T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

G Ü N D E M
Yargıçlar 'hak' peşinde

Uzmanlar, yargının bağımsız olmamasını, yüksek yargı mensuplarının Adalet Bakanı ile bir müsteşarın içinde bulunduğu bir kurul tarafından seçilmesine bağlıyor.

Uyum yasalarının uygulamaya neden yansımadığı tartışılırken, yargıçların içinde bulunduğu sorunlar, Türkiye'de yargının içindeki sıkıntılarını gözler önüne seriyor. Adalet Bakanlığı'nın izni olmadan açıklama yapamayan yargıçların sorunlarını 30 yıl bu mesleği yaptıktan sonra emekli olan Yavuz Abbasoğlu ile görüştük. Abbasoğlu, yargının bağımsız olmadığını belirterek bunu yüksek yargı mensuplarının, Adalet Bakanı ve bir müsteşarın içinde bulunduğu bir kurul tarafından seçilmesine bağlıyor.

Yavuz Abbasoğlu, sadece yasaların çıkarılmasının yeterli olmayacağını, bu yasalara uygun altyapı çalışmalarının yaplması gerektiğini vurguluyor. Özellikle fikir ve düşünce özgürlüğü konularında yargıçların kişisel kararlar verebildiğini ifade eden Abbasoğlu, "Yargı bağımsız değildir. Yüksek yargı organları bile Adalet Bakanı, bir müsteşar ve 3 kurul üyesinden oluşan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından atanıyor. Yargıtay ve Danıştay üyeleri de aynı şekilde atanıyor. Bunlar seçimle görevlendirilmeliler. Bütün yargıçların katılacağı bir kurul tarafından yüksek yargı mensupları görevlendirilmeliler" diyor.

Bekçinin mahkemesi var, yargıcın yok

Abbasoğlu'nun dikkat çektiği bir başka konu da yargıçların herhangi bir idari yaptırım karşısında haklarını arayabilecekleri tarafsız bir kurumun olmaması. Bekçisinden çöpçüsüne toplumun tüm kesimlerinin idarenin herhangi bir yaptırımı karşısında başvurdukları idare, bölge idare, Danıştay gibi mahkemeler bulunduğunu anlatan Abbasoğlu, yargıçların kurul tarafından görevden alınmaları halinde başvuracakları tek mahkemenin Danıştay olduğunu, ancak Danıştay'ın da aynı kurul tarafından atandığının altını çiziyor.

Abbasoğlu, "Bir hakim, bir gün içinde 30-40 davaya bakıyor. Haftada 3 gün duruşma yapıyor. Bu durumda bir yargıç, artan 2 günlük zaman içinde kendisini mi yetiştirecek, teorik kitaplar mı okuyacak, yeni çıkan mevzuatı mı inceleyecek? Sonuç olarak yargıç bu yoğun iş yoğunluğu altında eziliyor" diyor.

Sayman: Yargıçlar konuşturulmuyor

Yücel Sayman ise sorunların başında yargıçların haklarının bulunmaması olduğuna dikkat çekerek, yargıçların kendi görüşlerini bildirecekleri bir örgütleri olmadığını, bu görevi Adalet Bakalığı'nın yerine getirdiğini belirtiyor. Sayman, yargının şu durumdaki örgütlenişinin demokratik bir işleyişe fırsat vermediğini vurgulayarak, "Yargıdaki aksaklıkları ancak yargının içinde bulunan insanlar giderebilir. Ancak bu konuda çok gerilerdeyiz. Yargıçların hakları açısında çok uzaktayız. Bir bağımsızlık yok. Sürekli siyaset tarafından engelleniyorlar. Yani yargıçların konuşamadığı, seslerini yükseltemediği bir ülkede hukuk nasıl gelışır? İlk mahkemelerin kararları Yargıtay'a bağlı gelişiyor. Yargıtay'a bağlı, çünkü yargıçların çoğu, verdiği kararın Yargıtay'dan dönmesi halinde sicillerinin bozulmasını istemiyor. Bunun için de alt mahkemeler hukuku işletemiyor" dedi.

Sayman, Türkiye'de yargıçların hem ihtilafları çözdüklerini, hem de karar verdiklerini ve bu uygulamanın dünyanın hiçbir yerinde görülmediğini belirterek, bu sorunu gidermek için sorgu yargıçlığının geliştirilmesini gerektiğini söyledi. Sayman, Türkiye'de yargının içinde bulunduğu sorunların giderilmesi için bir bütün olarak sistemin değişmesi gerektiğini kaydederek, işkencenin önlenmesi için de özerkliği ve kendine özel bütçesi olan adli polisin kurumsallaşması gerektiğini ifade etti.

Barolar: Yargı bağımsız olmalı

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu ve baro başkanları, yargı bağımsızlığını sağlayacak düzenlemelerin hızla yapılmasını istediler. TBB Yönetim Kurulu ve baro başkanlarınca yapılan ortak açıklamada, yeni hükümetten beklentiler dile getirildi.

Yapılan açıklamada, hükümet programında yer alan demokratikleşme, kamu yönetimindeki hantal yapıdan kurtulma, ekonomik istikrarın sağlanması, işkence ve insan hakları ihlallerinin üzerine kararlılıkla gidilmesi, hukukun evrensel ilkelerine saygı, özgürlükçü ve katılımcı yeni bir Anayasa, DGM'lerin kaldırılması ve yargı reformu gibi taahhütlerin takipçisi olunacağı belirtildi. Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi yargı kuruluşlarının kararlarını kişisel nedenlerle ve oy kaygısıyla tartışmaya açacak tutum ve davranışlardan kaçınılması gerektiği belirtilen açıklamada, "Türban, yeniden Türkiye'nin sorunu olmamalıdır. AB'nin Türkiye'ye Aralık 2004'te müzakere tarihi vermesi bizim açımızdan kabul edilebilir olmamakla birlikte, geleceğe yönelik olumlu bir adımdır" denildi. Laiklik ilkesinden ödün verilemeyeceğini belirten TBB Yönetim Kurulu ve baro başkanları, insan hakları alanındaki düzenlemelerin ve Kopenhag kriterlerinin zaman geçirilmeden yasal düzenlemelerle hayata geçirilmesini istediler. Açıklamada "Yargı bağımsızlığını sağlayacak düzenlemeler hızla yapılmalı, avukatlar ile baroların tam bağımsızlığı sağlanmalı ve baroların anayasal düzenlemelerde Anayasa'nın yargı bölümünün içine alınması sağlanmalıdır" denildi.

 
Hablemitoğlu öldürüldü
A.Ü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim görevlilerinden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, evinin önünde suikaste uğradı. Aracını parkettikten sonra saldırıya uğrayan Hablemitoğlu kafasından vurduldu.
Arınç: Tac Mahal aşkın ve sevginin sembolüdür
Hamidullah Hoca dünyadan göçtü
Ünlü İslam alimi Prof. Dr. Muhammed Hamidullah önceki gün Amerika'nın Florida eyaletinde vefat etti.
'Kürtçe yayın' serbest
Radyo ve televizyonda, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasına ilişkin usül ve esasları düzenleyen yönetmelik yürürlüğe girdi.
İmamlıktan patronluğa
'Süper Türk' ABD'de ödül aldı
İstanbul'da ulaşım kargaşasına son
Ya çıkarsa sendromu
Yılbaşının gelişi birçoklarının yüreğini hoplatıyor.
Memurun yargı zaferi
Diyarbakır İdare Mahkemesi, eyleme katıldığı gerekçesiyle maaş kesinti cezası alan bir öğretmenden yapılan maaş kesintisinin ''yasal faiziyle birlikte geri ödenmesine'' karar verdi.
GECEKONDULAR 'RANT' OLDU
İstanbul'da 50 yıl önce dargelirlilerin barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan "tek göz oda" gecekonduların, geçen sürede bir dönüşüm geçirdiği ve rant aracı haline dönüştüğü bildirildi. İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yurdanur Dülgeroğlu Yüksel tarafından hazırlanan, "Sosyo-Kültürel ve Mekansal Boyutlarıyla Gecekondu Transformasyonu Olgusu" başlıklı araştırma, İstanbul'da gecekonduların dönüşüm süreçlerini ortaya koydu. Prof. Dr. Yüksel, gecekonduların 20. yüzyılda gelişen insan yerleşimleri içinde en eskisi değil ama en doğal olanı olduğunu vurgulayarak, 'tek göz oda' gecekondu, 1950'li ve 1960'lı yılların nostaljisi olarak kaldı" dedi. Barınma ihtiyacını karşılamak üzere yapılan gecekonduların bugüne gelindiğinde rant aracı haline dönüştüğünü dile getiren Prof. Dr. Yüksel, "İlk gecekondular 25-35 metrekarelik alana sahipken, genişlemenin yıllar içinde 60-75 metrekareye çıktığı gözlendi. Hatta tek gözlü 10-15 metrekarelik gecekonduları 100 metrekareye ulaştığı gözlendi" diye konuştu.
19 Aralık 2002
Perşembe
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED