T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yaralı Conan oklarını biliyor...

Birileri "Ben zaten biliyordum" derse inanmayın; 1 Ekim günü Meclis toplandığında, "Seçime kadar tatile gidelim" önergesi oylanıncaya kadar sonucun ne olacağını bilen pek yoktu. Oylama yapıldı ve tatil kararı çıktı; ancak pekâlâ tersi de mümkün olabilirdi...

Meclis koridorlarında yürür, lokantasında yemek yer, kulislerinde dolaşırken karşıma çıkan herkese, "Sonuç sizce ne olur?" sorusunu yönelttim. Bir-iki kişi dışında hemen herkes "Ortada" cevabını verdi. Basın locasından genel kuruldaki görüşmeleri izlerken, hemen arkamda oturan bir tanıdığımın, "Seçim ertelenecek" diye takım elbisesine iddiaya girdiğini öğrendim. Tam 15 ayrı kişiyle hem de... Herbiriyle benimle olduğu gibi 'vermemecesine' girdiyse mesele yok...

Günün en güzel görüntüsü, Meclis'in açılışına tam kadro katılan genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının, tören bitip tatil kararı oylamasına geçildiğini görür görmez, oturdukları tribünleri alelacele boşaltmalarıydı. Askerler, "Bundan sonrası siyasetin işi, bize Allahısmarladık" mesajını vermeyi yeğlediler... Böylece, "Askerler seçim istemiyor" veya "Askerler ertelemeye karşı" türünden birbiriyle çelişkili iddiaları da havada bıraktılar...

Başkan Ömer İzgi kararlılıkla yönettiği oturumu kapattığında, 'küskün' sıralarından canhıraş feryatlar yükselmeye başladı. Bir-iki milletvekili taa yüreğinden kopan seslerle İzgi'nin tutumunu protesto etti. 1,5 yıl daha oturabilecekleri sıraları erken boşaltmak zorunda bırakılan milletvekillerinin çıkardığı acılı sesler yürek paralayıcıydı.

Aynı günün akşamı Meclis başkanı tarafından verilen dâvette –az da olsa– 'küskün' milletvekilleri de vardı. Çok sosyalleri bile salonda yalnız dolaşmayı tercih ettiler. Kimsenin yanlarına yaklaşmaması, yıllarca aynı sıraları paylaştıkları diğer arkadaşlarının onlardan uzak durması ilginç bir görüntüydü. Buna karşılık, 3 Kasım'da sandıktan güçlü çıkacağına inanılan partilerin genel başkanları dâvette olağanüstü ilgi gördüler.

Biliyorum, sizler de, "MHP hangi akla hizmet etti de erken seçim kararında sonuna kadar ısrarlı oldu?" sorusunun cevabını merak ediyorsunuz. Bu sorunun bende cevabı yok. "AKP'yi iktidara getirecek seçime neden geçit veriliyor?" sorusu da benim kafamda cevapsız. Bir dostum, "Devlet Bahçeli kamuoyu yoklamalarına inanmıyor; MHP'nin seçimden başarılı çıkacağı kanaatinde" kanaatinde. Doğrudur. Bahçeli ve bazı parti yöneticileri, 1999 seçimi öncesinde MHP'yi barajaltı gösteren kamuoyu yoklamalarını hatırlayıp "Bugün de aynı durum söz konusu" diyorlar... Ancak, "Bu defa durum farklı" diyen MHP'liler de var...

Meclis'in açıldığı günün akşamı verilen dâvete devletin üst düzeyi mutlaka katılır; sistemin kalbinin TBMM olduğu mesajını dost-düşman alsın diye... Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kararı sağduyulu bulduğunu ifade dışında söyleyecek mesajı olmadığı için erken terk etti dâveti. Başbakan Bülent Ecevit ise dâvete katılmadı; DSP ileri gelenleri "Biraz rahatsız" açıklamasını yaptılar... MHP lideri Devlet Bahçeli, DSP'li Şükrü Sina Gürel ile birlikte hükümeti temsil etti.

En kalabalık grup Ak Parti heyetiydi; etrafı sürekli meraklılarla çevrili lider ise Tayyip Erdoğan'dı. Yabancı ülkelerin diplomatları kadar işadamlarından da ilgi gördü Tayyip Bey... Modacı diliyle söyleyecek olursam, "Mağduriyetini iyi taşıyor" Ak Parti lideri...

Kalabalık ortamlarda hiç beklemediğiniz kişilerle dirsek dirseğe gelebilirsiniz. Gazetecilerin gözü, Ak Parti heyetiyle askerleri öyle bir durumda görüntüleme ihtimali üzerinde yoğunlaştı. Benzer dâvetlerde, Tayyip Erdoğan ile dönemin komutanları karşı karşıya geldiğinde el sıkışılmış, çekilen fotoğraflar birkaç gün gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını beslemişti. Bu defa öyle olmadı; askerler kendi köşelerinde vakit öldürdüler...

Org. Hilmi Özkök'ün görev dönemi kendinden önceki genelkurmay başkanlarından farklı olacak mı? Bilmiyorum. Ancak, Meclis'te sergiledikleri 'siyaset-dışı' görünme titizliği ile örtüşen başka bir görüntü alındı akşamki dâvette; Org. Özkök ve kuvvet komutanları, TBMM'yi, sergilenen 'akl-ı selim'den ötürü tebrik etmekten öte bir mesaj vermekten kaçındılar... Muhabir arkadaşlar, konu bulamayınca, futbolla yetinmek zorunda kaldılar...

Ben, 'akredite' sayılmadığım için askerlerin bulunduğu köşelere kendiliğimden yaklaşmıyorum. Bir keresinde, önemli bir komutanın beni sohbetin içine çekmesi gerekmişti. Oysa, 'akreditasyon' uygulaması olmayan geçmişte, şimdi en üst düzey görevlerde bulunan pek çok subayla kendi mekânlarında bulunmuş, görüşmüştüm. Esas değişim, eğer değişim isteniyorsa tabii, gazeteler ve gazeteciler arasında ayırımcı uygulamanın kaldırılmasıyla gelecek...

Eskiden Meclis açılışına, "Seçim ertelenecek mi?" heyecanı yaşanan özel oturumlara, TBMM'de verilen dâvetlere İstanbul'dan da katılım olurdu. Gözlerim biraz da o merakla dâvetliler arasında dolaştı; Ankaralılar olarak biz bizeydik. Ankara'nın eski câzibesi kalmadı mı, ne? Belki yeni dönemle birlikte Ankara'ya heyecan avdet eder...

Mesut Yılmaz ortada görünmedi, İsmail Cem de öyle... Biri "Mesut Bey evinde gündüz aldığı yaraları ovuşturuyordur" dedi... Bence, Conan, oklarını yeniden biliyordur.


3 Ekim 2002
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED