|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, insanlarına sürekli çelişkiler yaşatmayı başaran sürprizlerle dolu bir ülke. 30 Ağustos zafer bayramı ile en büyük iftihar kaynağımız olması gereken 'hoşgörü'yü bağdaştıramıyor, başka türlü önünü kesemediğimiz siyasi akımları partilerini kapatarak engelleyeceğimizi düşünüyoruz; buna karşılık, dün açılan 'CeBIT Bilişim Fuarı' türü, dünyanın en gelişkin teknolojilerini sergileyen girişimlere de imza atabiliyoruz... Bu yazıyı içine bir üniversite kütüphanesi sığabilecek bellek kapasitesine sahip bir bilgisayarda yazıyorum. Bitince, modemle bağlanacağım internet servisini kullanarak yazımı e-posta halinde gazeteye göndereceğim. Gazeteyi hazırlayanlar, meraklılarsa yazımı okuyacaklar, yoksa sayfadaki yerine konulup baskıya gönderilmesi sadece birkaç dakikalık bir iş... Masamın karşısındaki yuvasında, her zaman aradığım veya beni arayan 500 kadar numaraya şimdiden ulaşmış 'akıllı kartlı' cep telefonum duruyor; ondaki telefon numaralarını ve randevularımı, ara sıra, hiçbir zahmete katlanmadan bilgisayarıma da yüklüyorum. Cep telefonum aynı zamanda istediğim parçaları kulaklıkla dinlememe izen veren bir 'müzik seti'... Sizin cep telefonu olarak gördüğünüz, benim için, istersem telefon görüşmelerimi kaydedebildiğim, istediğimde beş saate yakın kayıt yapan dijital bir teyp... Bir başka yuvada, son beş yıldır yazdığım yazıların tümü ile temel belgelerimi içinde barındıran küçücük cep bilgisayarım var. Uzunlu-kısalı notlarımı onda tutabiliyor, gerektiğinde e-postalarımı onunla gönderip alabiliyor, özel formatındaki gazetelerimi ekranında takip edebiliyorum. Can sıkıntısına birebir oyunlar da var içinde; bir tek kahve ısıtamıyor... Dünyanın neresine gidersem gideyim her yerle temas halindeyim. Ülkemin gazeteleri, Sibirya'da bile, bir telefon uzaklığında. Cep bilgisayarıma yüklediğim 'Oscarlı filmler' listesinden seçeceğim sinema sanatının en gözde örneklerini dizüstü bilgisayarımdaki DVD'de izleyebilirim. Telekom ABD ve Avrupa tv yayınlarını kabloyla her eve-büroya taşıyor; ama uydu yayınlarla ilgimi dünyanın 200 ülkesine kadar genişletebilme imkânım da var. 15 gün önce New York'ta yayımlanan Tom Clancy'nin '1982 Papa suikastı' eksenli 'Red Rabbit' adlı yeni romanını İstanbul ve Ankara alış-veriş merkezlerindeki kitapçılarda bulmam da, siparişle ABD'den bir hafta içerisinde 'kapıya teslim' satın almam da, çok aceleciysem, bedelini ödeyerek indirdiğim 'e-kitap' biçiminde okumam da mümkün... Bazıları hâlâ sadece parası olanların yararlanabildiği bu hizmetler, her geçen günle yaygın kullanıma da giriyor. Her köşebaşında bulunan 'internet kafeler' sanal dünya hazinelerinin yarıdan fazlasını bir somun ekmek fiyatına emrinize sunuyor. Dahası, Türkiye, 'Bilişim Fuarı' vesilesiyle, tam demokratik bir yapısal değişimi öngören e-devlet projesini, medyada elektronik sıçramayı, geleceğin her şeyiyle otomasyona uğramış hayat tarzına uygun evini tartışıyor. Partileri, kampanyalarında, dünyanın en ileri teknolojilerini kullanabiliyorlar... Buna karşılık, seçmenleri muhtarların önünde uzun kuyruklar oluşturarak kayıt yenilemek, yurtdışında yaşayan vatandaşları, oy kullanmak istiyorlarsa, işlerini güçlerini bırakıp gümrük giriş kapılarına ulaşmak zorundalar. Metreler boyu pusulada oy vereceği partiyi bulmak, bulduğu parti üzerine ıstampada ıslatılmış damgayı basmak, pusulayı âdi kâğıttan mâmul zarfın içine tıkıp kıymıklı sandığa atmak gibi ömür törpüsü işler de bizlerin kaderi... Aynı anda iki değişik çağı yaşayan bu ülkeye, bir yandan günü yakalarken bir yandan da geride kalanlara çağ atlatacak ufuk sahibi politikacılar gerekiyor... Çağla uyumsuz fikirleri ve uygulamaları geride bırakmamızı sağlayacak, âtıl dinamikleri sonuna kadar harekete geçirecek, gençleri yarına göre yetiştirecek, yetişenleri dünyanın her tarafında başarıya koşturacak politikacılar...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |