T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siz olsanız böyle bir ülkeyi aranıza alır mıydınız?

AB Komisyonu'nun 2002 Genişleme Stratejisi ve 13 adaya ilişkin ilerleme raporları, dün yapılan Komisyon toplantısında onaylandı.

Ne oldu?

Hiçbir şey olmadı.

Her zaman olduğu gibi, "Türkiye'nin AB açısından önemi vurgulandı" ve engellerin aşılması konusunda AB'nin yapması gereken maddi ve manevi destek üzerinde "ısrarla" duruldu.

Başka?

Reformların devamı halinde Türkiye'nin AB hedefine ulaşacağının altı çizildi.

Başka?

Türkiye'nin, zor siyasi ve ekonomik koşullara rağmen, AB hedefine ulaşma konusunda bariz iradesi ve çabalarının görüldüğü, "AB tarafından büyük memnuniyetle karşılanan bu çabaların desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi gerektiği" mesajı verildi.

Başka?

Türkiye'de yapılan reformlar ve atılan adımlardan övgüyle söz edildi, "tamamlanması gereken" bazı "eksikler" bulunduğu, müzakere tarihi verilmesi konusunun siyasi bir karar olduğu ve bunun Kopenhag zirvesinde ele alınacağı bildirildi.

Başka?

Daha ne olsun?

Adamların söylemeye çalıştığı özetle şu:

Müzakere tarihi filan yok, Kopenhag zirvesinden de umudu kesin, birtakım reformlar yaptınız ama yeterli değil. Ekonominiz batık. Yargınız taraflı. İnsan hakları meselesi hallolmadığı gibi, siyaset kurumu üzerinde görünür-görünmez mahfillerin baskısı da aynen devam ediyor.

Yanlış mı?

Tabii bunu da, "lisan-ı münasip"le, kırmayaya özen göstererek söylüyorlar.

Biz de bu sözlerden şunu anlıyoruz:

Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almayacaklar.

Zaten Ankara'nın da girmeye niyeti yok. Hiç olmadı da...

Dün, bir devlet politikası olarak Avrupa Birliği sürecine itilip bu "illüzyon"a inanmamız isteniyordu, bugün yine devlet eliyle oluşturulmuş "Avrupa Birliği'ne karşı vatanseverler cephesi"nde yer almamız bekleniyor.

Hele AB Dönem Başkanı'nın "Avrupa Birliği'nin geleceğinde Türkiye'nin yeri yok" mealindeki sözleri, "demokratikleşme" konusunda mütemadiyen yan çizen etkili çevreleri vaktiyle çok memnun etmişti.

Çünkü bu çevreler, hem bir bölüğü malum süreçte formüle edilmiş argümanlarla Avrupa Birliği'ne (aslında "demokratikleşme"ye) karşı çıkıyor, hem de Kopenhag kriterlerinin ulusal çıkarlarımıza halel getirecek bir dizi "yaptırımı" içerdiğini ileri sürüyor.

Haa, az kalsın unutuyordum.

Kopenhag zirvesinde Türkiye'ye müzakere tarihi verilip verilmeyeceğini 3 Kasım seçimleri belirleyecek.

Adamlar açıkça dillendirmiyorlar ama, 3 Kasım seçimini "bağımsız seçim" saymıyorlar.

Düşünebiliyor musunuz, dört genel başkan "yasaklı", otuza yakın milletvekili adayı vetolu, ulusal yayın yapan beş televizyon kanalı faaliyetten men edilmiş durumda...

Ülkede "bağımsız seçimler" yapılıyor.

Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, siz Avrupa Birliği'nin yerinde olsanız, böyle bir ülkeyi aranızda görmek ister miydiniz?


10 Ekim 2002
Perşembe
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED