T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Rotterdam'da bir Cuma

Hollanda, Türkiye'nin toplam üretimine yakın ihracatıyla, AB içinde Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya'dan sonra gelen bir ekonomik güce sahip. Laleyi İstanbul'dan ithal etmiş. Şimdi yalnızca çiçek ihracatından Türkiye'nin toplam ihracatına eşit bir gelir elde ediyor.

Türkiye'nin kaynaklarını üretime dönüştürmek ve ekonomik potansiyelini kavrayabilmek için, zaman zaman ülke sınırlarının dışına çıkmak gerekir. Türkiye, kötü yönetimden kaynaklanan ekonomik çöküntünün sorumluluğunu dış güçlere yükleyerek, ekonomik, siyasal ve kültürel yoksulluktan kurtulamaz.

Sınırların iki tarafındaki kalite, üretim ve hizmet seviyesi farkı sınırların dışına çıkılmadan görülmez. Hollanda'da bir bakanı bisikletle parlamentoya giderken görebilirsiniz. Türkiye'de ise, bırakın bir bakanı, sıradan bir politikacı bile sokağa korumasız çıkamaz.

Türkiye'de siyaseti yeniden yapılandıracak olanlar sınırların ötesini de iyi bilmek zorundalar. Sınırların dışına çıkmayanlar, kendi ülkelerinin dünyanın en iyi ülkesi olduğunu sanırlar. Ülke körlüğünü gidermede gezmenin vazgeçilmez bir yeri ve önemi vardır. Bunun için İslam kültüründe hicret tavsiye edilir.

Amsterdam'dan trenle Rotterdam'a giderken, şehirin girişinde sağda kubbeli, iki minareli klasik tarzda inşa edilmiş büyük bir cami görülür. Yalnızca Rotterdam'da değil, Hollanda'nın Amsterdam, Eindhovan ve Utrecht gibi bütün büyük şehirlerinde toplantı salonları, marketleri, eğitim birimleriyle birlikte külliye biçimde inşa edilmiş camiler vardır.

Muhammed Hamidullah Hoca, 1968 yılında Ankara'da "Avrupa'da İslam" konusunda yaptığı bir konuşmada "Paris'in İstanbul'dan sonra Avrupa'nın ikinci büyük Müslüman şehri olduğunu" söylemişti. Aradan elli yıl geçmeden Paris gibi, Londra, Berlin, Kopenhag ve Viyana Osmanlı dönemi Anadolu şehirleri gibi Müslümanlar'ın, Hıristiyanlar'ın ve Museviler'in hoşgörü içinde birlikte yaşadığı şehirlere dönüştüler.

Hollanda'da bulunduğum günlerde, bir Cuma namazını Rotterdam'daki Mevlana Camii'nde kılmıştım. Mevlana Anadolu'nun Müslümanlaşmasında yüklendiği misyonu şimdi de Avrupa'da yükleniyor.

Cuma'da Bihaç'lı Mustafa Abdiç'le tanıştım. Viyana'da taksicilik yapıyor. Bosna'nın "Avrupa'da mini bir Osmanlı Devleti" olduğunu söylüyor. Osmanlılar Balkanlar'da kimseyi dinini değiştirmeye zorlamadıkları gibi, kimseyi de inancından dolayı aşağılamamışlar. Bunun için, Osmanlı barışı Balkanlar'da yüzyıllarca sürdü. Abdiç üç oğluyla birlikte Rotterdam'da çalışan babasını ziyarete gelmiş. Çocuklarının isimleri Ömer, Osman ve Ali. Onların isimlerinde Bosna'nın geleceği var.

Osmanlılar Mesnevi okuyarak, Bihaç'a kadar gidebilmişlerdi. Şimdi Anadolu insanı Mevlana adına Rotterdam'da olduğu gibi, bütün Avrupa şehirlerinde kültür merkezleri oluşturuyor. Camide üç nesil bir arada görülüyor. Mevlana kuşaklar arasında sağlam bir köprü oluşturuyor. Gençler nerede durduklarını, nereye gideceklerini ve nasıl gideceklerini çok iyi biliyorlar.

S. Hüseyin Nasr, İstanbul'da yeni yapılan, kubbeli, çift minareli camileri görünce "Gelenek yaşıyor" diye çok mutlu olmuştu.

Sağlam bir geleneğe dayanmadan ekonomik, siyasal ve kültürel alanda gelişme sağlamak mümkün değildir.


23 Ekim 2002
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED