T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
Doğruya doğru

Hürriyet'in önceki gün manşete yerleştirdiği "BOZÜYÜK ZİRVESİ" haberinin yol açtığı gelişmeler dünkü gazetelerde fırtına estirdi. Biliyorsunuz, söz konusu "zirve" AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ı Toprakbank'ın eski sahibi Halis Toprak, Kentbank'ın eski sahibi Mustafa Süzer ve Pamukbank'ın eski sahibi Mehmet Emin Karamehmet ile biraraya getirmişti. "Biliyorsunuz" diyorum, çünkü bu haber Erdoğan'ın söylediği gibi sadece "bir grubun yayın organında", ve de "bir grup"un söylediği gibi buna ilaveten "Bizzat kendisiyle görüşen batık bankacılardan birinin gazetesinde" (Akşam gazetesini anlıyoruz) değil, gazetenizde, Yeni Şafak'ta da yer aldı... Yeni Şafak da olay henüz tazeyken (8 Ekim)

"Erdoğan, Toprak ve Karamehmet'le görüştü" demiyor muydu? İş tabii ki haber vermekle bitmiyor; nitekim, sözünü ettiğim "fırtına" da asıl olarak haberin nasıl verildiği üzerine patladı. (Yeri gelmişken "bir grup"un içinde yer alan farklı bir gazetenin hakkını teslim etmeyi unutmayalım: Radikal, büyük ağabeyin "Bozüyük zirvesi"ni manşete taşıdığı gün, haberi bakın nasıl ihtiyatlı veriyordu: "Görüşmede Toprak'ın yanında, batık banka sahibi Karamehmet ve Süzer'in de olduğu iddia edildi." )

Bir siyasal partinin tam da seçim öncesinde "Bozüyük" toplantısı gibi bir daveti kabul etmesi doğru mudur yanlış mıdır orası bizi burada ilgilendirmiyor. Dolayısıyla biz "fırtına"yı analiz etmeye başlayalım ve konunun fazla dağılmasını önlemek için de merkeze Erdoğan'ın "bir grubun yayını"na tepkisini ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ün bu tepkiyi değerlendirdiği yazısını koyalım.

Özkök'ün gazetenin sürmanşetini ("Evet, bu haberi vermek görevimizdir") tamamlayan "Evet, bu haberi bu grup verdi" başlıklı yazısı, başında olduğu "grup"la ilgili olarak sarfettiği "Bu grup istihdam yaratmaya devam ediyor. Yani ne sırtında bir yük, ne de ayaklarında bir pranga var" gibi "dokunaklı" bölümler ve Erdoğan'a "tramvay demokrasisi"ni hatırlatan yanlış ve gereksiz cümleler dışarda bırakılacak olursa yanlış bir yazı değil. "Gazetecilikte böyle bir haber ölçüsü, böyle bir haber ikiyüzlülüğü var mı? Bu vatandaşın, anketlerde önde giden partinin genel başkanının bu şahıslarla (Toprak, Karamehmet, Süzer) ne konuştuğunu bilme hakkı yok mu?" diye sorarken tabii ki haklı. Tamam, "Ama kendisi de bizim bilme hakkımızı sürekli tırpanlamıyor mu?" diye tabii ki sorabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, "yanlış" insanların arada bir doğru söylemeleri pek âlâ mümkün!

Özkök, "Dikkat ediniz, biz kendisine bu şahıslarla 'Niye görüştünüz?' sorusunu sormuyoruz. Siyasetçidir, elbette istediği kişiyle görüşür. Ama bizim de bu kişilerle 'Ne görüştünüz?' sorusunu sorma hakkımız var. Gazetecilerin bu görevi var" derken de haklı. Tamam, "Ama kendisi de kimlerle ne görüştüğünü hiç açıklamıyor!" diye tabii ki sorabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, açıklanması gereken şeyleri açıklamayan gazetecilerin de bu soruyu sorma hakları var.

Tayyip Erdoğan'ın tepkisine gelince: Erdoğan tepkisini "Bazı holdingler, bizi kendilerinin idare edeceğini zannediyorlar. Kusura bakmasınlar, idare edemezler. Biz her holding patronu ile oturup konuşuruz. Bizim konuşmamız, değerlerimizden taviz vermemiz demek değildir. Konuşmamız, milletin haklarını birilerine peşkeş çekmek demek değildir. Bunun çok iyi idraki içindeyiz. Kusura bakmasınlar. Birileri ile görüşürken diğerinin iznini alma gereği duymayız. Bunu böyle bilsinler" şeklinde ifade ederken size göre de haddinden fazla öfkeli bir davranış sergilemiyor mu? "Bozüyük" haberinin (AKP'nin kullandığı helikopterden, kiralandığı açıkça belirtilmesine rağmen hâlâ "Kiralıkmış" diye imalı bir biçimde söz etmek gibi alıştığımız karalamalar dışında) bu öfkeyi hak ettiğini söyleyebilir miyiz? Erdoğan'ın batık banka patronlarıyla aralarında geçen konuşmayı "değerlerinden taviz vermek" ya da "milletin malını birilerine peşkeş çekmek" amacıya yapmadığını açıklamasına (aksi ispatlanmadıkça) tabii ki kimsenin bir diyeceği olamaz. Ama böyle bir buluşmanın / konuşmanın haber olmasının "Birileri ile görüşürken diğerinin iznini alma gereği duymayız" şeklinde

(bir bakıma "meydan okurcasına") tepki çekmesi normal mi? "Bozüyük"teki toplantı başta AKP seçmenleri olmak üzere her vatandaş açısından tabii ki ilginç ve önemli.

Masanın karşı tarafında "topluma ve vergi mükellefine 20 milyar dolara mal olan batık bankaların" üç patronu oturuyor. (Laf aramızda, bunlardan birisi bankacılık dışında Gökkafes adlı çirkinlikle bir zamanlar belediyenin de canını çok sıkmıştı!) Böyle bir karşılaşmada "karşı taraf", Vatan'dan Seyfettin Gürsel'in tahmin ettiğinin dışında ne isteyebilir ki: "Bu buluşma sırasında eski banka patronlarının bankalarını geri istediklerini tahmin edebiliriz." Evet, Erdoğan'ın "bir grup"un öne çıkardığı "Bozüyük" toplantısı haberine gösterdiği tepki gerçekten de yerinde bir tepki değil. Hatta bir "talihsizlik" de aynı zamanda. Neden derseniz, bu polemik Erdoğan'ın tam da, bütün bankaların belli bir takvim içinde "Hazine garantisi" altında olmaktan çıkacaklarını açıkladığı bir güne rastlamadı mı? Bugüne kadar başka hiçbir siyasi parti başkanının ağzından duymadığımız bu çok önemli kararın açıklandığı güne.... (K.B.)

Özkök'ün doğru sorularıyla Hürriyet'in manşeti

Hürriyet ("Bozüyük Zirvesi") ve Milliyet'in ("Batık banka zirvesi") manşetleri geniş bir tartışmaya yol açtı. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, bankaları daha önce Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen üç işadamıyla görüşmesini haberleştiren Doğan Grubu gazetelerine şu sözlerle yüklendi: "AK Parti'nin Türkiye'deki siyaset etme şeklini o grup belirlemeyecektir. Bu kadar..."

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, dünkü yazısında Erdoğan'a cevap verirken şöyle yazdı: "Böyle bir mantığa biz de aynen şu cevabı verme hakkına sahip değil miyiz: 'Neyin haber olacağına Sayın Tayyip Erdoğan mı karar verecek'?"

Ben bu yazıda Ertuğrul Özkök'ün, bu gelişmenin haber değeri ve genel olarak gazetecilik konusunda söyledikleriyle, Hürriyet'in "Bozüyük zirvesi" haberini karşılaştırmak istiyorum. (Bu haberi "Bu grubun" vermiş olması konusunda yazdıklarına ilişkin düşüncelerimi yarına bırakıyorum.)

Kanaatim odur ki, Özkök söylediklerinde haklıdır, doğru sorular sormaktadır ve fakat savunduğu manşet haber, bu doğrularla birkaç noktada çelişmektedir.

Özkök, daha önce iki siyasetçinin (Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel) banka bağlantılı iki görüşmesinin (sırasıyla Türkbank meselesi ve Demirel-Cavit Çağlar görüşmesi) basın tarafından haberleştirildiğini; o günlerde kimsenin çıkıp "Bunu neden yazıyorsunuz?" diye sormadığını hatırlatarak başlıyor. Ardından, şu temel soruyu soruyor:

"Dikkat ediniz, biz kendisine bu şahıslarla 'Niye görüştünüz?' sorusunu sormuyoruz. Siyasetçidir, elbette istediği kişiyle görüşür. Ama bizim de bu kişilerle 'Ne görüştünüz?' sorusunu sorma hakkımız var. Gazetecilerin bu görevi var. (...) Tayyip Bey'in, hiçbir şekilde kendisini hedef almayan ve sadece bu görüşmeyi aktaran haberlere niye böyle ölçüsüz bir tepki verdiğini anlamakta güçlük çakiyoruz."

Bence meselenin özü, bu satırlarda gizli. Tekrardan kaçınmayıp vurgulayalım, Özkök şöyle diyor: "Niye görüştünüz diye sormuyoruz, neyi görüştünüz diye soruyoruz ki, bu hem hakkımız hem görevimiz."

Kim itiraz edebilir bu sözlere? Gerçekten de, bir gazetenin, seçimlerin en büyük favorisi olan partinin başkanıyla üç batık banka patronunun görüşmesinde neyin konuşulduğunun peşine düşmesinden daha doğal ne olabilir? Bu, gazeteci açısından bir hak ve bir görev değil midir?

Şimdi gelelim, Özkök'ün, savunurken doğru ve haklı sorular sorduğu manşete... Önce haberin spotlarından ve flaşından bazı cümleler aktaralım:

"Mitinglerinde sık sık 'Banka batıranların yakasına yapışacağız' diyen AKP Lideri, Bilecik mitinginden sonra... (..) Mitinglerde 'bankalarda 20 milyar doları batıranların yakasına yapışacağız' diyen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Bozüyük'te 'batık banka zirvesi'ne katıldı... (...) 2000-2001 krizleriyle başlayan süreçte bankalarını kaybeden bazı patronlar umutlarını AKP iktidarına bağladı. Toprakbank elinden gittikten sonra bankasını geri almak için çalmadık kapı bırakmayan Halis Toprak, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan nezdinde lobi çalışması başlattı..."

Bunlara, haberin devam sayfasındaki başlığı ("Tayyip Bey Toprak'ın 'batık banka' zirvesinde"), haberin manşetten sunulduğunu (bunu, mesela Radikal'in kısa haberiyle kıyaslayın) ve özellikle sona bıraktığımız şu spotu ekleyin:

"(..) Batık bankaların patronları, Recep Tayyip Erdoğan'a, 'Bankalarımıza el konuldu ancak biz haklıyız' mesajı verdiler ve sorunlarına eğilmesini istediler."

Gördüğünüz gibi, zirvede "neyin konuşulduğu"yla, yani Özkök'ün peşinde olduklarını söylediği temel soruyla o kadar da ilgili değil gazete... Bu sorunun cevabı, hiçbir kaynak gösterilmeden gazete tarafından ilan edilmiş zaten...

Haberden yaptığımız bütün bu alıntılar, Hürriyet'in, "Bozüyük zirvesi" manşetinin esas olarak "Bu şahıslarla neyi görüştünüz?"den çok "Bu şahıslarla niye görüştünüz"e yönelik olduğunu göstermiyor mu?

Şöyle bitirelim: Ertuğrul Özkök'ün "Batık banka zirvesi"nin haber değeri ve gazetecinin bu habere nasıl yaklaşması gerektiği konunda zikrettiği kriterler doğru, fakat "Bozüyük zirvesi" manşet haberi bu kriterlere uymuyor.

Yarın, "Evet, bu haberi bu grup verdi" üzerine ve "bu grup"un son zamanlarda verdiği başka haberlerin akla getirdiği bazı sorular üzerine bir şeyler söyleyeceğiz. (A.G.)

İktidar bireysel makul çoğunluğa!

Mehmet Ali Bayar'ı DYP seçim otobüsünün üzerinde Tuğrul Türkeş, Tansu Çiller ve arada bir de Yıldırım Akbulut ile birlikte görünce yoksa siz de bizim gibi Ertuğrul Özkök'ün "makul" günlerde köşesinde dile getirdiği şu unutulmaz sloganı mı hatırlıyorsunuz: "İktidar makul çoğunluğa"(!)

Ne günlerdi değil mi? Büyük basının her köşesinden tamamı "irrasyonel" benzer sloganların yükseldiği ne günler yaşadık değil mi?

Bakın bugün ortada "makul çoğunluk"u hatırlayan tek bir makul köşeyazarı kaldı mı? .

Ne vefasızlık değil mi?

Oysa üşenmezseniz bakın yukardaki fotoğrafa ve kararı siz verin, Özkök'ün ürettiği slogan geçerliliğini hâlâ korumuyor mu? Yoksa "Ama bunun neresi 'çoğunluk', neresi 'makul'?" mü diyorsunuz? Eğer böyle diyorsanız bize göre kararınız son derece makul bir karardır!

İsterseniz hadi gelin aşağıdaki fotoğrafa bir de ad bulalım... Şöyle olsun mu: "Bireysel makul çoğunluk" haddinden fazla "dekontrakte" (yani "rahat") ve hatta kayıtsız bir ruh haliyle Çiller'in anlattıklarını dinlermiş gibi yaparken!

Sonuç: "Siz siz olun, Türk medyasının ipiyle asla kuyuya inmeyin!" (K.B.)

Başbakan da gazeteci olursa...

Bir gazetecinin "DSP'de sizin yerinizi alacak kişinin nitelikleri neler olmalı?" sorusuna Başbakan Ecevit'in verdiği cevap:

"Çok ustaca bir soru sordunuz. Ama ben de gazeteciyim, yutmam böyle şeyleri."


10 Ekim 2002
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED