T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M

Kıyamet mi kopuyor?

Korkunç bir gürültü ve sarsıntıyla uyanan insanlar ne olduğunu anlayamadı, kimi “savaş çıktı, bombalanıyoruz”, kimi de “kıyamet kopuyor” diye düşündü.

Tarih 17 Ağustos 1999, saat 03.02... O gece, 11 ilde yaşayan milyonlarca kişi, korkunç bir gürültüyle uyandı. Ne olduğunu anlayamadılar. Önce savaş çıktığını ve bombaların atıldığını ya da dünyanın sonunun geldiğini düşündüler. Çok uzun süren o 45 saniyede daha neler düşünülmedi ki... Kiminin tüm yaşamı film şeridi gibi gözünün önünden geçti, kimi yakınlarını, sevdiklerini hayalinde canlandırarak onlara veda etti, kimi de çöktüğü yerde ellerini açıp kendisi ve tüm insanlık için tanrıya yakardı. Tüm bunların kabus olduğunu düşünüp uyanmaya çalışanlar da oldu.

Boğucu sıcaklığın hüküm sürdüğü o gece, gerçekte bilinmeyen ama herkesin bir şekilde tahayyül ettiği kıyamet gününü andırıyordu. Onbinlerce kişi enkaz altında kalmış, sulara gömülmüş, evlerinden çıkmayı başarabilenler ise yakınlarına, komşularına yardım edememenin çaresizliği içindeydi.

Deprem anında gün ışığını andıran aydınlık gitmiş, kapkara bir gece yaşanmaya başlamıştı. Çöken binalardan çıkan toz bulutları, yanan evlerden yükselen alev ve dumanlar arasında bilinçsizce koşturanlar, güçlerinin çok üzerinde olan betonları elleriyle kaldırıp, enkaz altındakilere ulaşmaya çalışıyordu.

Felaketin boyutu, günün ağarmasıyla ortaya çıkmış, ancak haberleşme sağlanamaması ve depremin çok geniş bölgeyi etkilemesi nedeniyle beklenen yardım bir türlü gelmiyordu.

Herkes gibi şok içersinde olan yerel yöneticiler, zarar görmeyen iş makinaları ve yara almadan kurtulan personeli yönlendirmeye çalışıyor ama felaketin büyüklüğü karşısında bu yetersiz kalıyordu.

Çaresizlik içinde olanlar az sayıdaki iş makinasını kendi yakının evine götürebilmek için çırpınıyor, bu nedenle kimi zaman halk arasında, kimi zaman da öfkeli insanlarla sokaklarda kurulan kriz masasındaki yetkililer arasında sert tartışmalar yaşanıyordu. Ambulanslar, enkazlardan kapanan yollardan güçlükle geçerek yaralı taşıyor, sağlık personeli, hastane bahçelerinde bez parçalarının üzerine yatırılan yaralılara yetişemiyordu. Çıkarılan cesetler, sıcak havada muhafaza edilemediği için iş makinalarının kazdığı mezarlara toplu olarak gömülüyor, soğutucusu olan tüm mekanlar morg haline getiriliyordu. Nihayet, öğle saatlerinde yardımlar gelmeye başlamış, arama ve kurtarma çalışmaları daha bilinçli yapılmaya başlanmış, yaralılar hasarın az olduğu illerdeki hastanelere gönderilmeye başlanmıştı. Başka illerde yaşayanlar, felaketi öğrenir öğrenmez, araçlarına ekmek, su ve çeşitli gıda maddelerini koyarak bölgeye koşmuş, Türkiye unutulmayacak bir dayanışmanın içine girmişti.

Psikolojimiz bozuldu

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü`ne bağlı Ruhsal Danışma Merkezi'nce (RUDAM) 11 bin 685 kişiyle yaptığı anket çalışmasında, bölgede yaşayan her 15 kişiden birinin ciddi tedavi gerektirecek boyutta sorun yaşadığını ortaya koydu. İl Sağlık Müdürlüğü'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Sağlık Müdürü Osman Karaaslan, RUDAM'ın 6 Eylül 1999'da, deprem sonrası ortaya çıkan psikiyatrik sorunları araştırmak ve tedavi hizmetleri vermek amacıyla kurulduğunu söyledi. Projeyi yürüten ekipten psikiyatrist Uzm. Dr. Mustafa Güveli, yaptıkalrı ankete göre katılımcıların yüzde 7.6'sında travma sonrası stres bozukluğu tespit edildiğini kaydetti.

329 BİN KONUT HASAR GÖRDÜ

“Asrın felaketi” olarak adlandırılan depremin bilançosu, bu tanımlamaya uygun büyüklükte oldu. Kocaeli'nde 9 bin 477, Sakarya'da 3 bin 891, Yalova'da 2 bin 504, İstanbul'da 981, Bolu'da 270, Bursa'da 268, Eskişehir'de 86, Zonguldak'ta da 3 kişi yaşamını yitirdi, toplam 48 bin 901 kişi yaralandı. Yaralananlardan çok sayıda kişi sakat kalırken, depremden sonra yaralı olarak kurtarıldığı bilinen ama sonradan izine rastlanmayan onlarca kişi kayboldu. Binlerce konut ve işyerinin yıkıldığı bölgede, 329 bin 216'sı konut, 377 bin 879 binanın hasar gördüğü belirlendi.

TÜPRAŞ yangını zor atlatıldı

TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi'nde depremde yıkılan bir bacanın neden olduğu yangın, felaket içinde başka bir felaket oldu. Kısa sürede büyüyen ve yerel imkanlarla kontol altına alınamayan yangının depolarında amonyak bulunan bitişiğindeki İGSAŞ'a sıçrama olasılığı, depremin acısını yaşayan bölge insanında büyük panik yarattı. Tesislerin bulunduğu Körfez ilçesi ve İzmit'te binlerce kişinin daha güvenli yerlere kaçmasına neden olan yangın, uluslararası destekle havadan yapılan müdahalelerle 2 gün sonra kontrol altına alınabildi.

DEPREMİN ACISI YÜREKLERDE KALDI

Deprem artık sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın gündemindeydi. Türkiye'den ve yurt dışından bölgeye yardım yağmaya başladı. Kızılay ve Türk Sillahlı Kuvvetleri'nin oluşturduğu çadırkentlerin yanı sıra yurt içindeki ve yurt dışındaki gönüllü kuruluşların oluşturdukları çadırkentler, felaketin ilk günlerini evlerinden çıkarabildikleri battaniye ve kilimlerin üzerinde geçiren depremzedelerin yeni yuvası oldu. Kısa sürede oluşturulan 136 çadırkentte 450 bin kişi yaşamaya başladı. Prefabrik konutlar 2000 yılının ilk aylarından itibaren depremzedelere teslim edilmeye başlandı. Evleri yıkılan ya da orta hasarlı olan, ancak geçici iskan merkezlerine gitmeyen 112 bin kişiye ayda 100 milyon lira kira yardımı yapıldı. Felaketten sonraki 2 yılı geçici iskan merkezlerinde geçiren depremzedeler için yaptırılan kalıcı konutlar, 2001 yılının mayıs ayından itibaren teslim edilmeye başladı. Depremzedelerin yeniden normal yaşama dönmesini sağlamak amacıyla 68 bin 176 aileye onarım, 12 bin 772 kişiye işyeri yardımı yapılırken, 157 kişiye sakatlık, yaklaşık 13 bin kişiye de can kaybı yardımında bulunuldu.

Deprem sivil savunmayı güçlendirdi

Bolu'da yaşanan 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri Sivil Savunma Teşkilatını güçlendirdi. Bolu Sivil Savunma İl Müdürü İlhan Gülseven, yaşanan depremlerden sonra Bolu'da 460 kişiden oluşan servis, 120 kişiden oluşan birlik kurduklarını ve 680 kişiyi sivil savunma araç-gereçlerini kullanabilecek şekilde eğittiklerini söyledi. Gülseven “Herhangi bir afette 460 kişilik kadroyla hazırız” dedi.

Marmara depreminin merkez üssü Gölcük'te, deprem sonrası başlatılan alt ve üstyapı çalışmaları henüz tamamlanamadı. Alt ve üstyapısının tamamına yakın kısmı çöken Gölcük'te, 3 yıllık sürede yapılan çalışmalar sonucunda, yüzde 90'ı tahrip olan yolların onarımı halen sürüyor. Su şebekesinin güney kesimi yüzde 90 oranında tamamlanan ilçede, şebekenin kuzey kesimindeki çalışmalar devam ediyor. İzmit Körfezi'ni kuşatan kollektör inşaaatı ise ödenek yetersizliği yüzünden yarım kalan ilçede, kreş, sosyal tesis inşaatı ise devam ediyor.

Deprem yaraları hala sarılamadı

Marmara depreminin merkez üssü Gölcük'te, deprem sonrası başlatılan alt ve üstyapı çalışmaları henüz tamamlanamadı. Alt ve üstyapısının tamamına yakın kısmı çöken Gölcük'te, 3 yıllık sürede yapılan çalışmalar sonucunda, yüzde 90'ı tahrip olan yolların onarımı halen sürüyor. Su şebekesinin güney kesimi yüzde 90 oranında tamamlanan ilçede, şebekenin kuzey kesimindeki çalışmalar devam ediyor. İzmit Körfezi'ni kuşatan kollektör inşaaatı ise ödenek yetersizliği yüzünden yarım kalan ilçede, kreş, sosyal tesis inşaatı ise devam ediyor.



17 Ağustos 2002
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED