|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Anap'tan istifa eden Erkan Mumcu'yu Haber-Türk televizyonunda seyrettim. Hakan Aygün'ün hazırladığı Basın Kulübü programında, öfkeli sorulara muhatap kaldı. Zoru seçmiş, AK Parti'yi tercih etmişti. Bu yüzden, ona karşı atış serbestti! Herkes iyi niyetinden şüphelenebilir, "Fethullahçı" olduğu söylenebilir, dinî inançları sorgulanabilirdi. Oysa Derviş gibi büyük zigzaglar çizip, sonunda CHP'ye gitseydi, ne "Oya Ünlü'sü" göze batardı, ne başındaki lekeleri aldırmak için Amerika'ya gitmesi.
* * *
İster misiniz, bir de eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk AK Parti saflarına katılsın. Mamafih Abant toplantılarına iştirak ettiği için ona da "Fethullahçı" diyenler vardı. Konuşmalarına dayanak yaptığı Aydınlanma filozofların ahlâkî durumlarını ön plana çıkarıp, Selçuk'u küçük düşürmeye bile çalıştılar. Burası Türkiye... Oligarşik yapının dışına taştınız mı "Vur abalıya!"
Kamu erki
Tabiî Erkan Mumcu, başörtüsüne ilişkin sorulardan da nasibini aldı. Tayyip Erdoğan, günün birinde başbakan olursa, 30 Ağustos benzeri askerî törenlere, resepsiyonlara eşiyle birlikte nasıl katılacağını ondan öğrenmek istediler. Nedense basın, 30 Ağustos resepsiyonuna, "tasarruf gerekçesiyle" Tayyip Erdoğan ve Recai Kutan'ın davet edilmemesini eleştirmiyor da, yasağı, değişmez bir kural kabul edip, AK Parti'nin önde gelenlerinin ne yapacaklarını sorguluyor. Erkan Mumcu, kafasındaki ayırımı ortaya koydu: "Kamu erkini kullananlar için, kıyafette bazı şartlar uygulanabilir. Bunun haricinde birey istediği gibi giyinmekte serbesttir!" Mumcu'dan daha somut olması istendi: "Tayyip Erdoğan ve eşine bir davetiye gönderilse, eşi bu davete başörtüsüyle katılıp yasağı delecek miydi?" Oysa bu soru, Erkan Mumcu'nun verdiği cevaptan sonra hiç sorulmamalıydı. Çünkü kamu erkini kullanan kişi Tayyip Erdoğan; eşi değil.
* * *
Ama maalesef ordu evlerine, orada yaşayan askerlerin analarını, kız kardeşlerini, karılarını bile, tesettürlü oldukları takdirde sokmuyorlar. Bu yüzden kafalar karışık. Çankaya resepsiyonlarında Cumhurbaşkanı'nın verdiği davetlerde, başörtüsü yasağı uygulanmadığına göre, 30 Ağustos resepsiyonlarında da aslında böyle bir yasak olmamalı. Türkiye'de kurtarılmış bölgeler mi var? Milletin seçtiklerine herkes saygılı davranmak zorunda.
Gerginlik ve Gürüz
"Gerginlik istemiyoruz" demek, haklı olunan noktada taviz verme anlamına gelmez. Aksi takdirde iş çığrından çıkıyor. Bakınız YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün sözlerine: "Tesettür kıyafetiyle üniversiteye gitmek, Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerine aykırı olduğu için yasaktır. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlar herkesi bağlar. Meclis'i dahi bağlar. Herkes buna uymak mecburiyetindedir. Şimdi kalkıp da bunu, özgürlük yoktur diye, ne olduğunu söylemeden, beyanda bulunmak, aslında doğrudan doğruya cumhuriyetin en temel ilkelerinden laik ilkesini doğrudan hedef almaktır... Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkıp, Türk milletinin bütünlüğünü tahrip etmek isteyenlerin baş hedefi laiklik ilkesini yok etmektir. Yani pozitif hukuku hiçe saymak, şer-i hukuk kurallarını bunun üzerinde görmektir... Herkes bunu böyle bilip böyle değerlendirmelidir... Bunu yapanların sonu hüsrandır... Dersleri eninde sonunda verilir... Sen Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimine talip olacaksın, ondan sonra dolaylı olarak Türkiye Cumhuruyeti'nin en temel niteliklerinden biri olan laikliği hedef alıp, böyle lâf oyunlarıyla laiklik ilkesini orasından burasından çekiştireceksin... 'Üniversite rektörleri türbanlılar karşısında kapı önünde selâma duracak' diyenlerin ne hale geldiğini gördü herkes. Bu aynen böyle devam edecektir. Anayasa Mahkemesi'nin kararları harfiyen uygulanacaktır. Tesettür kıyafetiyle, türbanla üniversiteye girme devri bitmiştir. Bundan sonra da olmayacaktır... Hiçbir şey yapamazlar. Yaptırtmayacağız... AK Parti Genel Başkanı'nın Türkiye'de öğretim özgürlüğü olmadığı gerekçesiyle çocuklarını burslu olarak yurt dışında okuttuğunu söylemesi, son derece vahimdir. Biz, bunun takipçisi olacağız... Hiçbir şekilde bu ilkeleri deldirtmeyeceğiz. Her fırsatta da bunu dile getireceğiz... O kafada olanlar üniversitelerin kapısından bile giremeyecek. Öyle o kadar ucuz değil bu işler. 'Türkiye'de özgürlüğün zerresi yok' değip, aklınca Türkiye'yi uluslararası camiaya şikâyet et, sonra Türkiye'nin yönetimine talip ol. Yok öyle şey. Biz buna karşıyız. Her vesileyle dile getireceğiz... Üniversitelere tesettürlü girmek isteyenleri üniversitenin kapısından sokmayacağız." (30 Ağustos 2002 - Star - Saygı Öztürk)
Ek 17
Bir taraf gerginlik istemez, diğeri hücuma geçerse, sürekli geri adım atmak elbette mümkün değil. Anayasa Mahkemesi, Meclis'in iradesini ve Anayasa'nın 153'üncü maddesini kal'e almayarak, Yüksek Öğretim Kanunu'nun (YÖK) ek 17'nci maddesine yorum getirdi; Ek 17'nci maddeye ters düşen yeni bir hüküm ihdas etti. YÖK'ün ek 17'nci maddesi "Kanunların yasaklamadığı her türlü kılık kıyafetin serbest olduğunu" belirtiyor. Anayasa Mahkemesi ise, "kılık kıyafet serbestisinden kasıt başörtüsü yasağının kalkması değildir" diyebiliyor. (Kaldı ki, sadece iptâl kararları bağlayıcıdır. Anayasa Mahekemesi, Ek 17'nci maddenin iptâl istemini red etmiştir. Bu durumda mevcut hüküm geçerlidir. Anayasa Mahkemesi'nin yorumu değil.)
* * *
Sorun, Anayasa'ya laiklik ilkesinin doğru bir tarifinin konulması suretiyle aşılabilir. Kemal Gürüz'ün demecine göre, başörtüsü laikliğe aykırı. (Anayasa'nın değiştirilmesi mümkün olmayan maddelerine aykırı) O zaman, sokakta başörtüsü takanları da, laiklik düşmanı gibi görebilirsiniz. Gün gelir, elinize kuvvet geçerse, Tunus gibi, sokaktaki tesettürlüleri en azından böyle giyinmekten caydırmaya kalkışabilirsiniz. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünü de kapsayacak biçimde doğru olarak tarif edilir ve bu tarif Anayasa'ya konulursa, yanlış anlamalar ve uygulamalar son bulur.
Demirel
Benzer bir söylemi, Süleyman Demirel'in de benimsediğine şahit olduk. Demirel, bir televizyon söyleşisinde, 340 bin öğrenciden sadece 7 bin kızın tesettürlü olduğunu, bu kızların şeriat hukukunu istediklerini anlatıyordu. İşte, 28 Şubat'tan sonra, millet ile devletin arasını açan bu zihniyete kendisini kaptırdığı için, hiçbir siyasi tabanı kalmadı. İtibarını yedi bitirdi Demirel. Yoksa bugün, merkez sağı toparlayan bir tarihî kimlik ile ortaya çıkabilirdi. Artık talibi yok... Sevdalısı kalmadı. Çünkü hak ve hürriyetlere sırtını çevirdi. Millete, milletin hassasiyetlerine arkasını döndü.
Başörtüsü ve temsil
Gelelim kamu erkini kullanma ve başörtüsü sorununa. Kimin bu erki kullandığının da doğru bir tarifi yapılmalı. Meselâ milleti temsil eden siyasi kişiler açısından, bir sınırlama koymak yanlış. Halkın en az yarısı başörtülü. Demokrasilerde, temsil, esastır. Milletin vekilerinin hiç değilse bir kaçının başörtülü olmasını normal karşılamak gerekir. Gerginlik yaratmadan, gerçekler herkese anlatılmalıdır.
* * *
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görüşülen Fazilet davası, bu açıdan çok önemli. Çünkü FP'nin kapatılmasının tek sebebi başörtüsü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden müspet bir sonuç alındığı takdirde, bu kararın sonuçları Türkiye'ye yansıyacaktır. Üstelik mahkeme, başörtüsü konusunu yabancılara doğru dürüst anlatabilmenin hukukî zeminini oluşturuyor. Seçimlerden sonra ırmaklar dağa değil, denize doğru akacak.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |