|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çocukları dövüyorlar! Hem de Dünya Çocuk Günü'nde! Bu ne duyarsızlık, bu ne kabalık, bu ne ilkellik, bu ne insafsızlık, bu ne şahsiyetsizlik, bu ne ruhsuzluk böyle! Çocukları dövüyorlar! Üstelik de milletin gözünün içine baka baka! Bu ne saygısızlık, bu ne çirkinlik, bu ne çirkeflik, bu ne cüretkârlık, bu ne rezâlet böyle! Bu kadar ruhsuzlaşacak, kabalaşacak, ilkelleşecek, vicdansızlaşacak, insafsızlaşacak; duyarlığını, duyargalarını, hasletlerini, hassasiyetlerini yitirebilecek bir millet olmadık biz hiçbir zaman! Karıncayı bile incitmekten "korkan" bir milletin, bir ümmetin müntesipleri değil miyiz biz? Karıncayı bile incitmekten "korkmak"!.. Evet, böyle bir hasletimiz, böylesine derûnî bir hassasiyetimiz var(dı) bizim! Söylediklerim masal gibi mi geliyor, yoksa? Eğer öyleyse, tüm yaşadıklarımızı hakettiğimizi bilelim, derim! Kantarın topuzunu kaçırmak diye buna deniyor galiba: Okullar açıldı ve başörtüsü zulmü yeniden hortlatıldı: Emniyet güçleri, Kadıköy İmam-Hatip Lisesi'nin önünde başörtülü gencecik kızları öldüresiye dövüyor ve Türkiye seyrediyor! Siyâsî partiler seyrediyor. Yargı, seyrediyor. Manisa'lı gençler davasını (rezaletini, skandalını) haklı olarak günlerce, aylarca ve hatta yıllarca gündemde tutan maganda, şakşakçı, yavşak medya seyrediyor! Ülkede güvenliği, huzuru, barışı temin etmekle / emniyet altına almakla yükümlü Emniyet güçleri, isminin ve işinin gereğinin tam tersi bir çirkinliğe, ilkelliğe, kabalığa, rezâlete karışıyor ve kendi çocuklarını acımasızca, vicdansızca, insafsızca, ahlâksızca sopalıyor; saçlarını başlarını yoluyor; yerlerde süründürüyor; bu gencecik, çiçeği burnunda, masum çocukları analarından doğduğuna bin pişman ediyor! Hayallerini öldürüyor; hayatlarını söndürüyor! Ve kimseden çıt çıkmıyor! Hayret doğrusu! İnsanın nutku kesiliyor! Yakışmıyor beyler! Dünyaya rezîl oluyoruz! Bitkiler, hayvanlar âlemine rezîl oluyoruz! Yere göğe rezîl oluyoruz! Meleklere fena halde berbat bir şekilde yakalanıyoruz! Onlar da seyrediyor bu rezâleti; şehâdet ediyor tüm bu ilkelliklere, kabalıklara, ruhsuzluğa! Çünkü her şey, nebâtât, hayvânât ve melekût âlemiyle birlikte yaşadığımız, soluduğumuz, her şeyini paylaştığımız şu gökkubbenin altında cereyân ediyor! Canımızı, malımızı, güvenliğimizi, huzurumuzu, iç-barışımızı kendilerine emanet ettiğimiz Emniyet Güçlerine sesleniyorum: Ne yaptığınızın ve yaptığınız şeyin farkında mısınız beyler? Sayın Hasan Özdemir! 1999 yılında bu gazetenin başındayken, maganda-medya'nın aleyhinizde başlattığı yıpratma, sizi alaşağı etme kampanyasında, sizin hakkınızı, hukukunuzu boşuna savunmuşuz demek ki! O manşetleri boşuna atmışız demek ki! Kimi sopalıyor memurlarınız? Kimin hayatını söndürüyor? Kimin geleceğini karartıyor? Elbette ki bu ülkenin geleceğini! Kendi çocuklarınıza, memurlarınızın çocuklarına, bu ülkenin kaymağını yiyen "ehl-i keyf"in çocuklarına aynı muamelenin yapılmasına göz yumabilir misiniz, göz yumabilir miydiniz? Yerinizde öylece durabilir ve oturabilir miydiniz bu insanlıkdışı, bu ilkel, bu kaba, bu çirkin ve yüzkızartıcı muamelerden sonra? Orada kılınızı kıpırdatmadan oturabilir miydiniz, gözünüzü kırpmadan memurlarınızı yine bu ehl-i keyfin çocuklarının üzerine yürütebilir miydiniz? Şahsiyet, ahlâk, asâlet, adâlet, vicdan, merhamet, hak ve hukuk şimdi değilse, nerede ve ne zaman işe yarıyor arkadaş? Emniyet'teki insanlar bu ülkenin "çocuğu" değil mi? Bu ülkenin, bu toplumun bağrından çıkmış insanlar değil mi? Yapmayın arkadaşlar! Aklınızı başınıza devşirin lütfen! Bu işin yolu çocukları dövmekten mi geçiyor? İnsanları, hele de çocukları yıldırmakla, sindirmekle, seslerini kısmakla, sopalamakla, yerlerde süründürmekle, çığlık attırmakla, insanlığınızı yitirip yitirmediğinizi, insana, insanlığa kastedip kasdetmediğinizi adam akıllı bir düşünün lütfen! Yöneticimiz uyuyor mu? Hukuk nerede arkadaş? Sahi, hukuk ne işe yarar? Ne zaman işe yarar? Çocuklar dövüldüğü zaman işe yaramazsa hukuk, ne zaman işe yarar, söyler misiniz bana? Tüm Türkiye'nin gözü önünde çocukları dövmek, dövebilmek nasıl bir hâlet-i rûhiye'nin ürünüdür acaba, hiç düşünmüyor musunuz siz? Hem savunmasız, masum, suçsuz, günahsız çocukları dövmek de nereden çıktı? Milletin gözünün içine baka baka çocukları dövmek, hastalıklı bir ruh hâlinin göstergesi değil midir? Ve ey millet! Ne zaman oluyor bütün bunlar? AB Uyum Yasaları'nın Meclis'ten geçtiği bir zaman diliminde oluyor, değil mi? Sahi, ne işe yarıyor bu yasalar? AB Uyum Yasaları'nın Meclis'ten geçirilmesi için bangır bangır bağıran "bezirgânlar" neredeler? AB Uyum Yasaları Meclis'ten geçince insan hakları, özgürlükler, demokrasi garanti altına alınacak diye nârâ atan "şarlatanlar" neredesiniz? Neredesiniz arkadaş? Patagonya'ya mı kayboldunuz? Çıksanıza ortaya... Çocukları dövüyorlar, çocukları! Görmüyor musunuz? Kör müsünüz? Hem de Dünya Çocuk Günü'nde! Üstelik de milletin gözünün önünde ve gözünün içine baka baka! Karıncayı bile incitmekten "korkan" bir milletin, bir ümmetin müntesipleri, çocukları dövüyor! İnanılır gibi değil! Yerin göğün, bitkiler, hayvanlar ve de melekût âleminin bile böylesi bir ilkelliğe isyân ettiklerini ben hissedebiliyorum! Ya siz? Siz, hissedemiyor musunuz? Hayır arkadaş, o kadar taşlaşmış, o kadar ruhsuzlaşmış olamazsınız! Eğer öyleyse, "başımıza taş yağacak" demektir! Hafezanallah, diyorum; ama zaten yağıyor başımıza taş! Hem de fazlasıyla: Bu açlığın, bu sefaletin, bu kokuşmuşluğun, bu ahlâksızlığın, bu perişanlığın, bu ruhsuzluğun, bu fütûrsuzluğun tesâdüfî olduğunu mu sanıyorsunuz?! Unutmayın: Allah, Duyan'dır, Gören'dir, Bilen'dir, İşiten'dir, Hakîm Olan'dır, Sabır ve Adâlet Sâhibi'dir vesselâm!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |