|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, büyük oynamak zorunda. Türkiye'nin tarihî tecrübesi, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu, Türkiye'ye büyük oynaması gerektiğini adeta emrediyor. Ama Türkiye, büyük oynayamıyor. Oynayamıyor çünkü Türkiye, büyük oynamasını mümkün kılabilecek tüm imkânlarını, dinamiklerini ve fırsatlarını bizzat kendi eliyle yok ediyor. Dün, daha 100-200 yıl öncesine kadar, her şeye rağmen büyük oynayan bir ülke bugün büyük oynama iradesini yitirmiş durumda. Türkiye bir türlü büyük oynayabileceğine inanamıyor. Oysa dün Osmanlı tecrübesi gibi küresel ve evrensel bir tecrübeyi bu toplumun icat ettiğini unutuyoruz. Böylesi bir şeyi mümkün kılan şey, elbette ki, bu toplumun taşıdığı ve sonuna kadar savunduğu büyük iddiaları, sözleri ve dinamikleriydi. Şu an Türkiye bunların tümünü yok etmekle iştigal ediyor. Kendisini kendisi yapan, kendisine tarih yaptırtan temel dinamikleri dinamitlemekle meşgul. Olacak iş değil! Oysa dün Osmanlı ile birlikte büyük oynayan İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya hâlâ büyük oynamaya devam ediyorlar; ama Türkiye büyük oynayamıyor. Neden? Bu ülkelerin hepsi büyük oynamayı sürdürüyorlar; çünkü bu ülkelerin hiç biri kendi kültürü ile, kendi toplumu ile, kendi tarihi ile, kısacası kendisi ile kavgalı değil. O yüzden bu ülkeler hâlâ büyük oynayabiliyorlar. Oysa yaklaşan Irak operasyonu ve arkasından geleceği artık kesin gibi gözüken diğer Ortadoğu operasyonları Türkiye'yi kesinkes büyük oynamak, büyük oynamanın yollarını, imkânlarını, stratejilerini keşfetmek gibi zorlu ve büyük bir role soyunmaya zorluyor. Eğer Türkiye büyük oynayamazsa, şu an elinde avucundaki şeyleri bile kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu görmek, kavramak zorunda. Evet İngiltere büyük oynuyor. Fransa büyük oynuyor. Almanya büyük oynuyor. Amerika büyük oynuyor. İsrail büyük oynuyor. Ama Türkiye büyük oynayamıyor. Masal anlatmıyorum. Hayalî şeylerden dem vurmuyorum: Türkiye, Osmanlı'dan boşalan vakumu (boşluğu) doldurmaya aday olmadığı, bunun için kısa, orta ve uzun vadeli hazırlıklar yapmaya soyunmadığı sürece, etrafımız yangın yerine çevrilecek ve Türkiye de bu yangından nasibini alacak. Bunları söylemesi zor ama artık bıçağın kemiğe dayandığını görelim. Peki Türkiye nasıl büyük oynayabilir? Türkiye'nin şu şartlarda, kısa vadede büyük oynayabilmesi elbette ki çok zor. Mevcut sınırlarımızı, gücümüzü, potansiyelimizi korumasını bilelim, bu bile kâr. Ama eğer Türkiye orta ve uzun vadede büyük oynamanın yollarını araştırmaz ve bunları hayata ve harekete geçirmenin imkânlarını bulamazsa Türkiye'yi fena halde büyük tehlikelerin beklediğini asla gözardı etmeyelim. Türkiye'nin yeniden büyük oynayabilmesinin tek yolu var: Bölgede kendine özgü bir yörünge oluşturmak. Türkiye'nin bölgede yörünge oluşturabilmesi, Türkiye'nin toplumuyla, kültürüyle, dinamikleriyle, tarihiyle, kısacası İslâm'la barışabilmesinden geçiyor. Bu da Türkiye'nin Osmanlı misyonuyla donanmasıyla mümkün olabilecek bir şeydir. Türkiye'nin Osmanlı misyonuyla donanması, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da jeo-ekonomik, jeo-kültürel, jeo-politik ve jeo-stratejik dengeleri ve imkânları, Batılıların çıkarlarını, oyunlarını bozacak, en azından etkisiz hale getirecek şekilde yeniden kurgulamasından ve bu kurgunun nasıl hayata geçirilebileceğinin yollarını araştırabilmesinden geçiyor. Elbette ki, bütün bunlar, Türkiye'nin orta ve uzun vadeli rasyonel, dünya gerçeklerini gözönünde bulunduran stratejiler ve projeler geliştirebilmesinden geçiyor. Tekrar ediyorum: Bunlar hayal değil. Sadece şunu düşünün: 100 yıl öncesine kadar Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar'da Amerika denen bir güç yoktu. 300 yıl öncesine kadar Amerika denen bir ülke yoktu: Amerika iç savaşlarla çalkalanıyordu. Ama bugün Amerika denen bir süper güç, tüm dünyaya tek başına çeki-düzen verecek kadar varolabilmiş durumda. Şu an Türkiye'nin tam göbeğinde yer aldığı siyasal, kültürel ve ekonomik coğrafya iki seçenekle karşı karşıya: Osmanlı coğrafyası demek olan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ya silkinecek ayağa kalkacak; ya da Amerikan, İngiliz ve İsrail arasında paylaşılacak. Osmanlı coğrafyasındaki ülkeler, kaynaklarını kendileri kullanamıyor; geleceklerini de kendileri belirleyemiyor. Bu durum böyle gidemez. Bu durumun tersine çevrilmesi gerekiyor. İşte burada Türkiye'ye büyük tarihî görev ve sorumluluklar düşüyor: Önce bölge ülkeleriyle ekonomik, stratejik ve kültürel işbirliği projeleri geliştirilmeli. İkinci aşamada da, siyâsî ve askerî işbirliği projeleri geliştirebilmenin yolları araştırılmalı. Eğer Türkiye, yeni bir yörünge oluşturmaya soyunmazsa, bölgeyi de, Türkiye'yi de çok kötü bir dönemin beklediğini çok iyi bilelim. Türkiye'nin yeni bir yörünge oluşturabilmesi, İslâm dünyasını ilelebed tarihe gömecek sahte ve baştan çıkarıcı laiklik modeli ve projesi ihracından değil, aksine önce kendi toplumu, kültürü ve tarihi ile barışmasından, sonra da bölge ülkelerini tıpkı Avrupa Birliği'nde olduğu gibi siyasi, ekonomik ve kültürel bir birlik haline getirmenin yollarını, şartlarını ve imkânlarını oluşturabilmesinden geçiyor. Eğer Türkiye, orta ve uzun vadede büyük oynayamazsa, hem kendisi, hem de tam merkezinde yer aldığı coğrafya yeni-emperyalistlerce teslim alınmaktan aslâ kurtulamayacaktır. O yüzden büyük düşünmemiz gerekiyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |