|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dün Yavuz Baydar'la ilgili yazdığım yazı, bir an dikkatsizlik ve kendine güvenin nelere yolaçabileceğini, yazarının başını nasıl derde sokacağını, daha doğrusu yazarını nasıl rezil kepaze edeceğini gösteren, "Türk şapşallık tarihi"ne geçmeye layık "mevzun" bir "çuvallama örneği"ydi. Olay şu: Milliyet gazetesi, "Fransız Ahmet" manşetinden dolayı, okurlarından ve Ahmet Altan'dan özür diliyor; bunu da gazetenin tepesinden, kutu içinde okurlarına duyuruyor... Yavuz Baydar da, "Okur Temsilcisi" sütununda, Mehmet Yakup Yılmaz'la yaptığı konuşmayı aktarıp, olayın gelişimini ve "özür dileme" safahatını anlatıyor. Konuşmayı iki kez okudum. Hatta ikincisinde, yazımda kullanmak üzere bazı yerlerin altını çizdim. Muhatabım aslında Mehmet Yakup Yılmaz; ama olayda dahli bulunan Yavuz Baydar'mış gibi, ikide birde onun adını zikrediyorum. Daha doğrusu, "Mehmet Yakup Yılmaz" diyeceğim yerde, bilinçaltı bir dürtüyle "Yavuz Baydar" diyorum. Düzeltiyorum: Ahmet Altan'ı mahkemeye veren Baydar değil, Yakup Yılmaz'dır. Altan'ın tepkisini "bir yazardan beklenmeyen tavır", "gazete mensuplarına saldırı" ve "hakaret" olarak değerlendiren Baydar değil, Yakup Yılmaz'dır. Yine, "Buradaki sorun bantın elimize geç ulaşması... Ama şu açıdan içimiz rahat: Milliyet kendi muhabirinden aldığı haberi, başka kaynaklardan da kontrol etti, bundan sonra yayınladı" diyen Baydar değil, Yakup Yılmaz'dır. Niçin Baydar o halde? Bilmiyorum. Vallahi de bilmiyorum. Konuşmayı büyük bir dikkatle okudum üstelik. Ayrıca, Baydar'ın, sözkonusu haberin yayınlanmasında bir dahli bulunmadığını da çok iyi biliyorum. Daha da vahimi şu: Konuşma "soru-cevap" biçiminde ilerlediği, yani Baydar açıkça "Mehmet Y. Yılmaz'la konuştum, mahkeme sürecine de yansıyan bu tatsızlığın içyüzünü ve sonuçlarını öğrenmek üzere görüşlerine başvurdum" dediği halde, ben ısrarla Baydar'ı oturtuyorum muhatap koltuğuna. Dalgınlık mı? Kaldı ki, Baydar'ın, Ahmet Altan'la karşı karşıya olmasını gerektirecek bir pozisyonda bulunmadığını yakından bilenlerden biriyim ve bunu dillendirmek bu saatten sonra ayıp kaçacak belki ama, Baydar'ı yazılarından, televizyon programlarından izler, okur, beğenir, hatta ciddiye alırım... Demek ki, Baydar'a "bilinçaltı" bir düşmanlığım yok. Çok şükür yok. Niçin Baydar o halde? Dedim ya, bilmiyorum. Belki kendine güven, belki basiret bağlanması, belki dalgınlık, belki dikkatsizlik, belki şapşallık... Ya da, bu babdan sayabileceğiniz her şey... Telefon açabilirdim; ama gerek duymadım... Madem haksızlık bu sütunda yapıldı, yediğimiz haltı yine bu sütunda temizleyelim. Yavuz Baydar'dan özür diliyorum... Fakat siz yine de, "Baydar" yerine "Mehmet Yakup Yılmaz"ı koyarak okuyun dünkü yazıyı... Çünkü sorularım geçerliğini koruyor hâlâ: Bir Türk yazarının "iki kültürü yakınlaştırmak amacıyla" sarfettiği sözler niçin Milliyet gazetesinin manşetine taşınıyor? Diyelim ki Altan kendisine atfedilen sözleri sarfetti, haber yine manşetten mi kullanılacaktı? Amaç Altan'ı harcamak değilse, bu niçin "birinci haber" değeri taşıyor? Sayın Baydar'dan bu sorularımın yanıtı için de aracılık etmesini rica ediyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |