T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
Bir gecede liberalizmden anti-emperyalizme

Sizin yerinizde olsaydık, "patronun işlerindeki değişiklikler nedeniyle, yayın çizgileri bir uçtan öbürüne savrulan gazeteler" bahsinde Star örneğini konu dışı bırakmanın büyük bir eksiklik olduğunu düşünürdük. Eminiz siz de öyle düşünüyorsunuzdur. O nedenle bu bahsi neden sadece Akşam üzerinden işlediğimizi anlatalım önce…

Nedeni basit aslında… Tıpkı Akşam gibi bir zamanlar liberalizmin ve liberal ekonominin bayraktarlığını yapan Star'ın patronu bir parti kurdu biliyorsunuz. Ve medya patronu-parti başkanı Cem Uzan zaten bulduğu her fırsatta anti-emperyalist, anti-IMF çizgisini haykırıp duruyor. Diyeceğimiz, o cenahta her şey açıkta cereyan ediyor.

Ne var ki Akşam'da durum bambaşka: Akşam okurlarının dışında kimse farkında değil oradaki ilginç değişimin… Hiç kuşkumuz yok, bu gazeteden yaptığımız alıntıları okuduğunuzda siz de çok şaşıracaksınız. Ve unutmayın: Bütün bu değişiklik, gazetenin dahil olduğu grubun bir bankasının (Pamukbank) BDDK tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesinden hemen sonra (yani kelimenin tam anlamıyla bir gecede) gerçekleşti…

Sözü Akşam'a bırakmadan önce belirtelim: Biz burada Akşam'ın IMF'ye, küreselleşmeye yönelttiği eleştirilerin doğruluğunu-yanlışlığını değerlendirmiyoruz. Belki, mesela bağımsız araştırmacı Mustafa Sönmez'in bu gazeteye verdiği bir söyleşide dediği gibi Pamukbank'ın nevzuhur bankalarla aynı kefeye konması, Türkiye'nin sanayileşmesini istemeyen uluslararası ekonomi çevrelerinin planladığı bir şeydir, bunları tartışmıyoruz. Bir daha söyleyelim: Meselemiz, gazete patronlarının "başka işleri"nin gazetelerin yayın çizgilerini nasıl değiştirebildiğini bu ilginç örnek üzerinden göstermek, hepsi bu.

"Terminatör IMF"

Akşam, BDDK'ya ve Kemal Derviş'e yönelik yayınlarına bankaya el konmasından hemen sonra başladı. Ama meseleyi liberalizmin uluslararası mabetlerine ve kavramlarına vardırma işi Eylül ayının ortalarında başladı. "IMF-BDDK Gerçeği: Oyun içinde oyun" dizisinden bazı başlıklar aktararak başlayalım:

"Terminatör IMF… IMF, borç verdiği ülkelerin önce ulusal bankalarını yok ediyor, sonra uluslararası sermayeye satıyor…"

"IMF Türkiye'yi satıyor… Ülke değerleri yapay krizlerle ucuzlatılıp, yabancılara ikram ediliyor… İşte, sadece bugünümüzü mahvetmekle kalmayıp çocuklarımızı uluslararası güçlerin 'ırgatı' yapacak iç destekli 'ahtapot' operasyonunun perde arkası… Namludaki yeni hedef Pamukbank…"

"32 ülkeyi batırdı… Uluslararası sermayenin güdümündeki IMF girdiği her ülkeye borç yükü, yoksulluk ve sefalet bıraktı…"

"Küreselleşme: Uluslararası sömürünün yeni kılıfı"

Sürdüğü sekiz gün boyunca birinci sayfadan ve sürmanşetten anonslanan dizinin son gününde "Kurtuluş Savaşı'ndan IMF'ye" başlığını taşıyan imzasız yorumdan da şu satırları aktaralım:

"Küreselleşme uluslararası sömürünün yeni bir kılıfı gibi görünüyor. Çok uluslu şirketlerin güdümündeki G8 ülkelerinin her toplantısında sokağa dökülen insanların çağrıları, günümüz gerçeklerini empoze edenler tarafından gerçekten uzak olarak gösteriliyor. Bu ülkelerin yönlendirdiği IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarının ulusların istekleriyle kopuk olduğu ülkemizdeki yansımasıyla da ortaya çıkıyor. Hiçbir parti programında yokken, uluslararası şirketlerin dayatmalarıyla çıkarılan (tütün, şeker v.b Ö) kanunlar bunun en açık göstergesi.

"Küreselleşme maskesi ardında uluslararası şirketler, az gelişmiş ülkeleri ve ekonomileri yağmalarken, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar da ülke ekonomilerini bağımlı hale getiriyor. Türkiye gibi ülkeler önce uçurumun kenarına itiliyor, ardından düşmek üzereyken kurtarılıyor. Karşılığında, milli ve stratejik değerlerinden birer parça daha koparılıyor…"

Akşam, 9 Ekim günü yeni bir diziye başladı: "IMF söylüyor, BDDK yapıyor…" Gazete, bu dizide de "Yoksulluğun Küreselleşmesi" kitabının yazarı Chossudovsky ile son dönemde IMF'ye karşı çıkışların sembol ismi haline gelen Jozef Stiglitz gibi yazarların son derece sert eleştirilerini "ağzınıza sağlık" tonunda uzun uzun aktarıyor. Bu yazıyı kaleme aldığımızda dizinin yayını sürüyordu.

İşte böyle… Sizin de gördüğünüz gibi Akşam artık anti-emperyalist, anti-globalist, anti-IMF bir gazete… Hatta, "Kurtuluş Savaşı'ndan IMF'ye" başlıklı yorumda "AB'ci ve ABD'ciler"e yönelik eleştirileri de dikkate alırsak, anti-ABD ve anti-AB bir gazete… Gazetenin "ulusalcı" çizgisiyle mesela İşçi Partisi yayın organı Aydınlık'ın çizgisi arasında ciddi hiçbir fark bulunmuyor.

Son olarak gazetenin bu öfkeli çizgisinin zaman zaman siyaset dışı çağrılara kapı araladığını not etmeliyiz. Şu satırlar da "Kurtuluş Savaşı'ndan IMF'ye" başlıklı analizden:

"Türkiye'de siyasi partiler AB'ci ve ABD'ciler olarak ikiye ayrılmış durumda. Ulusal ekonomiden, tam bağımsızlıktan yana tavır koyanların sesi boğuluyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de silahlı kuvvetler, küreselleşme sürecinde ipin ucunu kaçırıp Türkiye'yi mandacılık anlayışına sürükleyenlerin önünde bir direnç noktası olarak duruyor…" (A.G.)

"Halamın bıyıkları olsa amcam olurdu" gazeteciliği!

  •  Yeni Vatan, neredeyse yarım sayfasını Sedat Sertoğlu'nun hazırladığı "Eğer öyle olmasaydı" başlıklı bir "dizi"ye ayırmış. Biz sayfayı çok eğlenceli bulduk. Çok hoş bir konu; değil beş gün, aylarca, yıllarca sürebilir... Dizinin dünkü bölümünde üç tarihsel olay seçilmiş ve olmuş bitmiş bu olaylar "Eğer öyle olmasaydı" işlerin nereye varacağı anlatılmış. İlk hikaye Büyük İskender'le ilgili: "İskender ömrünün 10 yılını sürekli at üstünde savaş meydanlarında geçirdi. Defalarca yaralandı. İnanılmaz derecede içki içiyordu. 32 yaşında ölmesi de normaldi. Eğer 22 yaşında ikinci balta darbesini alıp ölseydi, büyük bir olasılıkla....."(!) Lafı uzatmıyoruz, çünkü Pers komutan Spithridates'den "ikinci balta darbesini alıp ölseydi" Perslerin başına ne büyük bir talih kuşu konacaktı siz tahayyül edin!

  •  İkinci hikaye daha ilginç. Burada cevabı aranan soru da şu: Eğer Abdül Rahman komutasındaki Arap ordusu Paris'e 320 kilometre uzaklıktaki Poitiers'de yenilgiye uğramasaydı tarihin seyri acaba nasıl olurdu? Sertoğlu bir tarihçiyi de yardıma çağırarak öyle bir tarih yazıyor ki, AB umudunun epeyce zayıfladığı şu günlerde gerçekten ilaç gibi geliyor: İngiltere'ye ulaşmış Endülüs orduları sayesinde Oxford'da Kuran dersleri; bu ülkede "sünnet olmak gelenek haline" gelmiş; Avrupa'yı dükler ve papazlar değil, emirler ve imamlar yönetiyor; Halife, Roma'ya yerleşmiş; Amerika'yı keşfe çıkan gemilerin direğinde Haç yerine Hilal dalgalanıyor; İslam, Avrupa'yı bir "entellektüel merkez" haline getirmiş; "İslami Almanya, Fransa ve İngiltere" bugünkünden çok daha zengin ülkeler olmuş..... Nasıl, hiç fena değil gerçekten. Peki bütün bu güzellikler sadece Poitiers yenilgisi nedeniyle mi gerçekleşemedi? Evet, dayanamayıp bu bahsin sonuna "güncelleştirilmiş" şu yeni nedeni yerleştirene kadar gazetecimiz Sertoğlu da bu fikirdeydi: "Ama daha sonra Avrupa ülkelerinin dinle devlet işlerini birbirinden ayırmaları, çoğulculuğa geçmeleri onları hızla yükseltirken Araplar bunu yapamadılar ve böylece geri kalma başladı..."(!) Görüyorsunuz, "Eğer öyle olsaydı" hikayesi aniden nasıl değişiverdi! İnsan sormadan edemiyor: Yahu hani halife Roma'ya yerleşmiş, Avrupa'yı emirler ve imamlar yönetiyor, Haç yerine Hilal dalgalanıyordu... İki satır arasında ne olup bitti de bu "zaman makinesi" merkezli masala "laiklik" de dahil edildi!

  •  Üçüncü hikaye de hoş. Lidya Kralı Gyges, erken uyuduğu bir gece rüyasında Asiri Tanrısı'nı görüp ondan Asiri Krallığı'na bağlanmasını istemesiydi ne olurdu? Buradaki "gelecek" çok trajik: Lidyalılar Simmerya ordusuna yenilecek, Lidya ortadan kalkacak, "Simmeryalı çapulcular" Ege kıyılarını ve Yunanistan'ı ele geçirecek ve tabii bunun doğal bir sonucu olarak Atina felsefesi filan ortaya çıkmayıp Herodot'a sadece Simmeryalılar'ın bildiği "at ticareti" üzerine yazılar yazmak kalacaktı.Yazık, "böyle" olmayıp da "öyle" olsa ne güzel olurmuş... Bizim de (bu şartlar altında "bizim" varlığımız da şüpheli ama!) ne Kıbrıs ne de Yunanistan gibi sorunlarımız olmayacaktı!

  •  İşte böyle.... Baştan söyledik, tam bir "Halamın bıyıkları olsa amcam olurdu!" gazeteciliği. Büyük bir emek ürünü olan bu diziyi okuyup bir kenara koyunca, yazarına yönelik olarak aklımıza şu öneri de geldi: Çok yakın tarihten pek çok olay ortadayken İskender, Endülüs, Lidya Kralı'ndan hareketle bu tür yorucu "gerigörüler"de bulunmaya ne gerek var? "Dinç Bilgin bankacılığa soyunup gazetecilikten vazgeçmeseydi ne olurdu? Ne olacak, biz de kendimizi (Yavru) Vatan'da bulmayıp Sabah'taki eski köşemizde paşa paşa iç-dış politika yazıları döktürmeye devam ederdik" gibi onlarca soru-cevap varken bu kadar eskilere gitmenin ne gereği var! (K.B.

    Milletvekili adayınız cevaplıyor

    CHP İstanbul milletvekili adayı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, internet sitesinde kendisine yöneltilen soruları cevaplıyor:

    "Soru: Flört etmek hangi ölçülerde helaldir? Öpüşebilir veya sarılabiliriz miyiz?

    "Öztürk: Bu tür hareketlerin nereye varacağı belli olmadığı için, net bir yanıt verilemez."

    "Soru: Hayalimizde karşı cinsten bir kişiyi cinsel yönden arzulamak günah mı?

    "Öztürk: Düşünceden geçenler, fiile dönüştürülmedikçe günaha girmezsiniz."

    Ne diyorsunuz, cevaplar CHP'nin başarısını hangi yönde etkileyebilir? Yoksa "Düşünceden geçenler, fiile dönüşmedikçe günaha girilmez ve bir milletvekili adayının bu tür hareketlerinin nereye varacağı belli olmadığı için, net bir yanıt verilemez" mi diyorsunuz?

    İkisine de geçer not

    Vatan'ın "Dış haberler" sayfasının manşeti: "Amerika dersini iyi çalıştı".
    Haber, tahmin ettiğiniz gibi, Amerika'nın Irak'a askeri müdahalesine ilişkin.
    Çok "tarafsız", çok "objektif" bir haber başlığı...
    Anlaşılan o ki "Vatan da dersini iyi çalışmış!"
    Vatan'a ve Vatan'a göre Ceyhun ne dedi?

    Türk asıllı Alman milletvekili Ozan Ceyhun, AB İlerleme Raporu'na da konu olan Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliğinin engellenmesi hakkında ne dedi? Vatan gazetesinde yer alan bir haber başlığına bakacak olursanız, Ceyhun, "AKP'li Türkiye'yi savunmak zor" dedi. Ancak aynı Vatan gazetesinin bu başlık altında yer alan haberine bakacak olursanız, Ceyhun hiç de böyle demedi... İşte haber: "Ceyhun AKP lideri Erdoğan'ın durumu için 'Bunu insan hakları savunusuna yönelik bir yasak olarak görmüyorum. Avrupa Birliği'nde de tasvip edilmeyecek nitelikteki bir konuşma için bir adli kovuşturmadan dolayı yasaklandığını zannediyorum. Olmasaydı iyi olurdu' dedi." Beki bu güzel Vatanımız bu "zannediyorum"lu,"Olmasaydı iyi olurdu"lu ve en önemlisi AKP'nin adının bile geçmediği cevaptan "AKP'li Türkiye'yi savunmak zor" başlığını nasıl türetti? Boşuna uğraşmayın, bunun cevabı yok.... "Önce Vatan!" deyin ve gerisini karıştırmayın! (K.B.)

    İKTİBAS YOLUYLA MİSAFİR

    Buraya Behiç Ak'ın 11 Ekim tarihli Cumhuriyet'teki "Kim kime kim duma"sını alıyoruz…

    Demiştim ben. Elimizi versek kolumuzu kaptırırız. AB'nin istediği yasaları çıkarttık. Bakın, şimdi de onları uygulamamızı istiyorlar.


  • 13 Ekim 2002
    Pazar
     
    YÖNETENLER: Kürşat Bumin
    Alper Görmüş


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED