YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Hassas nokta

Gözden kaçırmayalım: 'Devlet krizi' denen şey Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Devlet Denetleme Kurulu'nu (DDK) devreye sokması üzerine başladı. "Denetlemenin denetlemesi mi olur?" diye soruyor Başbakan Bülent Ecevit; "Benim dönemimde hiçbir denetleme yapılmadı" diye övünüyor eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Buna karşılık, DDK, kamu bankalarında göreve başladı bile. Silâhlı kuvvetler ve yargı organları dışındaki bütün kamu kurum ve kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflar, kamu iştiraki olan şirketler, anayasanın 108. maddesi uyarınca, DDK'nın inceleme, araştırma ve denetlemesine açık çünkü.

Genel ve katma bütçeli kurumların denetlenmesi için 'Sayıştay' var (anayasa, m. 160). Bütün devlet kurumlarının gelir-gider hesaplarını inceleyip ibra etme makamlarından biri de TBMM. Ayrıca, her bakanlığın ve devlet kurumunun kendi müfettişleri de bulunuyor. Bir yabancı uzmanın gözlemiyle, "Müfettişin bol, teftişin lâçka" olduğu bir ülke Türkiye. 'Yolsuzluk' iddialarının bu denli ayyuka çıkmasının bir sebebi de bu: Türkiye'de denetleme mekanizması iyi çalışmıyor...

Bunun en çarpıcı örneği kamu bankaları... İçleri boşaltıldığı için el konulan bankalar gerçeği, kamu bankalarının da farksız durumda olduklarını gündeme getirdi. Bir hesaba göre, el konulan bankalarda batan kaynakların en az bir misli (20 milyar dolar) batığı var kamu bankalarının. Bu gerçek ortaya çıktığında yeni bir kavramla tanıştık: 'Görev zararı'... Bu mantığa göre, kamu bankaları para batırmıyor, sadece üstlendikleri görevler yüzünden zarar ediyorlar... Oysa, batırmak üzere banka sahibi olmak isteyen güç sahiplerine kaynak sağlamaktan 'back-to-back' kredi açmaya kadar bir çok 'kirli ilişki' iddiası var politikacıların güdümündeki kamu bankaları hakkında ve bunların hiçbiri 'görev zararı' tanımına uymuyor.

Kamu bankalarının kendi iç denetimleri, ilgili bakanlıkların teftiş mekanizmaları, hatta TBMM'nin denetim işlevi, istenen mükemmellikte çalışmıyor. Denetim, bizde, ne yazık ki, politikanın emrinde. Bakanların bakanlık müfettişlerinin çalışmalarını engelleme, hazırladıkları raporları rafa kaldırma yetkisi var ve bu yetki çok sık kullanılıyor. Şimdilerde 'beyaz enerji' operasyonuna muhatap olan bakanlıkta, gerçekleri yansıtan raporların aylarca sumen altı edildiği biliniyor. TBMM'nin ibra etmediği hesaplar da, dokunulmazlık zırhına sahip politikacılar yüzünden, ele alınmak için dönem sonunu bekliyor.

Batan banka uygulamalarındaki çelişki de politik himayeyi akla getiriyor. Egebank ile ilgili soruşturma, banka patronunun hassas bir koltuğu dolduran akrabası görevden ayrıldıktan sonra başlatılabildi. Egebank, Yurtbank, Sümerbank yöneticileri cezaevlerindeler, bu bankalarla kredi ilişkisine girmiş kişiler bile aylardır hapis yatıyorlar; buna karşılık, el konulan başka bankaların yöneticileriyle 'ödeme planı pazarlığı' sürdürüldüğü duyuluyor. Bazı batık banka sahipleri yurtdışında, bazı yöneticilerin adları ağza bile alınamıyor... Bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu (BDDK) gibi 'rasyonel' çalıştığı izlenimi veren bir kuruluş da, büyük ihtimalle, son zamanlarda politikacı frenine muhatap.

Böyle bir ortamda DDK'nın devreye girmesinin yararlı sonuçları olabilir. Kamu kurumları dışında denetleme yetkisi yok DDK'nın; ancak Başbakan Ecevit'in "Denetlemenin denetlemesi olur mu?" sorusuna sebep olan dolaylı denetim yapabiliyor. Zekeriya Temizel'in Cumhurbaşkanı Sezer tarafından DDK'nın görevlendirilmesinden rahatsızlık duyacağını sanmıyoruz; politikacı ayağını frenden çekmek zorunda kalacağından, bir süredir yavaşladığı fark edilen işlemler yeniden hızlanacaktır.

Aslında kamu kurumları denetlenmiyor değil, denetleniyor; denetleme sonuçları rapora da bağlanıyor. Sayıştay'da, başbakanlık ve bakanlıkların teftiş kurumlarında gerçeklerin bütün çıplaklığıyla sergilendiği yüzlerce rapor raflarda ilgi bekliyor. DDK, kendisi teftiş yapmak yerine, Sayıştay ile bakanlık müfettişlerinin yıllar boyu hazırladıkları raporları gözden geçirip cumhurbaşkanını bilgilendirse, sadece bu bile, 'temiz toplum' özlemine cevap verecek bir hareketlilik getirecektir.

Gerçekler bu olduğu halde, 'dürüst' bilinen başbakanın, "Siz yolsuzlukların üzerine yeterince gitmiyorsunuz diye DDK'yı görevlendirdim" diyen cumhurbaşkanının sözlerini 'terbiye dışı' sayması, Ecevit'in kimselerin ellemesini istemediği hassas bir noktaya Sezer'in dokunduğunu gösteriyor.

'Devlet krizi' şimdi patlak vermeseydi, 'temiz toplum' özlemi ağır bastığında, yarın mutlaka çıkacaktı; bunu unutmayalım...


21 ŞUBAT 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...