|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün "İki haber" dedik ama, meğer biz bu satırları yazarken Hürriyet ve Milliyet'te savaş haberleri hazırlanıyormuş. Meğer asıl bombalar, Kronik Medya'nın birinci sayısının okurlara ulaştığı gün patlayacakmış. Biliyorsunuz, baktıran bir klişemiz var... Onca tecrübeden sonra okurda derhal "O haberi neden oraya koydular acaba?" refleksi uyandıran birtakım -çoğunlukla- ekonomi haberleri, gazete yönetimlerince hep şöyle savunulur: Dün, "Gazete yönetimlerinden güzel, umutlu sözler" başlıklı yazımızda, son zamanlarda okurlara verilen "sadece gazetecilik yapmak", "ona buna saldırmamak", "gazeteciliği şirket çıkarlarına alet etmemek" yönündeki sözleri küçük bir rezervle de olsa memnuniyetle kaydetmiş, yazının sonunda da bugün için bir söz vermiştik. Hatırlayalım: "(...) Fakat mesela geçtiğimiz hafta boyunca Sabah ve Doğan Grubu gazetelerinde yer alan iki 'şirket haberi'nin tamamen farklı bakış açılarıyla okurlara sunulmasını nasıl açıklayacağız? İkisi birden doğru olamayacağına göre... Yarın bu iki haberi ve sunumlarını aktaracağız..." "İki haber" dedik ama, meğer biz bu satırları yazarken Hürriyet ve Milliyet'te savaş haberleri hazırlanıyormuş. Meğer asıl bombalar, Kronik Medya'nın birinci sayısının okurlara ulaştığı gün patlayacakmış. Daha sonra ayrıntılarına geçmek üzere tadımlık kabilinden Milliyet'in, Turgay Ciner'le ilgili olarak attığı dev puntolu manşetini aktaralım: "Vay vay vay!.." Biliyorsunuz, bıktıran bir klişemiz var... Onca tecrübeden sonra okurda derhal "O haberi neden oraya koydular acaba?" refleksi uyandıran birtakım -çoğunlukla- ekonomi haberleri, gazete yönetimlerince hep şöyle savunulur: "Haber değeri olduğu için..." Sadece, "Tamam da, neden bir tek siz fark ediyorsunuz o haber değerini, neden başka gazetelerde tek sütunda bile değerlendirilmeyen birtakım haberler sizin gazete(ler)de manşet oluyor" itirazıyla bile yıkılabilecek bir gerekçe, ama daha bir yığın itirazda bulunulabilir. Şimdi aktaralım. Bundan sonrasında sadece son bir haftaya yayılan "şirket haberleri"ni aktaracağız. "Haber değeri olduğu için..." klişesinin geçerli olup olmadığına siz karar verirsiniz artık... Gruplararası "karşılıklı haberleşme" 2 Ekim'de Sabah gazetesinin "Ekonomi tarihinin en büyük borç transferi" başlıklı haberiyle başladı. Habere göre, devletten POAŞ'ı satın almak amacıyla oluşturulan İş Bankası-Doğan Holding ortaklığı, POAŞ'la birleşmek için gerekli resmî girişimlerde bulunmuştu. Haber doğruydu, zaten bir gün önce Hürriyet de küçük bir Anadolu Ajansı haberi olarak duyurmuştu gelişmeyi. Altında a.a. ibaresi olan haberin spotu, Hürriyet yazıişlerinde imal edilmiş gibi geldi bize, ama a.a.'nın geçtiği orijinal metni bilmediğimiz için aktarıp geçelim: "POAŞ Yönetim Kurulu, şirket faaliyetleri büyük ölçüde örtüşen İş Doğan Petrol Yatırımları ile birleşilmesi halinde yaratılacak sinerji ve tasarrufları değerlendirmek üzere çalışmalar yapılmasını kararlaştırdı." Haber doğruydu doğru olmasına da, sorun, Sabah'ın böylece özelleştirme karşılığı doğan 1.2 milyar dolar borcun, yüzde 23.4'ü halka açık olan POAŞ'a devredileceği yönündeki yorumundaydı. Zaten haber de bir nevi haber-yorum olarak kaleme alınmıştı. (Hatırlayın, Hürriyet'e göre birleşmeden amaç sadece "sinerji" yaratmaktı.) 4 Ekim: Bütün cephelerden haber-hücum Sabah'a cevap 4 Ekim'de geldi. Hürriyet, Milliyet ve Radikal tıpkı Sabah'ınkinde olduğu gibi "aslında doğru" bir haberle çıkageldiler. Habere göre, Atv ve Show TV Zedpaş adlı ortak bir Reklam Pazaralma şirketi kurmuştu. Üç gazetedeki, "ortak aklın" kaleminden çıktığı apaçık olan ve bazı cümle değişikliklerini saymazsak biribirinin aynı üç imzasız haber-yoruma göreyse durum şuydu (hepsini temsilen Hürriyet'ten aktaralım): "Sabah Grubu, Zedpaş'a geçip vergiden kaçıyor... Sabah Grubu ve Atv'nin devlete olan 55 trilyon liralık vergi borcu nedeniyle uygu-lanan hacizden kurtulmanın yolunu yeni şirket kurmada buldu.) Öbür iki gazetenin başlıkları da "Sabah Grubu, vergi borcunu ödememek için şirket değiştirdi" (Milliyet) ve "Sabah Grubu'ndan vergi çalımı" (Radikal) biçiminde dizayn edilmişti. Sabah'ın bu haberi "sinerji" yanından gördüğünü tahmin edebilirsiniz: "İzlenme rekorları kıran Atv ve Show TV bugünden itibaren Zedpaş Reklam Pazarlama şirketinde buluştu. İki kanalın bu işbirliği sektördeki rekabeti artırmayı amaçlıyor. Sabah'ın 2 Ekim'deki haberinden sonra bu gazetede başka "can sıkıcı" bir haber görülmedi. Ama Hürriyet ve Milliyet' in 5, 6 ve 7 Ekim'deki haberleri 8 Ekim'deki "Vay vay vay!"ın peşrevleri gibiydi: "Ciner: 57 trilyon vermesem ne olur" (Milliyet, 5 Ekim) "Atv'deki her reklamın parası Ziraat'e yatacak... Sabah Grubu ve Atv'nin Show TV ile ortaklaşa Zedpaş'ı kurup giriştiği vergi borcundan kurtulma operasyonu, Maliye'ye çarptı." (Hürriyet, 6 Ekim... NOT. Bu haber de doğru görünüyor, ama içinde şöyle bir şey de var: "Son gelişme ile reklamcıları bir başka tehlike daha bekliyor. Atv'nin tüm gelirlerinin Sabah Grubu vergi borçları için Maliye hesabına yatacak olması, Atv'nin büyük transferler olarak açıkladığı program ve diziler için yapacağı ödemeleri aksatacak.") "BDDK parayı bekliyor, Ciner Sabah'ta yayılıyor..." (Hürriyet, 7 Ekim) "Ciner, BDDK'ya rağmen Sabah'a ortak..." (Milliyet, 7 Ekim) Ve böyle böyle geldik bugüne... Gene hiçbir yorumda bulunmaksızın Hürriyet ve Milliyet'ten aktarıyor, şimdilik bu faslı kapatıyoruz: Milliyet (manşet): "Vay vay vay!.. Turgay Ciner, Sabah Gazetesi ve Atv'yi ayda 200 bin dolara kiraladı. Etibank'ı boşaltan Bilgin Grubu'nun devlete olan 800 milyon dolar borcu, bu kiralarla ödenecek. Yani 33 yılda..." Hürriyet: "Ayda 200 bin dolar kirayla Atv ve Sabah'ın borcu biter mi... Dinç Bilgin, batırdığı Etibank'tan doğan borçlarını..."Evet, dediğimiz gibi: Karar sizin. (A.G.) "Kozmik kasa" muhabiri bildiriyor!
Gazetelerde her muhabirin seçtiği bir alan var. Kimi "kültür-sanat", "spor", "ekonomi" ya da "dış politika"ya ilişkin gelişmelerin peşinde kimi de –hele de şu günlerde- bir yada birkaç siyasal partiden haber taşımakla meşgul... Bu işbölümünün Türk medyasına özgü olmayıp diğer ülke gaze-telerinin benzer tarzda çalıştığı da malûm. Ancak bizim gaze-telerimizde sanki bambaşka bir muhabirlik kadrosu daha var.
Bize özgü bu kadroyu "Ankara/ Derin haber" muhabirliği olarak adlandırmak yanlış olmasa gerek. Tahmin ettiğiniz gibi bu "kadro" asıl olarak büyük gazetelerin bünyesinde mevcut. Mesela Hürriyet, Sabah, Milliyet gibi. İsterseniz buraya kadar söylediklerimizi bir örnekten hareketle biraz daha açmaya çalışalım: Hürriyet'in önceki günkü sayısı manşetten epeyce tuhaf bir haber veriyor: "Kozmik kasadaki Irak belgesi". Sözkonusu haberin altında Uğur Ergan imzasını görüyoruz. Hürriyet'i az biraz izleyenler bile hatırlayacaktır, bu imza ile hemen her zaman benzer "kozmik" haberler altında karşılaşıyoruz. Yani Ergan'ın Ankara'da "kozmik kasa"ya ve dolayısıyla "zirve"ye epeyce yakın bir muhabir olduğu besbelli.
Hürriyet'in manşete taşıdığı haberden hükümetin bir "kozmik kasası" olduğunu ve bu kasanın içinde (başka neler var bilmiyoruz ama) bir de "Irak Milli Siyaset Belgesi" adıyla anılan bir belgenin bulunduğunu öğreniyoruz. Siz bilmem ama ben bu belgenin adını ilk kez duyuyorum. Başbakanlıkta bulunan kasanın birinde "Türkiye Cumhuriyeti Milli Siyaset Belgesi" diye bir belgenin varlığından tabii ki haberdardık, ama bu belgeden gerçekten haberimiz yoktu.
Manşetin hemen altında yer alan spot da bir tuhaf: "Çankaya Köşkü'ndeki Irak zirvesinde kozmik kasada saklanan 'Irak Milli Siyaset Belgesi ve Irak Eylem Planı' da masaya yatırıldı." Demek ki "zirve"ler böyle işliyor; günün şartlarına göre kasadan bir "Milli Belge" çıkarılıp hemen oracıkta "masaya yatırılıyor"! Tasavvur edin, o "kozmik kasa"da kimbilir "masaya yatırılmayı" bekleyen daha kaç "Milli Siyaset Belgesi" var...
Peki Ergan'ın haberine göre bu "belge"de neler var? Dokuz madde varmış.Ama inanın bu dokuz maddenin hepsi de çok tanıdık. "Irak'ın bütünlüğü", "Türkmenler", "Irak'ın Türkiye'ye askeri açıdan bir tehdit teşkil etmemesi" gibi çok tanıdık maddeler. Ve tabii "Irak'ın Saddam Hüseyin sonrası yapısında da üniter özelliğini muhafaza edebilmesi yönündeki gayretler.."(madde 5) Yani demek istediğim, hiç ama hiç de "kozmik kasa"da saklanacak türden maddeler değil bunlar.
Buraya kadar herşey bildiğimiz çerçevede; ne biçim bir şey olduğunu pek çok Hürriyet okurları gibi benim de anlamadığım bir "kozmik kasa", kasadan çıkarılıp "masaya yatırılan" maddeler ve "zirve"nin masada yatırılan şey üzerinde kafa yorması, vesaire... Hürriyet'in "kozmik" mozmik diyerek okurlarını "havaya sokmaya" çalıştığı da muhakkak. Ancak, Hürriyet'in "kozmik kasa" haberinin başına bir talihsizlik gelmiş. Şöyle ki: Haberin 18. sayfadaki devamının yanına yazıişlerinin bir azizliğinin sonucu olarak "kozmik" haberi neredeyse çürüten bir açıklama yerleşmiş.
Açıklama "kozmik" duruma birinci dereceden hakim olan/olması gereken bir kişiye, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a ait. Açıklamanın bizi ilgilendiren bölümü aynen şöyle: ".....Mesut Yılmaz, Kürtlerin Bağdat yönetimi altında özerklik içinde bir federatif yapıyı kurmaları halinde, böyle bir duruma 'bağımsız devlet kurmaları halinde gösterilecek tepkiyi göstermeyeceklerini' açıkladı. Yılmaz, Irak'ta Bağdat yönetimi altında Arap-Şii-Kürt-Türkmenler'in birlikte veya ayrı ayrı bir federatif yapıya gidebileceklerini, buna dönük 4-5 olasılığın bulunduğunu vurguladı."
Görüyorsunuz, "Irak Milli Siyaset belgesi ve Irak Eylem Planı"nın 5. maddesi Irak'ın "üniter yapısı"nın korunması yönünde gayretlernden söz ederken, Başbakan Yardımcısı federatif yapıyı çoktan kabullendi bile..... Görüyorsunuz değil mi? Gerçekten de hep söylediğiiz gibi, bir ülke ne kadar "açık" olursa, o ülkenin gazeteciliği de o derece açık oluyor. Yoksa işler hepten karışıp bazı muhabirler "kozmik kasa"ların filan peşine düşerek okurlarına "heyecan" aşılama yoluna giriyorlar. Düşünün, ne kadar komik bir haber geçme şekli: Muhabirimiz "kozmik kasa"dan bildiriyor! (K.B.)
Bu güzel fotoğrafı kim çekmiş? Yeni Türkiye Partisi (YTP) Genel Başkanı İsmail Cem, Ankara'daki Leman Kültür Merkezi'nde gençlerle sohbet etmiş. 6 Ekim tarihli dört gazetemiz (Hürriyet, Milliyet, Zaman, Yeni Şafak) Cem'i gençlerle sohbet ederken saptayan bu hoş, sıcak fotoğrafı sayfalarında değerlendirmeyi uygun görmüş. Aynı fotoğrafın dört gazetede birden yer alması ancak onun bir ajans muhabiri tarafından çekilip gazetelere servis edilmesiyle mümkün. Biraz sonra göreceğiz, bu fotoğraf da bir ajans muhabiri tarafından çekilmiş. Ajanslarda çalışan foto muhabirleri, güzel bir fotoğraf yakaladıklarında ertesi günü zor eder, sabah erkenden bütün gazeteleri tarar, fotoğrafının hangi gazeteler tarafından değerlendirildiğini öğrenir. Ve tabii ister ki, fotoğrafın yanında kendi adı da bulunsun. Ne var ki sonuç çoğunlukla hayal kırıklığıdır...Kuralı bozmayan bir istisnayı saymazsak, bu örnekte de öyle olmuş. Fotoğrafı kullanan dört gazetemizden sadece Hürriyet, onun Anadolu Ajansı'ndan İsmail Yeşilyurt tarafından çekildiğini belirtmiş. (A.G.) Yine o "bir küçük parmak"! Milliyet genel yayın yönetmenine göre ("Ben seni unutmak için sevmedim...", 6 Ekim) "flört" dönemi: "(...) Karşılaştığınız her şey size onu hatırlatır. Hatırladığınız şey asla 'bütün bir vücut' değildir... Gülümserken ortaya çıkan gamzeler, şarap bardağına batırılan bir küçük parmak, yürürken saçlarının savruluşu, küçük baş hareketleri, sizden başka kimsenin asla farkedemiyeceği mimikler..." (Altını biz çizdik.) "Altını biz çizdik", çünkü bu bölüm ("şarap bardağına batırılan bir küçük parmak") bir zamanlar yazarın bir başka aşk yazısında daha karşımıza çıkmış ve doğrusu bizi bayağı şaşırtmıştı. Dolayısıyla insan sormadan edemiyor: Hatırlanması ve anlatılması ne bitmez tükenmez bir "bir küçük parmak"mış bu... Tamam, "flört dönemi"nde hatırlanan şey asla "bütün bir vücut değildir" ama insan "bir küçük" ayrıntıya da derece saplanıp kalmaz ki! Ayrıca şu da var: Yönetmenin bu "küçük" ayrıntıya takılıp kaldığı sürece yalan yanlış bilgilerden hareketle gazetesinin manşetine taşıdığı "Fransız"larla iddialı olduğu bu alanda başedebilmesi hiç mi hiç mümkün görünmüyor! (K.B.) 'İyi uçtu ama çok kötü kondu' Rekor denemesi için bisikletiyle Çin Seddi'nin bir yanından öbür yanına atlamak isteyen bir bisikletçiyle ilgili olarak gazetenizde böyle bir başlık görseniz aklınıza neler gelir? Herhalde çoğunuz, sporcunun startı ve sonrasını başarıyla gerçekleştirdiğini, ama yarışmanın sonunu iyi getiremediğini, mesela faul yaptığını falan düşünürsünüz. Belki bir bölümünüz de bir kaza atlattığını, belki yaralandığını falan düşünürsünüz. Sayfa editörünün, habere konu olan sporcunun "konarken" öldüğünü böyle bir başlıkla duyuracağı, sanmam ki aklınıza gelsin. Sabah gazetesinin (5 Ekim) ikinci sayfa editörü bazı insani durumların espri kaldıramayacağını unutmuş, bu başlığı uygun görmüş. İlle de "Haberi anlatan değil, okutan başlık" diye ısrar edecek meslektaşlarımız için şu pratik tedbiri öneriyoruz: B tip dramatik haberlerde ölen, yaralanan ya da güç durumda olan kişinin bir yakınınız olduğunu ve onun haberine başlık attığınızı düşünün; göreceksiniz, çok işe yarayacak. (A.G.) 'Kadınlar çalışmasın, oturup çocuk baksın' (Star)
Star gazetesi (5 Ekim) Saadet Partisi'nin (SP) seçim bildirgesinin açıklanması haberini bu başlıkla duyurmuş okurlarına. Alt başlıkta da "Bu yaklaşım, dün açıklanan SP seçim bildirgesinde yer aldı" deniyor. Bakalım, Star bu başlığı bildirgenin hangi cümlesinden çıkarmış? Gazetenin "Kadınlarla ilgili çarpıcı ifadeler" diye nitelediği ve bildirgeden tırnak içinde aktarılan bölüm aynen şöyle:
"Aile ile ilgili ele alınması gereken konulardan biri de, kadınların toplumsal konumu ve haklarıdır. Hem kentte hem de kırsal kesimde kadının en önemli sorunu işi ile ailesi arasında yaşadığı ikilemdir. Kadının çalışarak aile bütçesine katkıda bulunması ve kendisini geliştirmesinin bedeli çocuklarını ve ailesini ihmal olmamalıdır. Partimiz, çalışma hayatında, kadının annelik ve aile sorumluluğunu da yerine getirebilecek düzenlemeleri yapacaktır." İşte hepsi bu. Belli ki, bildirge, çalışan kadınların ailelerine daha fazla zaman ayırmasını sağlaya-cak birtakım önlemler içeriyor.
Belki doğum izninin süresini radikal bir biçimde artırma, belki işyerlerinde kreş açma zorunluluğunda birtakım düzeltmeler, vb. "Kadınlar çalışmasın, oturup çocuk baksın!" başlığı, kafasına en baştan okurunu SP aleyhine manipüle etmeyi koymamış bir gazetecinin asla kullanmayacağı bir başlık.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |