T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kim ve neden ?

Eski Başsavcı Vural Savaş'ın bir sözünü hatırlayalım: “Eğer Refah Partisi'nin oyu yüzde 5'lerde olsaydı, onun için kapatma davası açmamız gerekmezdi. Ama oy oranı yüzde 22'ye çıkınca açık ve yakın tehlike kriteri devreye girdi ve dava açtık.” Bunun tercümesi şu: RP iktidar alternatifi olunca onu tehlike olarak görmeye başladık.

Gelelim bugüne:

SP ile AKP arasında bir söylem ve çizgi kıyaslaması yapalım. Hiç şüphe yok, SP'nin söylemi ve çizgisi AKP'ye göre çok daha keskin. Hatta SP'nin, seçim sath-ı mailinde Tayyip Erdoğan'ın “değişme-gelişme” söylemine karşı bir söylem ürettiği bile söylenebilir. İki parti arasında “başörtüsünün kaçıncı öncelik taşıdığı”na ilişkin demeçlerde süren farklılık da bir anlamda keskinlik, kararlılık ekseninde oluşuyor ki burada da SP, AKP'ye seçmen hassasiyeti nezdinde fark atmayı amaçlıyor.

Peki durum ve görüntü bu olmasına rağmen hedefte kim var? Kuşkular kimin üzerinde odaklaşıyor? Sıkıştırma kime yönelik? Tehlike addedilen kim?

AKP ve Tayyip Erdoğan değil mi?

Ekonomide liberal, sosyal hüviyette muhafazakar (yani İslamcı değil, İslam'ı siyasal söyleminin parçası olarak görmeyen), AB ile bütünleşmeden yana, laikliği kendi yorumu içinde özümsediğini vurgulayan, sistemin kutsalları ile problemi olmayan, başörtülü aday gösterme gibi gerilim doğurması mümkün girişimlerden kaçınan, yer yer içinden geldiği toplum tabanının duyarlılıkları ile çelişmek, en azından gerisinde kalmak ve gene içinden geldiği siyasi kadroların “kimliklerini kaybettiler” suçlamasına maruz kalmak pahasına sistemin genel yapısı ile uyum sağlamaya çalışan AKP ve Tayyip Erdoğan değil mi?

SP diye bir tehlikeden bahseden var mı? SP çizgisine yönelik bir eleştiri görüyor musunuz? (SP için böyle bir tehdit söyleminin gelişmesini istemeyeceğimi herkesin bildiğini sanıyorum, niyetim, “tehdit” söyleminin hangi gayeye matuf olarak geliştiğini ortaya koymak.)

Yok, böyle bir şey yok. Varsa yoksa 4 Kasım'da AKP iktidarının Türkiye'yi nereye götüreceği sorusu etrafında korku hatta kabus senaryoları...

Neden böyle?

İşte Türkiye'nin siyasi sancısı ve ahlak problemi bu sorunun cevabında odaklaşıyor.

Sebep açık: Çünkü SP iktidar alternatifi olarak görünmüyor, buna karşılık AKP iktidar alternatifi... Hem de en güçlü, dünkü RP'den bile güçlü.

Ve çünkü bu tarz “tehdit senaryoları” üretip medyada pazarlayan odakların (bugün bu odakların 28 Şubat günlerinden farklı olarak daha çok sivil alanda yoğunlaştığını, sivil alandaki yoğunlaşmanın askeri alanda da korku ve kabus üretmeye çalıştığını düşünüyorum.) asıl meselesi, en büyük rant alanı olarak gördükleri, bugüne kadar gövdesine yapışıp kanını emdikleri, semirdikleri devlet yönetimini kendi kontrollerinden çıkartacak irade yansımasının AKP'de toplanıyor olması... İktidara AKP mi gelecek ve AKP'yi kullanma imkanları yok mu., öyleyse en büyük tehdit o... Ben eminim, AKP muhafazakar da olmasaydı, diyelim sosyal demokrat olsaydı, ve ülkeyi sömürü alanına dönüştüren bu odaklara rant ümidi vermeseydi, onu da Türkiye için tehdit ilân etmekte gecikmezlerdi. Zaman zaman (mesela Irak konusunda Amerikan iradesine muhalefet ettiği zamanlarda) Ecevit'in bile gene bu çevreler tarafından siyasal paçavraya dönüştürülmesinin altında böyle değerlendirmeler vardır. (İçerden dışardan, IMF'den iş aleminden belli odaklarca CHP iktidarına bağlanan ümitlerin altında ne var sanıyorsunuz?)

AKP neden peşin peşin tehdit kapsamında değerlendiriliyor?

Bunun iki sebebi üzerinde durulabilir:

Bir, toplumsal menşe olarak, bu odakların sosyetesinden gelmiyor. (Beyaz Türkler, mavi kan, çarıklılar ayrımı bu çerçevede yapılıyor)

İki, muhafazakar kimlik, (içinde yaşanan sistemin herkeste biraz yara açtığı rezervinden hareketle), soyguna vurguna imkan vermeyen diyemesem bile, daha az imkan veren bir nitelik taşıyor. İster Allah korkusu ile deyin, ister öte dünya hassasiyeti ile, yetim hakkı, muhafazakar kimlikli bir insanı iki kere titretiyor denebilir.

Buradan şuna da varılabilir: Şayet AKP, bu odaklara bir biçimde geleceğe dönük rant vadinde bulunabilse, onları kendi iktidarının rant dağıtımı açısından risk oluşturmayacağına inandırabilse, en azından bir kesimin tehdit değerlendirmelerinde esnemeler olacağı tahmin edilebilir.

Buradan şuna da gelmek gerekiyor: Gerek dün RP'yi vuran, gerekse bugün AKP'yi vurmak üzere devreye sokulan gündem maddeleri, gerçek değerleri bulunan hususlar değildir. Bunlar, zinde ve derin çevreleri devreye sokabilmek için rant kesimlerinin gündem maddesi haline getirdiği hususlardır. Evet, görmezden gelmek mümkün değil, bunlar sistem açısından duyarlı konulardır, ama bugüne kadarki duyarlılıkla sağlıklı çözüm üretilemeyen, aksine, hem o alanlardaki sorunları daha da derinleştiren, hem de buna karşılık oluşturulan iktidarlar eliyle rant kesimlerine devleti hortumlama alanı açan konulardır.

Samimiyet testini yapmak için ise, yazının başında işaret ettiğim hususu iyi değerlendirmek kafidir. Yani SP ile AKP'nin çizgilerine mukabil, bu iki partiye yönelik davranış farkının altındaki hesapları değerlendirerek...

Benim burada söyleyeceğim son söz şudur:

Sisteme ilişkin samimi hassasiyetleri bulunan kimi çevreler, 28 Şubat sürecinin varıp hortumlamayla bütünleşmesi tecrübesinden de yola çıkarak, sistemi korumak adına başka hesapları kamufle etmeyi amaçlayanlar tarafından hiç olmazsa bu defa kendilerini istismar ettirecek bir tavır içine girmemelidir. Her şeyin istismarı kötü ve Türkiye'de her şeyin istismar edilebileceği derin ahlaki zaaflar taşıyan bir siyasal zemin var. Kimse kendisine emanet edilen gücü istismar ettirmemeli... Hele de, varlığını millet varlığına borçlu olanlar...


17 Ağustos 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED