadır. Ardından, "Bakan'ı çizin, düğmeye biz bastık" diyen yüksek rütbeli askerin bulunması için verdiği iki talimatın ciddiye alınmaması ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan tek satırlık "bütün aramalarımıza rağmen adı geçen yetkiliyi bulamadık"tan ibaret cevapla geçiştirilmesi zaafı gelmiştir. Hükümetin yumuşak karnı
Başka şeyler de var... Sadece yüksek rütbeliler değil, daha aşağıdakilerin bile "sınırlarını aştığı" da malum, bunu Başbakan da itiraf ediyor. Yani, hükümete karşı yetkisini aşan ilk bürokrat savcı değildir. Özetle, ülkede diğer bütün olup-bitenler bir kenara bırakılsa; sadece Beyaz Enerji'nin serencamından bile telafisi güç bir sivil otorite zaafı çıkmaktadır. Bütün bunlara tanık olduktan sonra, hükümeti bir de savcının by-pass etmesinden daha normal ne olabilir ki? Üstelik tam da bir yolsuzluk operasyonu üzerindeyken ve bu yolsuzluğun muhatabı hükümetin bir üyesiyken... Ülkede, son yılların en büyük yolsuzluk operasyonları sürüp gitmekte ama operasyonlar geliştikçe hükümetin ömrü de kısalmaktadır. Bu şartlar altında savcı Başbakan'ın açıklamasına rağmen tabii ki, "sonuna kadar gideceğim.." diyebilmektedir. Bu, hukukun ona verdiği yetkiden kaynaklanan tafra değil, hükümetin nereye kadar gidebileceğini kestirmekten kaynaklanan bir rahatlıktır. Çünkü bu ülkede hakimler, savcılar, hukuk adamları hükümetlere, birtakım güç odaklarına rağmen hukuku uygulamak için kariyerlerini feda etmeyi göze alabilmiş olsalar, 28 Şubat'lar yaşanmaz, brifingler verilmez, partiler kapatılmaz ve yasaklar olmazdı. Dolayısıyla, bir savcının iktidar -ama sivil iktidar- boşluğuna yönelik stratejik atışlarını hukukun üstünlüğünün bir kazanımı olarak yorumlamak mümkün değildir. Ne Ecevit yargıya müdahale etmiş ve ne de yargı yetkisini aşmıştır. Ecevit, otoritesini zaafa uğratan asıl odağa müdahale edemediği için yargıya diklenmiş; yargı da otoritesinin asıl kaynağı hükümet olmadığı için haddini aşmakta beis görmemiştir.
mkaraalioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|