|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ağır işleyen bürokrasi ve hantal devlet yapısı yüzünden Türk toplumu üretim gücünü Avrupa ülkelerinin seviyesine çıkaramadı. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca Batılılaşmaya çalışmasına rağmen, bugün Avrupa'nın en yoksul ülkesi olmaktan bir türlü kurtulamadı. Türkiye'nin yoksulluğun ve yolsuzluğun çelik çemberini kırabilmesi için, bütün kurum ve kuruluşlarıyle yeniden yapılanması gerektiğini artık bütün siyasi partiler kabul ediyor. Seçimlerde birinci parti olması kesin gözüyle bakılan AK Parti Genel Başkan'ı Recep Tayyip Erdoğan hafta başında gazetemizin yönetici ve yazarlarıyla bir kahvaltıda biraraya geldi. Fehmi Koru'dan Ali Bayramoğlu'na bütün yazarların sorularını tek tek cevaplandırdı. Konuşması sırasında Erdoğan "AB sürecinde Türkiye'nin Kopenhag kriterleri ışığında yeniden yapılandırılmasını içtenlikle desteklediklerini" söyledi. Kopenhag kriterleri kısa kısa üç kalem olmasına rağmen, AB için olduğu kadar Türk toplumu için de hayati önem taşıyor. Çünkü Kopenhag kriterlerini yerine getirmeyen bir ülkede bütün kurum ve kurallarıyla Çoğulcu Demokrasi ve Pazar Ekonomisi'nin hakkını vererek uygulanması mümkün değildir. Ayrıca sözkonusu siyasi ve ekonomik mekanizmalar bir bütünün ayrılmaz iki yüzüdür. Bütün kurum ve kurallarıyla demokratik mekanizmayı işletemeyen ülkeler, aksamadan işleyen bir pazar mekanizmasına da sahip olamazlar. Bu yüzden, Kopenhag kriterlerinin ilk maddesinde Demokrasi, ikinci maddesinde de Pazar Ekonomisi'nin kusursuz bir biçimde işletilmesinin üzerinde önemle durulmuştur. İnsan ve azınlık haklarına saygı yanında evrensel hukuk da her iki mekanizmanın işleyişindeki ilkesizlikleri önlemede ortak tabandır. Bir ülkede siyasi partilerin başkanları ve yönetici kadrolarını seçmesini bilen seçmenler, pazarda alınıp satılan ürünler arasında kaliteliyi kalitesizden ayırmasını da bilirler. Bunun için, politika bilimiyle uğraşan uzmanlar, her iki mekanizmanın işleyiş düzeni arasında büyük bir benzerlik ve ilişki olduğunu vurgulamaya özen gösterirler. Türkiye'de olduğu gibi, sağlıklı bir Demokratik yapı yoksa, kurallara uygun işleyen bir Pazar dokusu da olmaz. Türk toplumu bugüne kadar AB'ne çok sıcak bakmadı. Çünkü Türk topluluklarının tarihi, büyük ölçüde Avrupa ülkeleriyle hesaplaşma tarihidir. Seksenli yıllarda dünyaya açılan Anadolu insanı, hesaplaşmanın savaş alanlarından pazarlara kaydığını gördü. Türkiye ürettiği ürün, hizmet ve bilgilerle Avrupa pazarlarında yer alamazsa, AB'ne tam üye olsa da, etkili ve güçlü bir ülke olamaz. Seçimlerden sonra kurulacak hükümet Türkiye'nin siyasal ve ekonomik yapısını Kopenhag kriterleri doğrultusunda yeniden yapılandırmak zorundadır. Kamuoyu yoklamaları gelecekte AK Parti'siz bir hükümet olmayacağını gösteriyor. AK Parti programında olduğu gibi, seçim beyannamesinde de yeniden yapılanmanın stratejisini açıkca ortaya koymalıdır. Köklü yapısal değişiklikler yapmadan, Türkiye'nin üretim kapasitesinin Avrupa ülkelerinin seviyesine çıkarılması oldukça zordur. Meclis'ten AB'ne uyum yasalarını çıkarmak gerekliydi, ancak yeterli değildir. Uygulanmayan iyi yasalarla köklü değişiklikler yapılamaz. Yeni Meclis'in ilk işi siyasi ve ekonomik yapıda köklü yapısal değişiklikler yapmak olmalıdır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |