T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Oku emri var yazma emri yok"diyen bir Osmanlı bilgesi

Yakın dönemin büyük bilgilerinden biri olan, rahmetli Fethi Gemuhluoğlu, ölümünün yirmibeşinci yılında düzenlenen değişik programlarla anıldı. Onun ismi, sağlığında olduğu gibi, yokluğunda da hikmet vurgunu ve sohbet tutkunu dostlarını çevresinde topluyor. O sağlığında nereye giderse gitsin bir mıknatıs gibi, çevresinde bir çekim merkezi, bir sohbet ve dost halkası oluştururdu.

Gemuhluoğlu "Dostluk Üzerine" isimli kitapta toplanan yazılarının sonuncusunu "12 Temmuz 1961"de yazmıştı. O günden ömrünün sonuna kadar bir daha yazmadı. "Niçin yazmıyorsunuz" diye, soran dostlarına "Oku emri var ama yaz emri yok" derdi. Ömrünün son onbeşyılını yazı orucuyla geçirdi. O geç gelmiş gerçek bir Osmanlı bilgesiydi. Sohbetin yazıya eş, hatta yazıdan da üstün bir yanının olduğunu biliyordu.

İnsan insanın kurdu değil de, dostu olduğunu sohbet dışında bir yolla anlatmak çok zordur. Kutsal kitaplarda vurgulandığı gibi: "Başlangıçta söz vardır." John Steinbeck Nobel konuşmasında, bu ifadeyi günümüzde "sonunda söz vardır" diye değiştirir. Söz vardır, kıran kırana devam eden bir savaşı durdurur. Bunun için Anadolu'da "Söz kılıçtan daha keskindir" denilir.

İnsanı insan yapan "söz"dür. "Söz"ün gücünü kavramış bir insandan daha güçlü ve daha etkili bir silah yoktur. Toplumlarıyazının değil, sözün ustaları değiştirir. Sözün önünde hiçbir güç duramaz. Gemuhluoğlu sözün gücünün en canlı örneğidir. Onun çevresinde yer alan, onun sohbetlerinden yararlanan yazı ustalarının ürünleriyle birlikte onun adı da yaşayacaktır.

Nuri Pakdil'in "Bağlanma"sında, Cahit Zarifoğlu'nun "Yaşamak"ında ve Erdem Bayazıt'ın "Sebeb Ey"inde onun düşünce ve eylemlerine şahit olanlar, onu bir daha nasıl unutabilirler? Osmanlı bilgeleri yazdıklarıkadar yazdırdıklarıyla da bilinirler. Onlar kitaplarından daha çok kitaplardaki yerleriyle tanınırlar. Gemuhluoğlu da "Dostluk Üzerine"deki yazı ve mektuplarıyla birlikte "Bağlama"ya kaynak ve güç olmasıyla da yaşayacaktır.

Ben onu ilk defa 1968 yılında tanıdım ve sevdim. O günden itibaren aramızda zamanla gelişip güçlenen dostluk bağları oluştu. İnsana huzur ve güven veren bir görünümü vardı. Kalabalık arasında hemen seçilirdi. Sohbetini bir dinleyen, bir daha ondan ayrılamazdı.

Gemuhluoğlu'nun yüzünün coğrafyası, üç kıtaya yayılan Osmanlı coğrafyası gibi, zengin ve bereketliydi. Osmanlı'nın çöküşünün acısını tek başına yaşardı. Ancak hiçbir zaman ümitsiz değildi. Sezai Karakoç'un Yahya Kemal için söylediği "Bozgunda bir fetih düşü"nitelemesi, onun için de geçerliydi. O da Türkiye'deki bütün olumsuzluklara rağmen, büyük rüyalar görürdü.

Yetmişli yılların başında İngiltere'ye gittiğimde, oradan beş arkadaşımla birlikte gönderdiğimiz bayram tebrikine yazdığı mektubundaki vasiyetini hiç unutamıyorum. Bize Hz. Ali'nin "Dünya beni haramından men etti. Ben onun helalinden de geçtim" sözünü vasiyet olarak bırakmıştı. Dünyanın yalnızca haramlarından değil, yeri gelinceonun helallerinden de geçemeyenler, dünyayı yaşanır kılamazlar. Çünkü dünyadan vazgeçemeyenler, dünyayı peşlerinden sürükleyemedikleri gibi, dünya onları peşinden sürükler.

O dünyanın burnuna halka takanlardı.


13 Ekim 2002
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED