|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye dolu dizgin seçime giderken savaş da kapımıza gelip dayanmış bulunuyor. Elbette savaş çanlarının seçim sonuçlarını etkilemesi uzak bir ihtimal... Ancak savaşın seçim sonrasında oluşacak siyasi dengeleri etkilemesinden, hatta siyasi irade üzerinde yeni "korku senaryoları" oluşturmasından da endişe ediyorum. Her nekadar şu anda devletin duruşu, "savaş karşıtı" gibi gözükse de Türkiye'nin ekonomik zaafiyeti yüzünden içine düştüğü çaresizlik, ülkeyi ABD planlarının aktif bir aktörü haline getirmiş durumda. Bu yüzden şu anda Ankara'da "savaş alarmı" verilmiş bulunuyor. Muhtemelen de, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletine karşı "fiili müdahale"nin hesapları yapılıyor. Ancak bu planların, "büyük devlet" vizyonuna yakışan bir çerçevede olup olmayacağından endişeliyiz. Çünkü Türkiye'nin bugüne kadar sergilediği performans, maalesef Türkiye'nin "Ortadoğu satrancı"nda oyunu yönlendiren bir aktör olmaktan çok, başkalarının oyununda sıradan bir oyuncu olduğunu ortaya koydu. Eğer Türkiye etrafını kuşatacak yeni bir ateş çemberinde kendi tarih ve coğrafya zenginliğine yakışan kararlı bir yürüyüş yerine, başkalarının "stratejik oyunları"nda yalpalamayı tercih ederse, milletçe hepimize ağır bir savaş faturası kesilecek demektir. Böyle bir umutsuzluk tablosu çizmekten hiç de memnun değilim, ama Irak'a yapılacak bir müdahale konusunda da devletin kafası son derece karışık. Özellikle de Türkiye'nin "korku" üzerine dayalı geleneksel politikaları beni fena halde tedirgin ediyor. Açıkçası, Kuzey Irak'ta kurulacak bir "bağımsız Kürt devleti"ne karşı olmakla, "derin devlet"in bilinçaltında hep saklı duran o meşhur "Kürt paranoyası"nın birbirine karıştırlmasından endişe ediyorum. İşte bu yüzden, seçim sonrasında savaş ateşiyle karşı karşıya kalan Türkiye'nin en çok da korkular ve paranoyalar yüzünden başını derde sokmasından korkuyorum. Elbette, devletten çıkarlarımızı korumak için ayağı yere sağlam basan kararlı bir duruş beklemek hepimizin hakkı. Ancak bilelim ki, çıkarlarımızı korumanın yolu sadece "askeri güç" kullanmaktan değil, özellikle bölgedeki "Kürt kökenli" vatandaşlarımızı şefkatle kucaklamaktan geçmektedir. Bunun dışında sergilenecek bir tutum, yani "bölünme paranoyası" ile atılacak bir adım Türkiye'yi sonu bilinmeyen bir maceraya atmak olur. Muhtemelen 4 Kasım sonrasında başlayacak bir savaşın, en çok Türkiye'nin siyasi haritasını etkilemesinden korkuyorum. Daha açık bir ifadeyle, ateş çemberindeki bir Türkiye'de oluşacak olan "savaş hali"nin Türk siyaseti üzerine yeni bir "askeri vesayet" gölgesi düşürmesi ülke için en "yakın tehlike" olarak gözüküyor. Hele seçim sonuçları, devletle siyasi irade arasında yeni "gerginlik rüzgarları" estirirse işimiz hepten zor demektir...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |