|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin Kuzey Irak'a ilişkin net bir politikasınının olmadığı muhakkak. Diğer önemli meselelerinde olduğu gibi bu konuda da Türkiye'nin devlet olarak sadece tepkileri ile hareket ettiğini ve sürekli karşı çıkan ve engellemeye çabalayan bir rol üslendiğini biliyoruz. Ama son gelişmelere baktığımızda, politikasızlığın bir anlamda terkedildiğini görüyoruz. Türkiye Irak meselesinde de, Kuzey Irak meselesinde de‚ zoraki' de olsa tarafını seçmiş görünüyor. O taraf, ABD'nin tarafıdır ve Türkiye, konuyla ilgili son açıklamalara bakıldığında, hem Irak'a yönelik ABD müdahalesine hem de müdahale sonrasında kurulacak Saddam'sız bir Irak'ın federatif yapıda yeniden inşa edilmesine razı olmuş görünüyor. Yani, Kuzey Irak'ta federasyona karşı çıkmıyor.. Türkiye, 4 Ekim'de Erbil'de toplanacak Kürt parlamentosunu tanımayacağına, orada alınacak devletleşme ile ilgili kararların savaş nedeni sayılacağına ilişkin yüksek perdeden itirazlarını ve hedefi belli tehditlerini de böylece bir kenera bırakmış bulunuyor. Bu yaklaşımın ipuçlarını, son gelişmelerde ve konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalarda aramak gerekiyor. Irak konusunda, devletin zirvesinde yapılan toplantılardan sonra yapılan açıklama ile Türkiye resmen, ABD'nin operasyonunu desteklediğini dünya kamuoyuna duyurmuş olmaktadır. Hatırlarsak açıklamanın bu bölümü şöyleydi: "Uluslararası yasallık temeline dayanmayan bir operasyon kabul edilemez. ABD Başkanı Bush'un, uluslararası yasallığı esas alan tutumu desteklenmektedir. Irak'ın da sorumluluk içinde hareket etmesini beklemekteyiz." Buradaki yaklaşım son derece açıktır ve Türkiye, Bush yönetiminin Irak'a yönelik savaşı nasılsa bir yasallık kılıfına uyduracağını iyi bilmektedir. Zaten bu gerçeği dünyada bilmeyen de yoktur. ABD Birleşmiş Milletler'i istediği gibi yönlendirmekte ve amaçları için kullanmaktadır. Nitekim, Irak'a yönelik operasyon için Güvenlik Konseyi üyelerini ikna etmesi pek zor görünmüyor. Böylece Türkiye de, gönül rahatlığı ile ABD'nin yanında yer alma gerekçesi bulmuş olacaktır. Federasyon konusunda da Türkiye uysal ve uzlaşmacı bir tavır göstermektedir. Gerek Kürt Parlamentosu'nun açlışı sırasında Kürt liderlerin yaptıkları ılımlı konuşmalar, gerek ABD yetkililerinin değişik vesilelerle yaptıkları açıklamalar, Türkiye'nin Kuzey Irak Kürt yönetimine bakışında zoraki de olsa netleşme olduğu gerçeğini gösteriyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde olduğu gibi, Kuzey Irak konusunda da dış zorlamalarla belli bir noktaya doğru ikna edilmeye başlandığı anlaşılıyor. Nitekim, ABD Savunma Bakanlığı Başdanışmanı Richard Perle, geçtiğimiz günlerde American Enterprice Institute adlı düşünce kuruluşunca düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada, Saddam'dan sonra kurulması planlanan yeni yönetimde Bağdat'ta merkezi bir hükümetin bulunacağını ve ülkenin savunma ve dış ilişkilerini bu merkezi hükümetin yöneteceğinini söyledi. Perle, "Tabii ki Saddam sonrasında Iraklı Kürtlerin kendi kendilerini yöneteceğini" de sözlerine ekledi. Bu konuşmadan, ABD yönetiminin Kuzey Iraklı Kürtlere federasyon sözü verdiği ve bunun bağımsızlığa dönüşmeyeceği konusunda da Türkiye'ye de garanti verdiği anlaşılıyor. Perle'nin konuşmasında, Kürt liderlerin bağımsızlık peşinde olmadığını vargulaması da Türkiye'ye ve bölge ülkelerine yönelik bir mesaj olarak nitelendirilebilir. Kaldı ki ABD'nin de Saddam'dan hemen sonra Irak'ın yeniden yapılanma sürecinde bölgede yeni sorunlar çıkmasını istemediği de muhakkak. Öte yandan, Kürt Parlamentosu'nun açılışına bir mesaj gönderen ABD Dışişleri Bakanı Powel de, demokratik, çoğulcu ve birleşik bir Irak'tan söz ediyor. Bu sözler de Saddam sonrasında demokratik, federatif, birleşik bir Irak'ın oluşturulacağı anlamı taşıyor. Üstelik de ABD, Powel'in mesajı ile , Kuzey Irak'ta gerçek patronun ABD olduğu gerçeğini bütün dünyaya karşı bir kere daha duyurmuş oluyor. Bunun yanısıra Parlamentonun açılışı sırasında Kürt liderlerin de Türkiye'nin hassas olduğu konuları dile getirmekten kaçındıkları dikkatlerden kaçmadı. Barzani ve Talabani, konuşmalarında Kerkük'ten hiç söz etmedikleri gibi, Türkmenlerin Kuzey Irak'ın ayrılmaz parçası olduğunu dile getirdiler. Asla devletleşmeyi düşünmediklerini tekrarladılar. Bu uzlaşma ABD sayesinde oldu... Türkiye böylece, şimdiye kadar çok kararlı göründüğü federasyon konusunda ABD politikasını benimsemek zorunda kaldı. Bu konuda esip gürlemenin, efelenmenin ne kadar boş olduğu görüldü. Türkiye'nin, hem kendi içindeki hem de sınırlarının ötesindeki Kürt gerçeğini kabul etmeksizin ve bu gerçeği içine sindirmeksizin Kuzey Irak'ta bir federasyonu kabul etmek zorunda kalması, bundan sonra bölgede uzlaşmacı ve yapıcı bir politika izleyeceği anlamına gelmez. Türkiye Kuzey Irak'taki Kürtlerin kendilerini yönetme hakları ile Türkiye'de kendi vatandaşları arasında kuşkuya dayanan bir bağ kurduğu, daha doğrusu kendi vatandaşı olan Kürtlerden kuşkulandığı sürece bölgede belirleyici bir güç olamaz. Türkiye artık tepkilerinden ve korkularından sıyrılıp hem ülke içindeki Kürt sorununa, hem de yanı başında, sınırlarının ötesindeki Kürt varlığına gerçekçi yaklaşmayı öğrenmek zorunda. Yoksa dış şartlar bunu nasılsa öğretiyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |