|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Eski milli eğitim bakanları, yazboz tahtasına benzettikleri eğitim sisteminin temel sorununun 'ideoloji' olduğu noktasında birleşiyor.
Cumhuriyet'in kuruluşu ile başlayan yeni milli eğitim sistemi, 79 yıldır kimliğini arıyor. Daha Cumhuriyet'in ilk yıllarında devrin Milli Eğitim Bakanını bıktıran ve ona, "Şu okullar olmasa, bu bakanlığı ne kolay yönetirdim" dedirten sorunlar, hâlâ çözülemediği gibi, katlanarak, karmaşıklaşarak sürüyor. Geçmişten devreden sorunlarla yenilerinin bütünleştiği bir platformda 16 milyon öğrenci ile 570 bin öğretmen, yeni öğretim yılında da adeta bataklıkta yarışa çıktı. Müfredat karmaşası, ders kitabı bilmecesi, kredili sistem, yabancı dille eğitim, branş öğretmeni sıkıntısı, taşımalı eğitim, okul servisleri problemi, okulsuz köyler, kalabalık sınıflar.. sorunun bir çırpıda sayılabilecek alt başlıkları. "8 Yıllık Kesintisiz Eğitim" sancısı, meslek liselilere, özellikle de İHL mezunlarına uygulanan katsayı kıyımıyla aynı okullardaki başörtülü öğrencilere okul kapılarının kapatılması, öğretmen tayinleri, Fen-Edebiyat fakülteleriyle ilahiyat fakülteleri mezunlarının durumu ..." ideolojinin eğitimi esir alması"nın kahredici sonuçları olarak toplumun önünde duruyor.
'İdeoloji, eğitimi esir aldı'
12 Eylül darbesinin ardından kurulan ilk sivil hükümette görev alan dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, milli eğitimin ideolojik müdahaleler ve öğretmenlerin itildikleri ekonomik koşullar altında heba edildiğini söyledi. Dinçerler'den sonra görev yapan Milli Eğitim bakanlarından Hasan Celal Güzel de milli eğitimin bir yazboz tahtasına dönüştüğünü ifade etti. Güzel, milli eğitim krizini şöyle özetledi: "Milli Eğitim'e baştan beri ideolojik yaklaşılmıştır."
Kararlarda veli ve öğretmen yok
Eğitim Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer mevcut eğitim sistemi içinde öğrencilerin eğitimin öznesi değil, nesnesi olarak algılandığına dikkat çekerek, "Eğitim, ezbere ve sınavlara dayalı bir sisteme dönüştürüldü. Biz buna devşirme sistemi diyoruz. Gerekli yatırımların yapılmamasından dolayı bir ilin mahalleleri arasında bile eğitim kalitesinde uçurumlar ortaya çıktı. Çünkü sistem, sorgulayandan çok kendisine itaat eden birey yetiştirmek istiyor" dedi. Dinçer, Türkiye'de eğitimin bir tıkanma yaşadığını belirterek, "En önemlisi de eğitim politikaları belirlerken bu karar mekanizmaları içinde öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin yer almamasıdır" diye konuştu.
Kesintisiz sıkıntının startını verdiler
Hasan Celal Güzel "28 Şubat'ın siyasal ortamında ideolojik bazı kararlarla alelacele 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim'i başlattılar. İşin çelişkili yanı; amaç eğitimde kaliteyi artırmak değil, İmam-Hatip Liseleri ile Kur'an kurslarının önünü kesmekti. Siz devletseniz zararlı gördüğünüz şeye karşı tedbir alırsınız. Ancak tedbir, eğitimi kalitesizleştirerek yapılmaz. İnsanlar kendi kafalarındaki rejim sıkıntısını gidermek için bunu başlattılar ve bugün devasa boyutlara ulaşan sıkıntıların da startını verdiler."
Eğitim sisteminin yanlışları
Çeşitli konularda araştırmaları olan, özellikle de sosyal bilimler alanında ilginç tespitleri bulunan eski Devlet Bakanlarından Tınaz Titiz, Türk eğitim sistemindeki temel yanlışları şöyle sıralıyor: -Tek doğru geleneği ve kuşkusuzluk: Okulda öğretmenin, evde büyüklerin söyledikleri tartışmasız doğrular olarak kabul edilir. Belki de bu nedenle insanlarımız yeni fikir üretememektedir. - Öğretme geleneği: Bu, insanın dünyada hâlâ varolma nedeni olan üstün öğrenme yeteneğini hiçe sayar. - Edilgen öğrenci profili: Sürekli birileri tarafından eğitilmesi gerektiğine inanan çocuklar giderek edilgen hale gelirler ve onlara birileri bir şey göstermeden öğrenemez olurlar.
Çocukları anaokuluna giden ebeveynlere MEB'den kitap
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, anne ve babalara yönelik hazırladığı "Anasınıfındaki Çocuğuma Nasıl Yardım Edebilirim?" adlı kitapçıkta, ebeveyn davranışlarının çocuk gelişimi üzerindeki etkisine ışık tutuluyor. Kitapçıkta, okul öncesi çocuklara en iyi eğitimin, "anne ve baba arasındaki olumlu ilişki" ile verilebileceği belirtilerek, eşlerin hoşgörü, sevgi ve saygıya dayalı iletişim kurmaları gerektiği vurgulanıyor. Kitapçığa göre, "Dünyadaki en önemli varlık nedir?" sorusuna tüm ebeveynler "çocuklarım" cevabını veriyor, ancak bu değeri çocuklarına yansıtmakta zorluk çekiyorlar. Anne-babaların bu durumu aşmak için çocuklarına şöyle davranmaları gerekiyor: Göz iletişimi kurun, Konuşurken veya oynarken onunla aynı boy seviyesinde olun, Sözünü kesmeyin. Anlamaya çalışın. Olumlu değerler kazandırmak konusunda kararlı olun. Sorun olarak yaşadığı şeyle alay etmeyin. Onu dinlemeyi öğrenin. Ona verdiğiniz değeri ve onunla duyduğunuz gururu ona söylemekten çekinmeyin. "Hayır" demesine izin verin.
Hemen akıl vermeyin
Kitapçıkta, çocukları anlamanın, onları dinlemekle mümkün olduğu vurgulanarak, bir şey anlatmaya çalıştıkları zaman "Onları yargılamayın, eleştirmeyin, alay etmeyin, hemen akıl vermeyin, sadece dinleyin" önerisinde bulunuluyor. Çocukları başkaları ile asla kıyaslamamak gerektiği, bunun "kardeşleri veya arkadaşları birbirinden hoşlanmamaya, hatta nefret etmeye yönelteceği" belirtilen kitapçıkta, "Ayrıca bu yolla çocuğunuza kendisinin dışındaki uyaranlarla harekete geçmesini öğretmiş olursunuz." deniliyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |