YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

"Zor"da kalanlar...

Bazı durumlar vardır ki, "tarafsızlık" görüntüsü, çatışan taraflara "eşit uzaklıkta" durmak, "haksızlık"la aynı safta yer almak anlamına gelir. Öyle kerameti kendinden menkul "hakem" tavırları ve "bilge" edalar, durumu kurtarmaz. MGK toplantısında patlak veren "Cumhurbaşkanı-Başbakan krizi" böyle bir durum. "Haklı"nın ve "doğru"nun yanında yer almayan; istese de istemese de; hangi sözcüklerle "oportünist mevzilenmesi"ni gizlemeye yeltense de, farketmez. "Ters" tarafta duruyordur. "Hukuka aykırı" tarafta, "etik" açıdan "yanlış" tarafta ve "yolsuzluklar" safında.

Kimisi, gazetesinin santraline gelen telefonlara bakarak, "Cumhurbaşkanı haklı olmasa bile kamuoyunun ondan yana" olduğunu belirtmiş ve "böyle anlarda gazeteciler için iş hem çok kolaydır, hem de çok zor" diye ilave ederek, kendisinin "zor olanı seçtiğini" yani "halkın eğilimlerine karşı tavır takınacağını" ilan etmiş.

Aslında bu "zorluğa" her zaman katlanıyor o. Kaldı ki, gazeteciler için kat'iyen "zor" bir durum söz konusu değil. Gazeteci olmayan iş takipçileri, hükümetle her türlü karmanyola ilişkileri içinde düşüp kalkanlar, Cumhurbaşkanı'nın deyimiyle "dizlerine kadar pisliğe batmış" ve "çamur üzerinde olanlar" için bir "zorluk" gerçekten söz konusudur. Geçen hafta Zekeriya Temizel'in kapısında kim Etibank/Sabah yöneticileri için "şefaat"ta bulunmak için kapı önlerinde beklemişse; kim, zamanının büyük çoğunluğunu Hüsamettin Özkan'ın makam arabasında veya makam odasında geçiriyorsa, onlar için "zor" bir durum, haliyle söz konusudur.

Kamu bankaları hangi bakanlara bağlıysa, kamu bankaları bugüne dek özel bankalara o bakanların talimatıyla hangi yollardan ama mutlaka "faul" sayılan yöntemlerle para aktarmışlarsa, o bakanlar, elbette ki Cumhurbaşkanı'nın Devlet Denetleme Kurulu'nu faaliyete geçirmesinden rahatsız olacaklardır ve "zor" duruma düşeceklerdir.

Bülent Ecevit, denetlenmekten ödü patlayan ve kamu bankaları yoluyla "pisliğe bulaştıkları" şaibesi altında bulunan bakanlardan oluşan bir hükümetin tepesinde oturmaktadır. "Zor" durumdadır. Cumhurbaşkanı'nın attığı adımlardan paniğe kapılması ve zaten uzun bir zamandır iyi sinyaller vermeyen "ruh sağlığı"nın Devlet Denetleme Kurulu'nun ciddi biçimde çalışmaya başlamasından ötürü daha da şirazesinden çıkması anlaşılır bir haldir.

Aksi halde, "ruh dengesi" yerinde hangi Başbakan, akıl almaz bir sorumsuzlukla ve bugüne kadar "devlet geleneğinde görülmemiş bir şekilde" MGK toplantısını terkeder ve bir "devlet krizi"nin patlak verdiğini ilan ederek, 5 milyar doların kaçmasına neden olur? Başka hiçbir neden olmasa bile, tek başına bu olay, bir hükümetin sonu için yeter de artar bile. (5 milyar dolara kafayı takanlar, DDK'nın 20,7 milyar dolar batıran kamu bankalarını inceleyeceğini gözönüne alıversinler...)

Hem artık şu "Ecevit'in dürüstlüğü" masalını da bir kenara bırakalım. 1977 yılında muhalefetteyken iktidar partisinden 11 milletvekiline bakanlık vaadi ile parlamento aritmetiğini değiştirterek hükümet kuran Ecevit değil midir? Yani, yakın tarihimizin en çarpıcı "siyasi ahlaksızlığı"nın örneği, transfer pazarlıklarının yapıldığı yerin adıyla "Güneş Motel hükümeti" diye anılan bu olay olmamış mıdır? Ecevit'in 11'lerinden 2'si Yüce Divan tarafından yolsuzluktan yargılanıp, cumhuriyet tarihinde ilk örnek olarak ağır hapis cezalarına çarptırılmamışlar mıydı? Bülent Ecevit, cumhuriyet tarihinin "yolsuzluk gensorusu"yla düşürülen tek hükümetinin, Mesut Yılmaz hükümetinin Başbakan Yardımcısı değil miydi? Şimdiki hükümeti "yolsuzluklar" nedeniyle sarsılmıyor mu? "Devlet krizi"nin temelinde "yolsuzluklar" yok mu?

Ayrıca, "Ecevit'in dürüstlüğü"nden, heryerde "kendisi yemez, yedirir" diye alaycı biçimde söz edilmiyor mu?

MGK toplantısının kamuoyunun bilinçaltına yerleşen en önemli yanı, "Ahmet Necdet Sezer-Bülent Ecevit krizi" değil, bu hükümetin üzerine "yolsuzluklar çamuruna bulanmış hükümet" izleniminin yapışmasıdır. Ecevit hükümetinin, "etik" ya da "moral meşruiyeti" artık lime lime hale gelmiştir ve sırf bu nedenden ötürü iflah etmez. Çünkü, Cumhurbaşkanı, açıklamasında "yolsuzlukların üzerine kararlı biçimde gideceğini" ilan etmiştir. Devlet Denetleme Kurulu çalışmaya başlamıştır ve bakın ne pislikler ortaya dökülecek, ne "terbiye yoksunu" bakanlar yakında ortalığa saçılacak.

Hükümetin tek kozu, Cumhurbaşkanı'na karşı, elinde tuttuğu medya yoluyla girişeceği "yıpratma savaşı" ve Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini elinden almak için anayasa değişikliklerini zorlamak. Bunun için üçte iki gerekiyor. Bu amaçla, muhalefet partilerine "baştan çıkarıcı ahlaksız teklifler" götürmekten başka çaresi yok. Bazıları, "baştan çıksa" bile, Cumhurbaşkanı'nın anayasa değişikliklerini referanduma götürme yetkisi var.

Yani?

Yani, hükümet bu "savaşı" kazanamaz.

Bir küçük uyarı da, Cumhurbaşkanı ile askeri aynı safta gördükleri için, ne yapacağını bilemeyenlere: Peki, asker, "yolsuzluklar"ın üstünü kapatmaya kalksa ve dolayısıyla bu hükümetten yana çıksa daha mı mutlu olurdunuz? "Demokrasi mücadelesi" daha mı anlamlı olurdu?


21 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Cengiz Çandar

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...