|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İpin ucu kaçar, işin çivisi çıkarsa böyle olur işte. Medyamızın hali tam bir komedi. Yakında, çok satan bir gazetenin önemli iki mensubunun, aynı gazete muhabirlerinden birinin yazdığı bir kitapta, gazetenin eski yöneticilerinden birinden aktarılan bir anı yüzünden mahkemelik olduklarını görürseniz şaşırmayınız... Anladım, daha şimdiden şaşırdınız... Çok satan bir gazetenin parlamento muhabiri, medyada ismi çokça duyulan bir dizi gazeteciyle röportajlar gerçekleştirip bunları kitap haline getirdi... Getirir ya!.. Kitabın önsözünü yazan gazetenin en çok okunan yazarı çalışmayı övgüyle sütununa da taşıdı... Taşır ya!.. Kendi muhabiri zahmete katlanır, yazarı o zahmetin ürünü eseri göklere çıkarır da, gazete suskun kalır mı? Hayır, kalmadı; gazete de, kitap için kendisiyle konuşulan gazetecilerin bir-iki küçük anısını pazar ekinin sayfalarına taşıdı... Taşır a!.. Sorun şu: Anıları aktarılanlardan biri, yakın zamanlara kadar gazetede 'yazı işleri müdürü' sıfatını taşıyan bir bayan gazeteci... Anlattığı meslek hikâyesi, çok satan gazetenin 'ikinci çok okunan yazarı' ile ilgili... Geçmişte de başka bir gazetede beraber çalışmış bu ikili; hatta halef-selef olmuşlar... Bayan gazeteci Ankara temsilcisiymiş, 'direniş gerçekleştirdi' diye görevden alınmış... Yerine atanan kişi, Ankara'ya görevi teslim almaya, 'bir takım adamlar' ile gelmiş... Bayan gazeteci, "Adamların silâhları vardı" diyor... İtiraz etmiş ve şunu da söylemiş: "Çok gençsiniz, umarım bu olay mesleki kariyerinizde kötü bir leke olarak kalmaz..." Hepsi bu kadar. Pazar ekinde yer alan bir düzineye yakın anı içerisinden küçücük bir anı işte... Anlatan gazetecinin 'ummadığı' biçimde gelişmiş her şey; 'kötü leke' ne demek, küçük bir gazetede kısa süre 'halefi' olan kişi, sonradan ülkenin en çok satan gazetesinde 'sütun sahibi' haline gelmiş... Bu küçük anı, eğer 'tehdit' hayata geçirilirse, yakında gazetenin iki önemli çalışanı arasında dâvâ konusu olacak... Bunu nereden mi biliyorum? Anıda "Ankara bürosunu teslim almaya bir takım silâhlı adamlar ile gelen genç gazeteci" olarak geçen 'yazar', bu anının yayınlandığı kendi gazetesinin pazar eki editörüne gönderdiği ve yayımlanan 'açıklamada' bunu kendisi söylüyor. Okuyalım: "Aşağıda yazacağım düzeltme metninin, yasal haklarım saklı kalmak kaydıyla, gazetenizde yayınlanmasını rica ederim." "Gazetenizde" diye andığı 'gazete', kendisinin yazılarını da basan aynı gazete; 'yasal haklar' da mahkemeye başvurmayı düşünen mağdurlar için avukatların kullandığı bir ifade biçimi... Buradan şu anlaşılıyor: Yazar, sütun sahibi olduğu gazetenin muhabirlerinden birine kendisiyle ilgili anıyı anlatan gazetesinin kısa süre öncesine kadar yazı işleri müdürü olan meslektaşının sözlerini aynı gazetenin sayfalarına yansıtan pazar eki editörüne karşı dâvâ açacak... Acaba, gazetenin hukukî ihtilâflarında görev alan avukatlar iki tarafı nasıl temsil edecek? Aynı gazetenin bir mensubu, burada kendisiyle ilgili olarak yazdığım bir değerlendirme sebebiyle beni mahkemeye vermişti. Şimdilerde moda bu. Yazdığım 'aslı-astarı olmayan' satırlar yüzünden rencide olduğunu, duyduğu rahatsızlığın huzurunu kaçırdığını iddia ediyordu. Yazdıklarımın neredeyse bütününü, "Bu doğru değil", "Ben böyle bir şey yazmadım" veya "Kaydedilen telefon konuşmamda o cümleler yok" diye reddediyordu... O yazıyı yazdığım sırada, yazdıklarımın kaynaklarına ulaşmayı sağlayan 'altı çizili sözcükler' ile 'link verme' uygulamasını henüz başlatmamıştım; ama yazdığım her cümlenin kaynağının arşivimde durduğunu herhalde bilmesi gerekirdi bana dâvâ açan meslektaşın... Duruşma günü geldi; inkâr edilen konuşmalar, yalanlanan yazılar ve ifadelerin gerçek olduğunu tek tek gösteren üç sayfalık savunmamla mahkeme önüne çıktım... Yargıç, ilk ağzını açtığında, ne diyecek, "Davanın reddine" deyiverdi... Duruşma sonrası yanına yaklaştığım çok satan gazetenin bayağı ünlü avukatına, "Böyle temelsiz dâvâlar açarak kendi ününüzü tehlikeye düşürmeyin" tavsiyesinde bulunduğumda şu cevabı aldığımı sanki dünmüş gibi hatırlıyorum: "Ama, elinizde yazdıklarınızın belgesi bulunduğunu yazılarınızda hissettirmiyorsunuz..." Bu sözleri duyunca, "Ne yani" demiştim, "Her satıra bir dipnot mu vereceğim?" Yazılarımı internetten okuyanlar biliyorlar; buraya aktardığım hemen her iddiaya mesnet teşkil eden önemli kaynakla okuyucuyu yüzyüze getiriyorum... Ünlü avukat acaba yazarı mı savunur, yoksa pazar eki editörünü mü? Bu tartışmanın en ilginç yönü, mahkemeye başvuracak yazarın, "Gazete bürosunu basma" iddiasına açıklık getirmek üzere kaleme aldığı şu satırlarda gizli: "Gazete yazar ve yöneticilerinin pek çoğunun yanında Emniyet genel müdürlüğünün veya gazetelerin özel koruma görevlileri olmasından daha normal bir şey yoktur. Şu anda da ülkenin öndegelen gazetecilerinin neredeyse tamamının yanında koruma görevlileri vardır." İyi mi? İnsan içine çıkmadıklarından 'ülkenin öndegelen gazetecilerini' etrafta görmeniz mümkün değil, ama diyelim gördünüz, yanlarındakiler size garip görünmesin; o kişiler arkadaşları değil ünlü gazetecilerin, silâhlı korumaları... İpin ucu kaçar, işin çivisi çıkarsa böyle olur işte. Medyamızın hali tam bir komedi.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |