|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'nin yakın çevresinde birinci derecede ilgi alanına giren, stratejik önceliğe sahip ama apayrı gibi duran Kıbrıs ve Irak'ta sanılandan fazla benzerlikler, çelişkiler yaşanıyor. Bu iki stratejik önceliğe sahip soruna bölgesel ve küresel güçlerin doğrudan ve dolaylı müdahil ve hatta taraf olması, Türkiye'nin geliştireceği politikaları taktik savunma perspektifinden çıkarmaktadır. Türkiye'nin bu iki konuda atacağı adımların, geliştireceği stratejilerin salt savunma konseptine indirgenemez olmasının nedeni, Türkiye'nin konumundan kaynaklandığı gibi, aynı zamanda rekabet halindeki küresel güçlerin karşı karşıya geldiği alanlara da işaret eder. Bu durum, değişik güç faktörlerin bileşkesinde bulunan bir bölgede oluşacak sorunlarda doğrudan taraf olmanın getirdiği zorluklarla beraber kullanabildiğiniz takdirde ne türden avantajları da sahip olduğunuzu da gösterir. Yeryüzünde ender bulunan, küresel ve bölgesel rekabetin aynı anda etkin olduğu böylesi bir stratejik kavşak noktasında geliştirilecek politika taktik savunma perspekktifiyle geçiştirilemeyecek kadar derin ve çok boyutlu düşünmeyi gerektirmektedir. Bu anlamda gerek Kıbrıs gerekse Irak konusunda Türkiye, hem yakın bölgesel güçlerle, hem küresel güç merkezleriyle çok yönlü ilişki geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çok yönlü, çok boyutlu ilişki tanımına askeri olduğu kadar tarihi ve kültürel faktörler de dahildir. Nitekim Türkiye'nin çoğu kez sıkıştığı, uluslar arası ilişkilerde yalnızlaştığı, açmaza düştüğü durumların, kültürel ve tarihi perspektifin ihmal edilerek kurulan geçici ittifaklarından kaynaklandığı görülür. Türk dış politikasının birinci öncelikli konuların başında kuşkusuz Kıbrıs gelmektedir. Kıbrıs'ta Türkiye soğuk savaş döneminde ABD ile Sovyetler arasındaki rekabetinin kurduğu dengeler kullanarak bir mesafe almıştı. Ancak soğuk savaş sonrası dönemde bunun yerini ABD ile AB rekabeti almış, Türk Yunan gerilim ise sürekliliğini korumuştur. Bu durumda Türkiye girmek istediği AB ile Kıbrıs'ta karşı karşıya gelmiştir. Buna paralel biçimde Ortadoğu'da kurulan ABD-İsrail-Türkiye ittifakı görünüşte AB'yi dengelemiş görünse de, biraz sonra değineceğimiz üzre, Türkiye'nin birinci dereceden çıkarlarının aleyhine işlemiştir. Benzer durum Irak konusunda da geçerliliğin korumaktadır. Türkiye'nin kendi tarihiyle problemli iç siyaset yapısı doğrudan Irak'a yönelik politikalarını belirlemiştir. Irak konusuna her şeyden önce bir Kuzey Irak sorunu, daha doğrusu bağımsız bir Kürt devletine yol açacak parçalanma sorunu olarak bakan Türkiye benzer rekabetin çelişkisini burada da yaşamaktadır. Türkiye, Kürt sorununu Türkiye içine taşımaya çalışan AB ile Kürt sorununa Kuzey Irak konusu olarak yaklaşan ABD arasında sıkışmış görüntü veriyor. Bölgede rekabet halindeki ABD ile AB faktörüne karşı Türkiye'nin kurduğu İsrail-ABD ittifakı bu dengeler konusunda nasıl işliyor? Her iki başlığı teker teker ele alalım. Türkiye bir yandan İsrail'le stratejik ortaklık ilişkisi geliştirip, askeri bağlantıları en üst düzeye çıkarırken İsrail Türkiye'nin hassas olduğu konularda neler yapıyor? İsrail Güney Kıbrıs Rum yönetimini silahlandıran ülkelerin başında gelmektedir. Dahası Güney Kıbrıs yönetimi ile stratejik askeri işbirliği yapmıştır. Bir toplantıda, İsrail'in Rum yönetimi ile yaptığı bu anlaşmayı KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'a hatırlattığımda, "her ülke kendi dengelerini kurar" gibi bir cevapla geçiştirmişti. Oysa Türkiye açısından Kıbrıs gibi birinci dereceden öncelikli konuda kimin kiminle stratejik ilişki içinde olduğu hususu geçiştirilemeyecek kadar önemlidir.
G.Kıbrıs-İsrail-Hindistan
Türk basınında gözden kaçırılan bir başka konu, Güney Kıbrıs-İsrail–Hindistan arasındaki işbirliğidir. Geçtiğimiz Salı günü Kıbrıs Rum yönetimine resmi bir ziyaret yapan Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee ile Rum yönetimi arasındaki ilişki Türkiye'nin son dönem izlediği Hind politikasındaki çelişkileri de ifşa eder mahiyette idi. Geleneksel olarak Hind-Pakistan çatışmasında ve özellikle Keşmir sorununda Pakistan tarafında yer alan ve alması gereken Türkiye son dönemde dengeyi Hindistan tarafını tutan bir politika içine girmiştir. Oysa başta Kıbrıs olmak üzere uluslararası tüm sorunlarda Türkiye'nin en yaktın müttefiki Pakistan olmuştur. Hind başbakanı Lefkoşe'de yaptığı ortak açıklamada; Kıbrıs'ta bulunan tüm yabancı işgal güçlerin (Türkiye kast ediliyor) çekilmesinden yana olduklarını belirterek Kıbrıs gibi konuda Türkiye'nin karşısında olduğunu deklere etmiştir. Rum yönetimi bunun karşılığında Keşmir sorununda Hindistan tezini desteklediklerin açıkladı. İsrail'in Hindistan'a özellikle nükleer teknoloji alanında her türlü desteği verdiği gibi Keşmir konusunda istihbarat dahil bölgedeki Hindistan işgalinin devamına katıda bulunduğunu hatırlamakta yarar var. Filistin işgali sırasında edindiği deneyimlerini Hindistan'a aktararak işgalden kurtulma mücadele veren Keşmir Müslümanlarının bastırılmasında etkin rol oynamaktadır. Aynı zamanda benzer bir ilişkiyi Kıbrıslı Rumlarla da yürütmesi Türkiye açısından en azından tuhaf değil midir?
Irak-İsrail-ABD
Irak konusuna gelince, Türkiye'nin nereden bakarsanız bakın bölgesel hesapları ile küresel güçlerin bölgeye yönelik stratejileri arasında açık bir çelişki var. Hem ABD'nin muhtemel bir Irka saldırısına karşı oluşu, hem AB'nin kürk politikası Türkiye'yi her anlamda tedirgin etmektedir. Ortadoğu denkleminin en önemli ülkesi olan Irak'ın geleceği Türkiye'yi birinci dereceden ilgilendirmektedir. Hatta bu konu devletin Kıbrıs'tan daha öncelikli stratejik tehdit algısı içinde sayılmaktadır. Buna karşın Ortadoğu dengesinin en önemli ülkesine komşu olan Türkiye'nin Ortadoğu'da kurduğu stratejik ortaklığın diğer üyelerinin tümüyle de bölgeye ilişkin çıkarları çatışmaktadır. ABD'nin 10 yıldır dondurduğu Irak ve Kuzey Irak'a yönelik politikaları artık netleşmiştir. Irak'ın parçalanması konusunda en etkin lobi faaliyetini yürüten İsrail yanlısı lobilerdir. Ve bölgede Irak'ın parçalanmasından en karlı çıkacak ülke de İsrail'dir. Yine bölgede Irak'ın parçalanmasından en zararlı çıkacak ülke de Türkiye'dir. Ve yine Türkiye'nin bölgedeki tek stratejik ortağı da İsrail'dir. Bu ilişkiyi hangi stratejik akılla izah etmek mümkündür? Türkiye'nin tarihi ve bölgesel kökleri karşısında komplekse girerek geliştirilen bu tür ittifaklarla geleceğini risk altına alma lüksü olmadığı artık anlaşılmalıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |