|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kemal Derviş fırtınası esmeye devam ediyor. YTP yerine CHP'yi tercih ettiğini açıklaması, “sosyal demokrat” kimliğini bir kez daha vurgulaması, solda ittifak arayışını sürdüreceğini tekrarlamasıyla, Derviş iki gündür seçim öncesi tahmini dengeleri tahmini bir şekilde etkiliyor. Tahmini bir şekilde etkiliyor zira, Derviş'in tayin edici faktör olduğuna dair fikir yürütüp, analiz yapanlar sandık başına gidecekler değil. Arzu ettiklerini varolan gerçekmiş gibi sunmaya müptela toplum mühendisleri… Ülkenin siyasi, ekonomik merkezinde yer alan kimisi sistemci kimisi majestelerinin muhalefetinden olan garip kanaat önderleri… Açık söylemek gerekirse, Derviş'in neden bir fırtına olduğunu kavramakta, toplumsal siyaset açısından ne anlam ifade ettiğini anlamakta zorlananlardanım. Şunu elbette anlıyorum: Derviş tıkanmış Türk siyasetinin, yarına yönelik korkular üreten bir siyasi arenanın elindeki son baruttur. Zayıf olup olmamasının ötesinde bu barutun anlamı yegane olmasıdır. Böyle olunca Derviş'in alacağı tavırların mevcut dengeleri, analizlerde çokça, ancak seçmen açısından bir ölçüde etkilemesi doğaldır. Ancak bir ölçüde kelimesinin altını çizmek gerek. Bir ölçüde demek, “sınırlı bir ivmeyle ve belirli koşullar” altında, demektir. Bugün siyasette bu koşular ise tıkanmış bir siyasal sistemin, çıkışı bu tıkanıklar içinden, aslında bu tıkanıkları yaratan araçlarla aşmaya çalışması demektir. Nitekim Derviş, kendi kimliği, kişiliği ve birikiminden bağımsız olarak, bu dengelerin, bu tıkanıkların bir ürünüdür. Bu, üç anlamda da böyledir: 1. Derviş; Türk siyasetinin ideolojik, sosyolojik, politik her blokajda, acizlikle el attığı tek adam, tekil birey arayışının sembolü haline gelmiştir. OYSA işletmeden çok işletmecinin kimliğiyle ilgilenen bu zihniyet Türkiye'de siyasi köhneliğin en önemli nedenlerindendir. 2. Derviş; sözün toplumdaki çatışma eksenlerini yeniden tanımlayan, hatta üreten bir güç olduğu sanısının taşıyıcısı olmuştur. Onun duruşuna kilitlenilerek eylemin ve varolanın bir kenara itilmesi, yarım ağız fısıldadığı sözlerden Türkiye'de siyasi eksenlerin yeniden oluşacağı, sağ ve sol kutuplarının yeniden kurulacağı beklentisi bu durumun tipik örneğidir. Bu beklentinin temelde toplum, insan ve siyaset tasavvurundan azade olduğu açıktır. 3. Derviş, istese de istemese de, içinde olsa da olmasa da, siyasi merkezi dışarıdan ve yukarıdan ihya etmeye çalışan bir mühendislik projesinin zihni parçası haline gelmiştir. Ona yönelik bazı beklentilere yanıt vermemesi, örneğin zamanında istifa etmemesi, zamanında YTP'ye katılmaması onu bu müşkül konumdan kurtarmaz. Tersine ileri sürdüğü, gerçeklerden kopuk gerekçeler bu konumu koyulaştırır. Kimileri köşelerinden, evlerinden, kulislerden sağı ya da solu, CHP'yi veya bir diğer partiyi öne sürmeye çalışırken, kimileri AKP'nin, İslami taleplerin, Kürt meselesinin merkezdeki politikacıların zaafından kaynakladığını söylerken, kısacası sözde siyasete dayanan ama toplumsalı tümüyle devre dışı bırakan bir siyaseti yüceltirken, Türkiye başka yere koşuyor… Türkiye toplumsal kesimlerin beklentilerini dile getirecekleri, bir dönemin tepkilerinin ortaya çıkacağı, siyasal sistemin devletçilik, otoriterlik, seçim sistemi, baraj meselesi gibi aksaklarının yüzüne vurulacağı bir seçime doğru ilerliyor… Çıplak gerçek budur… Kimse unutmasın uzlaşma kuliste değil, sokakta olur… Siyaseti kişiler değil toplumsal beklentilere denk düşen siyasi hareketler belirler…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |