T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sorunlar ve seçimler...

Türkiye seçimlere halledilmemiş bir dizi sosyal ve siyasi sorunla ilerliyor. Ve görünen o ki bu sorunların çözümüne seçimler de yardımcı olmayacak, hatta seçim süreci ve sonrasında bu sorunların yansımaları siyasi hayatı daha da karıştıracak, sorunlar belki de biraz daha derinleşecek…

AKP, yerel ve İslami duyarlılık meselesi bu sorunlardan önde geleni. Bu konuda günlerdir kalem oynatmaya çalışıyor ve AKP-CHP cepheleşmesinin bir değişimi ya da uzlaşmayı değil, bir çatışma halini ifade ettiğini, belki de bu çatışmayı keskinleştireceğini söylüyoruz.

Zira iki parti de gerek dilleriyle gerek seçmen yapısıyla iki farklı Türkiye'den birisini değil, tüm Türkiye'yi temsil ettiği kanısında. Her iki parti de kendi dışındaki diğer partiyi açık bir şekilde ifade etmese de kendi savunduğu temel değerlerin uzlaşmaz karşıtı olarak görüyor. En önemlisi her iki parti de merkezi doldurma iddiasını dillendiriyor. Dün Yeni Şafak Gazetesi'ni ziyaret eden Erdoğan açık sözlerle bırakın MSP-RP-FP geleneğinin değişimiş ve yenilenmiş bir devamı olmayı, AKP'nin merkez sağ olma iddasını bile yeterli bulmuyor, partisini ve kendisini tam olarak merkezde tanımlıyor…

CHP de henüz ana eksenleri belli olmayan politik bir değişime işaret ederek merkez solu merkeze doğru taşıma, merkezi yeniden tanımlama ve doldurma iddasıyla ortalarda dolaşıyor…

Bu iddiaların sunduğu görünüm aslında Türk devletinin asli sahiplerinin yıllardır talep ettiği, tepeden dizaynlarla üretmeye çalıştığı yapının görüntüsünü veriyor. Bu görüntü merkez sağ ve solun hakim olduğu iki büyük partili bir Meclis ve buradan doğacak istikrar…

Ama gerçek bu iddialar kadar düz ve basit değil…

Bir kere devletin merkez sağ tahayyülünde AKP'nin yeri yok. Bu AKP ile kurumsal siyasi merkezi kontrol eden devlet arasında ciddi mesafeler olması demek. Ciddi mesafeler her zaman ciddi gerginlikler vaadeder. Nitekim bugün de ediyor.

Öte yandan AKP şu ana kadar elde olan verilerle toplumda merkez olma iddiasını ve arzusunu taşıyan yeni güçleri temsil etse de henüz toplumsal merkeze nüfuz edebilmiş değil, toplumsal merkezin güçlerini temsil etmenin ise çok uzağında. Şu elbette söylenebilir: Türkiye'de toplumsal merkez kaymakta ve değişmektedir ve AKP sadece toplumun çevresini değil bu kaymayı temsil etmekte, hatta taşımaktadır. Bu bir ölçüde doğrudur, ancak görmek gerekir ki, toplumsal merkezi temsil edebilmek ya da bu merkezin değişimini taşıyabilmek siyasi merkezi de kuşatmakla mümkündür. Ne var ki, Türkiye'nin ana sorunu da toplumsal merkez ile siyasi merkez arasındaki örtüşememeden kaynaklanıyor.

Bu durumda Erdoğan istese de istemese de siyasi merkezi talep eden yeni bir toplumsal dalganın, aslında toplumsal çevrenin temsilcisidir. Bu ise bir çatışmanın aracı olmak demektir. Tayyip Erdoğan ve AKP'nin kullandığı dil, ortaya çıkarmayı düşündüğü aday profili ve sistemin temel taşlarıyla barışma çabası bu resmi tersine çevirmez, onları sorunsuz bir merkez ya da merkez sağ parti yapmaz…

Türkiye'nin diğer bir çıplak sorunu ise elbette Kürt meselesi…

Ne AB uyum yasaları ne dış dinamiklerin diğer girdileri bu konuda bir değişim ya da demokratik bir regülasyon adımı atalacağına dair umut veriyor.

AB uyum yasalarından sonra sağda solda yaşanan küçük gelişmeler, örneğin Üniversitelerarası Kurul'un MGK'ya sunduğu Kürtçe eğitim düzenlemesini reddeden bildiri, yasaklanan şarkılar, Kürtçe dergi bulundurdukları için tutuklanan öğrenciler, devlet politikalarının pek kolay değişmeyeceğini, gösteriyor.

Bu değişimin devreye girmesi için kaçınılmaz olan toplumsal ve siyasi meşruiyetin ana aracı, HADEP de budanmaya çalışılıyor. HADEP tahmini oy oranı yüzde 8'lere ulaşmış durumda, bu oran baraja takılıyor. Buna karşılık bu partinin herhangi başka bir partiyle ittifak yaparak Meclis'e girme ihtimali var. Bu ihtimali engellemek için sistem HADEP'i seçimlerden önce kapatma hazırlıkları yapıyor. Eğer bu kapatma kararı 11 Eylül'den sonra gelirse, HADEP'in başka bir parti adı altında seçimlere girmesi de mümkün olmayacak…

Aslında bu, bir sorunu yok sayarak ortadan kaldırmış gibi davranmanın, ancak ortadan kalkmamasının bedelini her şeyden otoriterleşerek ağır ödetme politikalarının bir devamı…

İşte ülkenin siyasi ve sosyal serencamından bir kesit….



4 Eylül 2002
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED