T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Brüksel'de tökezlemeden Kopenhag'a ileri

Avrupa Birliği'nin 'hükümeti' niteliğindeki Avrupa Komisyonu'nun, içeriği uzun zamandan beri merakla beklenen 'İlerleme Raporu' bugün Brüksel'de resmen yayınlanacak. Türkiye'nin yine uzun zamandan beri odaklandığı husus, 12 Aralık'ta toplanacak Kopenhag Zirvesi, genişlemeyle ilgili karar alacağı vakit, Türkiye'ye tam üyelik müzakerelerine başlamak için tarih verip vermeyeceği...

'İlerleme Raporu'nda böyle bir tarih verilmeyeceği ve topun Konsey'e yani, AB üyesi ülkelerin liderlerine; dolayısıyla Kopenhag Zirvesi'ne atıldığı biliniyor. AB Komisyonu, Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerine henüz tam uyum sağlamadığını saptamış ve 'tarih verilmemesi gerektiği' görüşünü benimsemiş durumda. Ancak, bu tür bir 'olumsuz yanıtın Türkiye'de büyük hayal kırıklığı yaratacak olmasından ötürü', tarih konusundaki kararı ertelemeyi ve topu liderlere atmayı tercih etmiş durumda.

Türkiye, 3 Ağustos'ta çıkarılan 'AB uyum yasaları' sayesinde müthiş ve sürpriz bir adım attığından emin, kendisine Kopenhag'da bir tarih verilmesini bekliyor, istiyor ve umuyor. Ancak, Avrupa Komisyonu'nun Kopenhag Kriterlerine göre hala 'eksik' gördüğü ve örneklerle süslediği gerekçeli listesi şu hususların altını çiziyor:

İşkence. Bu konuda, sadece iddialara değil, somut verilere yer veriliyor ve Türk devletinin işkencecilere karşı açılan davaları zaman aşımına uğratmak istediği izlenimi yarattığına dikkat çekilip, Manisalı öğrenciler davası buna örnek gösteriliyor.

Düşünce Özgürlüğü. Bunun önündeki engellerin kaldırılması için gereken bazı düzenlemelerin yapılmış olmasına karşılık, bu alanda kısıtlamaların hala sürdüğü belirtiliyor. Örneğin, 'şiddete başvurmayan', 'şiddeti teşvik etmeyen', 'terörü haklı göstermeyen' konuşmalar yapanların hapis cezasına çarptırılmaları, hapishanelerde 1000'e yakın düşünce suçlusunun bulunması örnek gösteriliyor. Bu arada, DEP milletvekillerin hapishanede bulunmaları da, Kopenhag Kriterleriyle bağdaşmayan bir uygulama olarak ifade ediliyor.

Dernek Kurma ve Toplanma Özgürlüğü. Buna ilişkin örnekler sıralandıktan sonra, 'Azınlık Vakıfları' ile ilgili bürokratik kısıtlamaların devam ettiği ve 'kriterlerin yerine getirilmediği'nden söz ediliyor.

Din Özgürlüğü. Türkiye'de yaşayan Sünniler dışında kalan diğer din ve mezheplerin 'tam serbestiden yararlanamadıkları', 'ibadet yerlerini açamadıkları' ve bu çerçevede 'Heybeliada Ruhban Okulu'nun durumu', bunun örnekleri olarak sıralanıyor.

Askere Sivil Denetim. Milli Güvenlik Kurulu'nun örgütlenme ve çalışma esasları, Kopenhag Kriterleri'ne 'yeterince uymama' örneği olarak kayda geçiriliyor.

Elini vicdanına koyan hiç kimse, bu 'saptamalar'ın 'yersiz' olduğunu söyleyemez. Türkiye'nin AB hedefinde çok istekli olması, nüfusun yüzde 70'inin üzerinde bir oranının bu hedefi içtenlikle arzulaması ve bu yönde TBMM'nin de gerek Anayasa değişiklikleri ve gerekse AB uyum yasalarının çıkartılmasıyla bir 'ciddi siyasi irade' ortaya koymuş olması, bu 'yetersizlikler'i ve 'Kopenhag Kriterlerinin tatminkar ölçüler içinde yerine getirilmemiş olması' gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ülkemizin bir 'demokrasi ve insan hakları cenneti' olduğunu kim iddia edebilir?

Ancak, Türkiye gibi birçok bakımdan 'sui generis-kendine özgü' büyük ve büyük ağırlıkla Müslüman nüfus barındıran bir ülkeyi, 'dinamik biçimde' algılamak da gerekiyor. AB'nin Türkiye'ye 'statik bir fotoğraf' içinde bakmaması, gelecekteki ortaklık için gerekli 'karşılıklı güven duygusu' açısından şart.

Nitekim, önceki gün İstanbul'da biraraya gelen TOBB ve İKV'nin sürüklediği 200 dolayında sivil toplum örgütü ve şahsiyet, işin bu yönünü vurgulayarak, Kopenhag'da Türkiye'ye bir 'müzakerelere başlama tarihi verilmesi'nin şart olduğu üzerinde durdular. Ekim'in 24'ünde, bu toplantının katılımcılarından oluşan 200 kişi, 'lobi için' Brüksel yolunu tutacak. Bu arada, TÜSİAD da bir 'Kopenhag çıkartması' hazırlığında.

Yani, 'sivil toplum', seçim hesapları içindeki siyasi partiler ile her türlü uyumunu özellikle AB konusunda yitirmiş mevcut 'topal ördek hükümeti'ne ön alıyor.

Bu arada, Amerika'nın, Irak hesabından da kaynaklanarak, AB üzerine Türkiye'ye tarih verilmesi konusunda müthiş bir 'lobi baskısı' kurduğu haberleri Financial Times gibi etkili gazetelerde yer buldu.

Avrupa Komisyonu'ndan sızan bilgiye göre, Komisyon, Türkiye hakkında bir karar almadan önce, 3 Kasım seçimlerinin sonucunu görmek istiyor. Ortaya çıkacak manzara, buna göre, Kopenhag Kriterlerinin ne oranda uygulanacağını gösterecek. İddiaya göre, ANAP'ın barajı geçip geçemeyeceği, MHP'nin durumu ve Ak Parti'nin elde edeceği çoğunluk AB'nin tutumunu etkileyecek.

ANAP'ın barajı aşması galiba mucizelere bağlı. Ne var ki, AB konusunu bir 'ANAP mülkiyeti' olmaktan çıkartmak gerekiyor. Zaten değil de. Türkiye halkının büyük çoğunluğu AB'den yana; ama çok küçük bir azınlığı ANAP'a oy verme eğiliminde. MHP'nin de barajı aşması, bugünden bakıldığında, hayli zor görülüyor.

Bu durumda, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'nin önünü açmak için, Ak Parti'ye, şu sıra diğerlerinin bir hayli önünde birinci parti gözüktüğü için, çok özel bir rol gözüküyor. 'AB yanlısı iradesi'ni yüksek sesle, Avrupa başkentlerine ısrarla duyurması. Deniz Baykal ve Kemal Derviş için en anlamlı seçim kampanyası da, şu sırada, Avrupa başkentlerini dolaşmaları olacak.

Sonuç itibarıyla, Kopenhag Zirvesi, bugün yayınlanacak Avrupa Komisyonu'nun 'teknik nitelikli' İlerleme Raporu'ndan hayli farklı biçimde bir AB 'siyasi kararı' olacak.

Helsinki 1999, son tahlilde, bir 'siyasi karar'dı; tıpkı arefesinde Kıbrıs'ta görüşmelerin başlatılması ve AGSP (Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası) konularında sağlanan ilerleme üzerine Laeken 2001 Zirvesi'nde Türkiye'nin 'Avrupa Konvansiyonu'na davet edilmesi kararının da bir 'siyasi karar' olarak algılanması gerektiği gibi.

Bugün yayınlanacak Türkiye İlerleme Raporu'na elbette önem verilmeli ama bundan gereksiz yere 'olumsuz duygular'a kapılınmamalı.

Nasıl 3 Kasım'ı, 'gereksiz eskilerin tasfiye seçimi' olarak görüyorsak ve geleceğe bakarken 'umutlarımız'ı koruyorsak; 12 Aralık Kopenhag Zirvesi'ne doğru da Türkiye'nin 'Avrupa ufku'nu yitirmemeliyiz.


9 Ekim 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED