|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aslında iftihar ettim. Türkiye'de sivil toplum örgütlenmesi yetersiz deniliyordu. Türkiye'deki sivil toplum örgütleri devletin uzantısı gibi çalışıyorlar, çalışmasalar bile kendilerini öyle görüyorlar ya da hissediyorlar, deniliyordu. Şimdi 200'den fazla örgütün biraraya geldiğini görüyoruz. Türkiye'de örgütlenme özgürlüğü yetersiz diyenler utanmalı. İşte 200 tane örgüt ve bu örgütler, Türkiye'de hükümetlerin, devletin yapamadığı, ihmal ettiği konularda lobicilik yapıyorlar. Mesela Türkiye'nin AB üyeliği için çalışıyorlar. Daha önce hükümeti Uyum Yasaları'nı çıkarması için sıkıştırmışlar. Şimdi de dönüp Avrupa'yı sıkıştıracaklarmış. Türkiye'ye bir tarih vermesi için. Umarım AB'nin yetkili organları bu kadar çok sayıda sivil toplum örgütünü kırmaz da Türkiye'nin bazı kusurlarını görmezden gelerek bir tarih verirler. Alt tarafı bir tarih!.. Tarih vermekle Türkiye'yi hemen AB'ye tam üye olarak alacak değiller ya!.. Bu arada da Türkiye, yapamadığı reformları yapabilir, kusurlarını düzeltir ve AB'nin istediği koşulları yerine getirebilir... Mesela, ne bileyim belki o zamana kadar polisini 16-17 yaşındaki çocukları tartaklamadan, yerlerde sürüklemeden gözaltına alması konusunda eğitebilir. O zamana kadar, Manisalı gençlere işkence yaptıkları için yargılanan polisler bulunabilir. Belki de o zamana kadar Türkiye siyasi parti kapatma, siyasi lider yasaklama alışkanlığından kurtulabilir. Ya da ne mesela, işkence yapan polislerin amirini terfian Emniyet Genel Müdürü tayin etmek gibi uygulamalara son verebilir. Sanırım 200'ü aşkın sivil toplum örgütünün düşündüğü de bu olmalı. Bazıları, bu örgütlerin içinde 28 Şubat'ı destekleyen örgütlerin de olduğunu söylüyor. Hani, kendilerine 'Beşli Çete' diyen örgütler var ya, onlar. Memleketin büyük işçi, işveren, esnaf kuruluşları. Avrupa Birliği'ne girmek onların da menfaatine olduğu için AB üyeliğini destekliyorlar. Doğru... AB üyeliği sadece sıradan vatandaş için umut kapısı değil. O tür örgütlerin üyeleri için de bir çıkış yolu. Bu 200 örgütten oluşan platform, ortak bir bildiri yayınlayarak "Türkiye kararlılığını kanıtladı, şimdi sıra AB'de" demiş. "Türkiye kararlılığını kanıtladı" derken, herhalde Uyum Yasalar'nı kastediyor olmalılar. Türkiye mesela, Kürtçe eğitim konusunda kararlılığını kanıtladı, Kürtçe kursların açılması için izin verdi ya… Ondan söz ediyor olmalılar. Canım, çıkartılan yönetmelikte bu kursların yapılamaması için her türlü tedbirin alınmış olması fazla önemli değil. Kursu açacak olan, devletin koyduğu kurallara da uymak zorunda. Mesela öğretmenlerin mutlaka devletin koyduğu niteliklere uygun kişilerden olması gerekiyor. Peki, bu nitelikte öğretmen bulunamazsa ne olacak? Devlet, öyle her sıradan Kürtçe bilenin kurslarda öğretmen olmasına izin verip de Kürtçe'nin yozlaşmasına izin verir mi? Devletin, bu şartları Kürtçe öğrenmek isteyenleri kollamak için koyduğu muhakkak (!) ama, netice olarak bu şartlar bu eğitimi imkansızlaştırıyormuş… Olsun… Öyle kuralsız, nizamsız, intizamsız bir hak olur mu? Hak dediğin, belli nizama, kurallara, ve sınırlamalara tâbi olmalı. Sanırım Türkiye Platformu da o nedenle bu hakkın özüne yönelik tasalluttan sözetmemiş olmalı. Yoksa Platformumuz, insanların ana dillerini öğrenmek için niçin herhangi bir kısıtlamaya tâbi olması gerektiğini araştıracak değil elbette. Bunun, o insanları aşağılayan, küçük gören vahim bir ayrıcalık olduğunu tesbit etme görevi de kuşkusuz Platform'un değil. O hakkın kağıt üzerinde kabul edilmiş olmasını, "Türkiye kararlılığını kanıtladı" şeklinde ifade etmeleri de mutlaka ondandır. Sonra devlet, Uyum Yasaları çerçevesinde Kürtçe radyo-TV yayınlarına da izin verdi. Şimdi bu yayınlara ilişkin kurallar ve yayınların esasları da belirleniyor. Kürtçe yayınla ilgili yönetmelik taslağında, yayının yapılması için önceden RTÜK'ten izin alınmasının yanında, haftada kaç saat ve hangi günlerde yapılacağının bildirilmesi de isteniyor. Tabii böyle olacak. Öyle her isteyen, istediği zaman Kürtçe yayın yapabilir mi? Burası dağbaşı mı? Türkiye bir kurallar ülkesi. İnsanların kendi ana dillerini öğrenmeleri ve ana dillerinden yayın izlemelerinin de bir kuralı, nizamı olmalı!.. O nizamlar o hakkın özünü yok ediyormuş… Olacak artık o kadar. Yönetmeliğe göre, TRT GAP-TV'den Kürtçe yayın yapılması konusundaki karar ise TRT'ye bırakılmış. TRT kaç dakika yayın öngörüyorsa o kadar… Bazı Avrupa ülkelerindeki azınlıklara ve farklı dilleri konuşan gruplara yönelik yayınlar gibi yani. Belki haftada yarım saat, belki günde onbeş dakika. Kural kuraldır. Platformun buna diyeceği olabilir mi? Gelelim Platformun Brüksel'de Avrupa Birliği organlarına yapacağı büyük geziye… AB'yi tarih için zorlayacaklar. Kolay değil, 200 örgüt… Önerim Brüksel'e Manisa üzerinden gitmeleri. Belki devlet de bu 200 örgütten korkar da şimdiye kadar bulunamayan işkenceci polisler bulunur diyorum. Bir zamanlar, çok yakın bir geçmişte güvenlik güçleri, Tunceli'nin köylerini cayır cayır yakarken ve insanlar arkalarına bakmadan köylerinden, yurtlarından kaçarken, bir grup sivil toplum örgütü Bosna'ya gitmişti. Çünkü orada da Sırplar Boşnak köylerini yakıyordu. O zaman da "Bosna'ya Tunceli üzerinden gitseniz ne olur?" demiştim. Ne olur, 24 Ekim'de Brüksel'e Manisa üzerinden gitseniz!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |