|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Merak bu ya... Doğan Grubu'nun Ahmet Altan'a yönelttiği son 'Offenbach' saldırısı başladığından beri ben de bir tanık arıyordum. Ne Doğan Grubu'nda çalışıyor olan, ne çalışma ihtimali olan, ne de bu gruptan şöyle ya da böyle sebeplenen ya da sebeplenme ihtimali olan, Milliyet'in değil, benim ölçülerime göre dürüst, sözüne güvenilir bir arkadaş arıyordum. Sonunda buldum. Biliyorum, Ahmet Altan, Frankurf Offenbach'da yaptığı konuşma bahane edilerek kendisine yöneltilen saldırıları rahatça püskürtebilir. Nitekim püskürtüyor ve de bir güzel mahkum ediyor. Ben onu savunacak değilim. Benim ayrıca, Doğan Grubu ve özellikle de Milliyet'ten, Ahmet Altan'a yönelik saldırılarda kime inanacağım da belli birşey. Çünkü her iki tarafı da çok iyi tanıyorum. Her iki tarafla ilgili gerçekleri çok iyi biliyorum. Ahmet, o yayın grubunun organlarından sökülüp atıldı, onu söküp atanlar ya da atılması işlemine alet olanlar yine o grubun tepelerinde çalışıyor. Söz gelimi Milliyet'in şimdiki genel yayın yönetmeni... Onun, 28 Şubat'ta neler yaptığı, hangi makamların talimatlarıyla ya da o makamlara yaranabilmek amacıyla kaç gazeteciyi, yazarı işten attığı artık çok iyi biliniyor. Arada sırada haktan yana görünse de aynı işleri yine yapmaya devam ettiği... Bunları yapmazsa o makamda oturamayacağı. Bunların hepsi malum... Dolayısıyla böyle bir meselede, Ahmet Altan ve daha önceki vukuatlarından dolayı sabıkalı olan isimler söz konusu olduğunda, benim inanacağım taraf çok bellidir. Nitekim Ahmet Altan da onlara, "hodri meydan" diyor. Kendi sitesinde şunları söylüyor ve ben ona inanıyorum. Mehmet Yılmaz'a ve tanık diye gösterdiği kişilere değil. "Milliyet'in yayınladığı o iğrenç cümlelerin hiçbiri, "Türk erkeklerin ağzı kokuyor", "Türk erkekleri ahmak", "ben Fransızım", "Türk erkekler herşeye maydanoz" türünden hiçbir laf o konuşmada yer almadı. Bu tür sözcükler zaten benim "sözcük haznemde" bulunan sözcükler değil. Bu sözcükler, o konuşmayı benim ağzımdan kim uydurduysa onun sözcükleri. Eğer Milliyet gazetesinin yöneticileri "ahlaklı olmayı ve dürüstlüğü" hala ciddiye alıyorlarsa o konuşma bandını yayınlasınlar. Eğer yukarıdaki cümleleri söylediğimi kanıtlarlarsa bir daha bu ülkede ağzımı açıp tek cümle söylemeyeceğim. Kanıtlayamazlarsa onlar ne yapacak? Benden ve okuyucularından özür dileyecekler mi, iftira attıklarını aynı puntolarla gazetelerine yazacaklar mı?" Ben Ahmet Altan'ın sözlerine tabii ki inanıyorum ve karşısındaki şer ittifakını çok iyi tanıyorum ama, yine de kendimi tatmin etmek için bir tanık aradım ve tesadüf bu ya, sonunda buldum. Ahmet Altan'ın yukardaki sözleri sarfetmediğini anlattı bana. Bu tanığın adını yazamıyorum, çünkü aynı odaklar bu sefer de ona yönelebilirler. Onun zarara uğramasını istemiyorum. Buna karşılık, 'Offenbach Masalları'nın tanıklarına bakıyorum ve ve bu tanıklıkların pek güvenilir olmadıklarını düşünüyorum. Avrupa'daki Türkiyeliler camiasında küçük bir soruşturma, bu görüşümü doğrulamaya yeter de artar bile. Bu nedenle, burada tek tek o isimlere değinmeye gerek duymuyorum. Ben onların arasında, toplantıya katılan Avrupa Parlamentosu Milletvekili Ozan Ceyhun'un sözlerini çok yadırgadım. Hürriyet gazetesi'nin Avrupa baskısında, 'Arada Bir' başlığı ile yazı yazıyor olsa bile gerçekleri saptırmamalıydı. Ozan Ceyhun, Hürriyet'in Avrupa baskısı yönetmeni Ertuğ Karakullukçu'nun görevinden alınmasından sonra, Doğan Grubu ve Hürriyet gazetesi ile arasını düzeltti. Gazete, Ozan Ceyhun'a karşı düşmanca yayınlarından vazgeçti. Ceyhun da, kendisine verilen köşede, gazetenin genel politikalarına uygun yazılar yazmaya başladı. Hürriyet'in Avrupa baskılarını göremeyen okuyucular durumu bilmeyebilirler. Bu nedenle Ozan Ceyhun, 'Offenbach Masalları'nda bana göre, mutaber bir tanık sayılmaz. Mensubu olduğu yayın grubunu kollamak amacıyla hareket etmiş gibi görünüyor. Hiç de etik bir davranış olmadığını söylemeliyim. Ama sonuçta, Avrupa'da saygın bir ismi olan Ceyhun'un taraflı tanıklığı da bir işe yaramıyor. Ahmet Altan ne diyor? "Eğer yukarıdaki cümleleri söylediğimi kanıtlarlarsa bir daha bu ülkede ağzımı açıp tek cümle söylemeyeceğim. Kanıtlayamazlarsa onlar ne yapacak? Benden ve okuyucularından özür dileyecekler mi, iftira attıklarını aynı puntolarla gazetelerine yazacaklar mı?" İlahi Ahmet.... Böyle bir şey hiç Türkiye'de görülmüş, işitilmiş midir? Sen de bazan Türkiye'nin gerçeklerini anlamakta zorluk çekiyorsun ama, olsun. Ben yine de senin mücadeleni destekliyorum. Bunun, aynı zamanda benim mücadelem olduğunu biliyorum. Ben bunlara karşı mücadele ederken yalnızdım. Sen hiç olmazsa yalnız olmadığını biliyorsun...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |